Fatih Altaylı ve Cumhuriyet TV'de yanlışlar, eksikler

...

                                                                                   Faruk Bildirici / 23 Eylül 2023

     CHP’nin 2017’deki referandum sonrasındaki tavrıyla ilgili tartışma Nevşin Mengü’nün, eski CHP milletvekili Atilla Kart ile söyleşisi sonrasında alevlendi. Sosyal medyada başlayıp medyada devam eden tartışmalar ve tarafların açıklamaları sırasında gazetecilik kuralları ve etiğine uyulmadığı yolunda iki suçlama ortaya çıktı.

      Birincisi, CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Cumhuriyet TV’nin kendisiyle yapılan söyleşide kullanılan “CHP’de mühürsüz oy tartışması! Bülent Tezcan; 2023’teyiz, 2017’de olanları hatırlamam mümkün değil” başlığına ilişkin itirazıydı.

     İkincisi de Fatih Altaylı’nın, “Atilla Kart niye yalan söyledi” yazısına Atilla Kart’ın da “Fatih Altaylı neden yalan söyledi” başlıklı bir paylaşımla yanıt vermesiydi. İki taraf da birbirini “yalancılık” ile suçluyordu.

    Bülent Tezcan, beni arayarak Cumhuriyet TV’deki söyleşide kullanılan başlığın sözlerini yanlış yansıttığını belirtti; konuyu incelememi talep etti. Atilla Kart da Altaylı’nın yazısının “gazeteciliğin temel ilkeleriyle bağdaşmadığı”nı savunuyor; bu görüşünü sosyal medyada ve söyleşilerinde dillendiriyordu. O nedenle birbiriyle ilintili iki vakayı gazetecilik açısından ayrıntılı olarak inceledim.

     Tezcan’ın itirazı haklı

    Önce Bülent Tezcan’ın, Cumhuriyet TV muhabiri Beste Çelik ile yaptığı söyleşiyi izledim. Tezcan, Kart’ın suçlamalarının “gerçek olmadığı”nı savunuyor, “başkanlık sistemi”nin yolunu açan referandumun ardından önce YSK’ya, sonra da AİHM’e başvurduklarını ama reddedildiğini anlatıyordu.

      Söyleşinin sonlarına doğru Beste Çelik, Barış Yarkadaş’ın “Referandumun ertesi günü Tezcan ile YSK’da karşılaştık, oraya gelmemizden memnun olmadı. ‘YSK önünde oturma eylemi yapalım’ sözlerine ‘Ben gidiyorum. Kamil hoca (Sındırgı) ile konuş’ dedi” sözlerini anımsatıyordu. Tezcan da bunun üzerine özetle şu yanıtı veriyordu:

    “Ne söyleyeyim buna? Oturma eylemi siyasi bir karar. Bu başka tartışma. AİHM’e gitme ve mühürlü oy tartışmasıyla ilgisi yok. Tek tek o diyalogları şu şunu dedi, bu bunu dedi onu hatırlamam da mümkün değil. Söylediğiniz yıl 2017, şu anda 2023. Altı sene. Teyp olsa bandı silinir.”

    Görüldüğü gibi, Tezcan “hatırlamasının mümkün olmadığı” sözlerini, Kart’ın AİHM’e dava açma konusundaki suçlamasına yanıt olarak söylememiş. Yarkadaş’ın o sabahki “Oturma eylemi yapalım” sözlerinin karşılığı olarak kullanmış o cümleleri.

      Cumhuriyet’in sosyal medyada bu söyleşiye attığı başlık yanlış. Hem söyleşinin içeriğiyle uyumsuz ve Tezcan’ın suçlamaya yanıtını olduğundan farklı yansıtıyor; hem de Tezcan’ı yakın tarihte yaşadığı siyasi tartışmayı anımsamayan bir politikacı olarak gösteriyor. Bu da haksızlık…

    Kart’ın anlatımındaki eksiklik

    Fatih Altaylı’nın “Atilla Kart niye yalan söyledi” yazısını ve Atilla Kart’ın ona yanıt niteliğindeki paylaşımını da inceledim. Altaylı, yazısına şöyle başlıyordu:

    “CHP Anayasa referandumundaki hukuksuzlukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmemi istemedi’ olarak özetlenebilecek bir açıklama yapınca, pek çoğunuz gibi ben de buna inandım ve bunu CHP yönetimi açısından kuşku verici bir durum olarak gördüm.”

    Ardından Tezcan’ın kendisine bir mektup gönderdiğini, CHP’nin o dönem bu konuda AİHM’e başvurduğunu belirttiğini dile getiriyordu. “Doğrusu Atilla Kart’ın bu kadar çabuk ortaya çıkacak bir yalanı nasıl söylediğini ve niye söylediğini anlamadım” yorumunda bulunuyordu.

