TANRI AŞKINA! BU SİZİN DE ÜLKENİZ!

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 73

TANRI AŞKINA! BU SİZİN DE ÜLKENİZ!

Bir cümlesi var ki, Hugo Chavez’e kanımın ısınmasını sağladı. Askeri darbeden sonra Venezuela Devlet Başkanlığı koltuğuna yeniden dönerken halka hitabetmiş, o çarpıcı cümleyi konuşmanın sonuna saklamıştı; cümlenin hedefi "medya patronları"ydı:

- Tanrı aşkına, biraz yansıtın neler olup bittiğini. Bu sizin de ülkeniz...

Askeri darbe olana değin Venezuela’nın dikkatimi çektiğini söyleyemem. Doğrusu Chavez de ilgi alanıma girememişti. Darbe olunca Chavez ve ülkesiyle ilgili yazılanları merakla okumaya başladım.

Chavez kimine göre, yoksul halkın duygularını popülist politikalarla kullanarak iktidarda kalmıştı! Kimine göre de darbeyle işbaşına gelmesine rağmen farklı kişilik özellikleri sayesinde başarılı olmuş bir politikacıydı!

Her iki yaklaşımın da haklı yanları olabilir. Ama bana göre, Chavez’i değerlendirirken yeniden dönüş anındaki o ilk konuşması göz ardı edilmemeli. Bıçak sırtında, yok olmadan zafere geçiş anındaki özel bir konuşma o.

Kişilerin yalan söylemesinin mümkün olmadığı ender zaman dilimleri vardır. İntihar öncesi böyle bir andır. Az sonra yaşamına son vermeye hazırlanan insan, yalan söyleyemez. Geriye kendi gerçeğini bırakır.

Çelişik gibi görünse de zafer anları da intihar öncesine benzer. Yaşamın finali ve zaferin başlangıcı, doğum ile ölüm kadar yakındır birbirine.

Kazanan insan, zaferle yüz yüze geldiği an kendisi gibi olur. Hele yok olmak üzereyken aniden kendini zafer tahtında bulan insan, ilk anda rol yapamaz, gerçek düşüncelerini dile getirir.

Chavez’in sözlerini o nedenle önemsedim. "Bu sizin de ülkeniz..." diye seslenmesi, ülkesine bağlılığının somut bir göstergesi. Chavez, nasıl bir politikacı olursa olsun, "ülkesine bağlılığı" başlı başına önemli ve üzerinde durulmaya değer bir özellik.

Bu kadar yıldır politikacı izleyip gözledim ve şu sonuca vardım; politikacılar arasında temelde ikiye ayrılır: Ülkesinin toprağından beslenenler ve beslenmeyenler...

Ülkesinin toprağından beslenen, oradan güç alan, kendini o topraklara bağlı hisseden politikacılar, ülkesinin geleceğini gözetmeden edemez. Ülkesinin çıkarları her zaman kendi kişisel çıkarlarının önünde gelir.

Ülkesinin toprağından beslenmeyen, kendini başka topraklara, başka bir coğrafyaya bağlı hisseden politikacılar için ülkesinin geleceği değil kendi çıkarları önemlidir. İkbal beklentisi, ülkesinin gereksinimlerinden, sorunlarının çözümünden önce gelir. Bu tip politikacılardan korkarım. Kendi çıkarları için ülkelerine zarar verebilirler, hem de bilinçli olarak...

Ülkesine bağlı olmanın bir politikacı için tek ve yeterli koşul olduğunu söylemiyorum. Türkiye, sütlaç ile güllacı karıştıran politikacı tipleri ile tanıştığından beridir önem kazanan bir ayrışmayı vurgulamaya çalışıyorum.

Cumhuriyeti kuran kuşakta böyle bir sorun yoktu. Türkiye’nin geleceğini her şeyin üstünde tutuyorlardı. "Önce vatan" kavramının neferleriydiler.

Sonraki kuşaklarda kimi sapmalar ortaya çıktı. Bu sapmalar, politikacıları da aştı, toplumun başka kesimlerine yayıldı. Bürokraside, yargıda, üniversitelerde, güvenlik birimlerinde ve elbette ki medyada da üzeri örtük biçimde var oldu bu.

Anlaşılan Venezuela’da da aynı sapmalar yaşanıyordu ve gizlilik halesiyle örtülüydü. Darbe gibi alt üst süreci dağıttı bu haleyi, her şey gün yüzüne çıktı. İşte o zaman da Chavez, bu uyarıda bulunma gereğini hissetti.

Uyarının nedeni, kimilerinin geleceklerini kendi ülkelerine değil de Amerika’ya bağlamasıydı. Amerika’nın darbedeki rolü henüz açığa çıkmasa da eski alışkanlıklarının depreştiği belli olmuştu. Amerika, sanılanın tersine "arka bahçesi"nde bile darbelere karşı çıkmamış, çıkarları gerektirdiğinde darbeye destek vermiş, işbirlikçileri bulmuştu yine.

Amerika, darbeler dönemini hâlâ kapatmamıştı. Ve bu küçülen dünyada uzak köşedeki darbeden dünyanın her yanını ilgilendiren dersler çıkmıştı. Tabi faydalanmak isteyene...

Faruk Bildirici / Tempo / 25 Nisan-1 Mayıs 2002