NEFRET SÖYLEMİ Mİ?

...

Yalçın Bayer’in köşesinde, 22 Nisan’da yer alan “Ermeniler gına getirdi” başlıklı yazıya okurlardan ve sosyal medyadan tepki geldi. Prof. Dr. Atilla Çetin imzasıyla yayımlanan yazıda, 24 Nisan öncesi gelişmeler, “Ermenilerin dünya çapında yaptıkları azgınlıklar” olarak tanımlanıyor; 1915’teki katliamlar ve tehcir anlatılırken de Ermeniler “hain” olarak nitelendiriliyordu.

Uzun yıllardır birlikte çalıştığımız ve meslek büyüğüm olan Yalçın Bayer’in, Ermenilere düşmanlık içinde olmadığını, olamayacağını da yakından biliyorum.

Fakat eleştirinin konusu Yalçın Bayer’in kişiliği ve gazeteciliği değil; Prof. Dr. Çetin’den aktardığı yazıdaki ifadeler ve yazının başlığı. Çetin’e göre, “azgınlık” ve “hainlik” yapanlar kimler? Ermeni politikacılar, diyaspora, Taşnak çeteler ya da milisler mi? Hayır, Ermeni ulusunun tümü için kullanılıyor bu tanımlamalar. Böylece Ermeni ulusunun bütün bireyleri, sırf ulusal kimliklerinden ötürü etiketlenmiş, aşağılanmış ve suçlu ilan edilmiş oluyor.

“Türkler” ve Ermeniler”, yani biz ve onlar ayrımcılığı üzerinden Ermeniler ötekileştiriliyor; bir ulus kimliği düşmanlaştırılıyor. “Nefret söylemi” de zaten “Kişi ya da gruba, cinsiyeti, etnik kökeni, dini, ırkı, engeli ya da cinsel yönelimi üzerinden saldıran, olumsuzluk yükleyen ifadeler” olarak tanımlanıyor.

Böyle bir yazının Hürriyet’te yer bulması, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’i de rahatsız etti. Ergin, 25 Ağustos 2014’te, Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği görevini devralırken yaptığı konuşmada “Nefret söylemi bu gazetenin kapısından içeri girmemelidir” taahhüdünde bulunmuş bir gazete yöneticisi.

Ergin, bu yazıdan sonra gazetenin muhtelif kademeleriyle bu konuyu değerlendirdi. Ayrıca geçen 24 Nisan cuma sabahı gazetenin geniş katılımlı sabah toplantısında da nefret söylemi konusundaki görüşlerini ayrıntılı bir şekilde anlatarak, editörlerin daha dikkatli ve özenli olmalarını istedi.

Tepkiler üzerine Prof. Dr. Çetin ise yeni bir yazı göndererek, “Kimseyi üzmek, kırmak istemem. Artık tarih üzerine bir kelime yazmayacağım” açıklaması yaptı.

Ertuğrul Özkök’ün, cumartesi günkü yazısı da bu tartışmalara denk düştü. Özkök yazısında, bir Ermeni genç kızın taşıdığı posteri eleştiriyordu. Posterde, Hitler’in bıyığı ve kâkülünün arasına 1939, yanında Türkleri simgeleyen bir fes ve bıyığın arasına da 1915 yazılmıştı.

Özkök, “Bu postere itirazım var kardeşim. Hem de 21. Yüzyılda yaşayan bir Türk olarak öfkeli bir itirazım var” diyor; nedenini şöyle açıklıyordu:

“Bu afiş diyor ki…1945’te, milyonlarca Yahudi’nin öldürülmesinden sorumlu ‘Sadece Hitler’dir.’ 1915’te ise Ermenilerin öldürülmesinden sorumlu ‘bir halk..’ yani ‘Türkler.’ Bu ‘Yahudileri Hitler, Ermenileri Türkler’ sloganı hiç olmadı. Madem yaratıcılığınız var, denklemin ikinci tarafına, o trajedinin sorumlusu kimse onu simgeleyen bir figür bulun, onu koyun.”

Özkök itiraz etmekte haklı. Osmanlı’nın 1915’teki yöneticilerinin fiillerinden dolayı neden bütün Türkler suçlu olsun? Bu büyük bir haksızlık. Ama aynı şekilde “Ermenilerin azgınlığı gına getirdi” demek, o dönemde yaşayan bütün Ermenileri kategorik olarak “hain” ilan etmek de çok büyük haksızlık. Her ikisi de nefret söyleminin ta kendisi…

Demek ki, size yapıldığında rahatsızlık duyduğunuz kategorileştirmeyi siz de başkalarına yapmayacaksınız.