    Sanırım Altaylı’nın böyle bir izlenime kapılmasının temel nedeni, Kart’ın Nevşin Mengü ile söyleşisindeki anlatımı. Kart, o söyleşide CHP’deki gelişmelerden söz ederken bir soru üzerine CHP yönetiminin 2017’deki referandum sırasındaki tutumunu eleştiriyor; kendisinin parti adına başvurusunun engellendiğini anlatıyor ama CHP’nin AİHM’de açtığı davadan söz etmiyordu. Bu yanıyla Kart’ın anlatımı eksikti, süreci tüm boyutlarıyla aktarmıyordu.

      Nevşin Mengü de Kart ile yaptığı söyleşiyi, sosyal medyada “Başkanlık referandumunda oy verme işlemi sürerken YSK mühürsüz pusulaların da geçerli olacağı kararını almış, CHP’den anlamlı bir itiraz gelmemişti” diye duyurmuştu. Orada da referandum ile ilgili davalardan bahsedilmiyordu. Söyleşiyle ilgili medyada yer alan haberlerde de bu sürecin geçmişiyle ilgili bilgi eklenmemiş; sadece Kart’ın söylediklerinin aktarılmasıyla yetinilmişti.

      Dolayısıyla sadece Kart’ın söyleşisini izleyen, söyleşiyle ilgili haberleri okuyan kişilerin CHP’nin o dönem AİHM’de dava açmadığı izlenimine kapılması mümkün. Nitekim Tezcan da Cumhuriyet TV’deki söyleşisine Kart’ın açıklamasından sonra böyle bir izlenim doğduğunu ve bunun yanlış olduğunu vurgulayarak başlıyordu:

    “Gerçek değil. Dinleyen herkes şunu zannediyor; CHP mühürsüz oylarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmedi, bunu takip etmedi! Hatta bunu takip etmek isteyen Atilla Kart’a da engel oldu diye bir algı yaratılıyor. Biz AİHM’e dava açtık.”

      Kart’ın suçlamasının ne anlama geldiğini, CHP’nin o dönem ne yapıp yapmadığını anlamak ayrıntılara inmeyi, geçmişi de araştırmayı gerektiriyordu.

    Altaylı’nın yanlışı

    Kısaca belirteyim, 2017’deki referandum sonrasında CHP de AİHM’de dava açmış, Atilla Kart da. İkisi arasındaki fark, CHP’nin davasının mühürsüz oylar da dahil olmak üzere tüm usulsüzlükleri içeren gerekçelerle “referandumun iptali”ne dönük olmasıydı. Kart’ın açtığı dava ise YSK’nın referandumda kullanılan mühürsüz oyları geçerli saymasıyla ilgili “idari işleminin iptali” hakkındaydı. AİHM, CHP’nin açtığı davayı yasama organı seçimi dışındaki oylamaların görev alanına girmediği, Kart’ın kendi adına açtığı davayı da yetki yönünden reddetmiş.

     Tezcan da Cumhuriyet TV’deki söyleşide, Kart’ın AİHM’de açmak istediği dava ile CHP adına açılan davanın farklı olduğunu açıkça anlatıyordu:

    “Açmadın derken, biz AİHM’e dava açtık; biz Sayın Atilla Kart’ın davasını açmadık. İdari dava yolunu denemek istedi, bizim hukuk ekibi çok sıcak bakmadı. Yerelde takip olmak üzere yetki verdik, orada takip için yetki vermedik, çünkü burada takip için bir ekibimiz vardı.”

    Aynı şekilde Kart da Altaylı’yı yanıtladığı paylaşımında Tezcan’ın bu sözlerini doğruluyor; “CHP adına benim açtığım dava ile CHP Genel Merkezinin kendi uhdesinde açtığı davanın ‘konusu ve sebebi’ farklıdır. Ben, ‘CHP dava açmadı’ demedim. Tüm aşamalarda, ‘Benim CHP adına açtığım dava engellendi’ dedim” diyordu.

     Ancak Kart, her ne kadar “CHP dava açmadı” dememiş olsa da -parti adına dava açmasının engellendiğini aktarırken- Nevşin Mengü ile söyleşide CHP’nin açtığı davadan söz etmemiş olması eksiklik. Fakat Altaylı’nın gazeteci olarak araştırmadan, söylenen sözlerin geçmişini incelemeden yorum yapması da yanlış. Kısa bir araştırma dava sürecinin tüm boyutlarını öğrenmesine yeterdi.

     “Yalancılık” suçlaması da çok ağır. Yalan değil eksik anlatım söz konusu. Bir siyasetçiye yönelik böyle sıfatlar olur olmaz şekilde kullanılmamalı. Ayrıca Altaylı’nın yazısına Kart’ın açıklamasını da eklemesi, okurunu bilgilendirmek açısından yararlı olurdu.

     Yeri gelmişken belirteyim, CHP’nin 2017 referandumu sonrasındaki tutumunun tartışılması yararlı. CHP’nin o süreçteki eksiklikleri, geniş çaplı protesto hareketlerine girişilmemesi, apayrı ve geniş oylumlu bir araştırmacı gazetecilik çabasını hak ediyor.