SPOR MEDYASINA ÇAĞRI

...

Maalesef “Barış gazeteciliği” ilkelerinin spor haberlerinde de uygulanması gereken bir aşamaya geldik. Sporda şiddet, endişelenmemiz gereken bir aşamada.

Futbol takımları arasındaki çatışmalar basketbol salonlarına da taşınmakla kalmadı; basketboldaki Fenerbahçe-Galatasaray çekişmesi, Galatasaray’ın final maçını protesto etmesine kadar uzandı. Bu gidişe müdahale edilmezse önümüzdeki sezon daha vahim olaylarla karşılaşmamız işten bile değil.

Olayların bu noktaya gelmesinde birçok etkenden söz edilebilir. Hatta kulüp yöneticilerinin hoşgörüsüz, uzlaşmaz ve kavgacı tavırlarının, toplumdaki kutuplaşmaların spora yansımasının bu tür olayları doğurduğu da öne sürülebilir. Bence bu kesinlikle doğru. Özellikle bazı kulüp yöneticilerinin olayların bu noktaya gelmesinde büyük rolü olduğu tartışma götürmeyecek bir gerçek. Ama -az ya da çok- spor medyasının da etkenlerden biri olduğu açık. Ne yazık ki, spor medyası bugüne değin şiddeti teşvik etmeyen, nefreti körüklemeyen ve taraftarlar arasında ayrımcılık yapmayan bir dil kullanmak konusunda özenli davranmadı.

Türkiye spor medyası, sporda şiddetin yayılmasındaki sorumluluğu ile yüzleşmek, hatalarını geçmişte bırakıp, şiddetin önlenmesi için misyon üstlenmek durumunda. Burada sadece spor yazar, muhabir ve foto muhabirlerine değil, spor servisi yöneticileri, editörler ve spor yorumcularına da büyük görev düşüyor.

Üstelik bu çatışmalı ortamda artık spor medyasının şiddeti özendirmeyen bir dil kullanması da yetmez. Sporda şiddeti ve nedenlerini ortadan kaldırmaya ve kulüpler arasında barışı sağlamaya odaklanmış bir çizgi izlemesi gerekli.

Sporda barış ve dostluk ortamını getirecek yayımcılık konusunda “barış gazeteciliği” ilkeleri, Türkiye spor medyasına yol gösterebilir. Çünkü “Barış gazeteciliği” daha çok silahlı çatışmalarla, savaşlarla anılsa da Prof.Dr. Sevda Alankuş’un dikkat çektiği gibi “gündelik hayatın bütün çatışmalı durumları için gerekli bir gazetecilik anlayışı ve pratiği.”

“Barış Gazeteciliği” kitabının yazarları Jake Lynch ve Annabel McGoldrick’in “Barış gazeteciliği yapmanın püf noktaları”nı sıralarken, “Ben ve öteki gibi keskin ayrımlar yapmaktan kaçının” ve “Birisini şiddeti başlatmaktan ötürü suçlamayın” uyarısında bulunuyorlar. Dikkat ederseniz Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki kavgaya ilişkin haberlerde bu iki yanlış sürekli tekrarlanıyor. Hem iki takım arasında ayrım yapılıyor, hem de haberi yazanın durduğu yere bağlı olarak diğer takım kavgayı başlatmakla suçlanıyor.

“Barış gazeteciliği” pratiğinin Türkiye spor medyasına pusula olması gereken iki uyarısı daha var. O maddeleri de spor gündemine uyarlayarak aktarayım:

- Sadece bir tarafın yaşadıklarına ve endişelerine odaklanmayın. Tüm tarafların görüşlerinin eşit derecede haber değeri olduğunu benimseyin.

- Bir tarafın yaptığını diğer tarafın gözünden tanımlamayın. Bu gazetecinin bir tarafı tutmasına ve şiddetin tırmanmasını haklılaştırmaya neden olur.

Bu iki uyarının önemini anlamak için GS ve FB arasında son yaşanan gelişmelerle ilgili haberleri gözden geçirmek yeter. Çoğu muhabir ve yazar, olayları izledikleri takımın yöneticilerinin penceresinden yansıtmadı mı? Oysa yapmaları gereken olaylara nesnel bakmak; iki tarafın görüşlerine de eşit mesafede durmaktı.

Dilerim Türkiye spor medyası, bu satırları bir dikkat çekme çağrısı olarak kabul eder. “Çatışmacı gazetecilik”ten vazgeçme zamanı geldi de geçiyor bile…