EŞ DOST GAZETECİLİĞİ

...

Abimin restoranı, meslektaşımın albümü, arkadaşımın barı, benim diyetisyenim… Sanırım listeyi uzatmama gerek yok, zira bu tür içeriklerin ağırlıkta olduğu yazı, haber ve söyleşilerin farklı versiyonlarına son zamanlarda sık rastlıyoruz. Üzücü tarafı da kayırmacılık kokan, reklam tadı veren bu yazı ve haberlerin doğal bir gazetecilik faaliyeti gibi sunulması...

Oysa bu metinlerin kaleme alınmasını gerçek bir gazetecilik faaliyeti saymak mümkün değil. Olsa olsa eş-dost-akraba gazeteciliği ya da hatır gazeteciliği ürünü diyebiliriz bu metinlere.

Bu mesleğe yeni adım atanların bile ezbere bildiği kavramlar vardır; bağımsızlık, tarafsızlık, nesnellik… Gazetecilik yapacaksanız bağımsız olacaksınız, tarafsız kalacaksınız, her koşulda nesnel davranacaksınız.

Eğer yazdığınız kişi ya da kuruluşla şöyle ya da böyle bir bağınız varsa nesnel davranmanız söz konusu olamaz. Hele yazdığınız kişi veya kuruluş, ticari faaliyet içindeyse o zaman işin içine maddi konular da girer. Bu tür metinleri kaleme alan gazetecilerle ticari faaliyetlerini yazdıkları kişiler arasında maddi bir alışveriş olduğunu asla düşünmem. Ama –ne kadar halisane duygularla davranırsanız davranın- sizin yazdığınızdan dolayı o taraf maddi bir çıkar elde ediyorsa burada temel bir gazetecilik sorunu, "çıkar çatışması" var demektir.

Çünkü gazetecilik sadece ve sadece gerçeğin aktarılmasına dayanır; temel düsturu da kamu yararıdır. Halbuki ticari faaliyet yürütenler kamu yararını değil, kendi çıkarını, kazancını düşünür. Doğal olarak eş-dost-akraba gazeteciliği yapan gazeteciden de kendi çıkarlarını gözetmesini bekler. Zaten aralarındaki yakınlığa dayalı olarak bir metin kaleme alan gazeteci de o ticari beklentilere karşılık vermiş olur. Bir gazeteci, uzmanlık alanında da yazsa, uzman olmadığı alana el atsa da aynı sakıncalar ortaya çıkar.

Gazetecinin objektif davranmak yerine kayırmacılık yapması kime ne kazandırır ne kaybettirir? Dilerseniz bu soruya yanıt arayalım.

Öncelikle okur yanıltılmış olur. Okur ile gazetesi arasındaki ilişki güvene dayanır. Aynı şekilde okur ile sürekli takip ettiği yazarlar arasında da güven ilişkisi doğar. Bu güvenin özü de gazetenin, gazetecilerin ve yazarların gerçeği hiçbir çarpıtmaya uğratmadan okura aktarmasıdır. Açıkça söylemek gerekirse okur, gazetesi ve yazarlarının kişisel çıkarlarını değil kamunun çıkarlarını gözettiğini varsayar; o nedenle güvenir. Kayırmacılık yapılan metinlere de o gözle bakıp inanır.

Ama okur ile gazetesi arasındaki güven ilişkisi kırılgandır. Yıllar içinde bin bir uğraşıyla, emekle kurulur. Okurun, yanıltıldığını anladığı bir haber, bir yazı o güveni yerle bir eder.

Ayrıca kayırmacı gazetecilik, gazetenin reklam sayfalarını "ucuzlatmak" demektir. Ticari kuruluş, binlerce lira karşılığında yayınlatabileceği bir reklam yerine bir yazara firması için övgüler kaleme aldırarak hem ucuz, hem de daha etkili tanıtım yapmış olur.

Böylece eş-dost haberciliği, ticari kuruluşlar arasında haksız rekabete de yol açar. Aynı alanda faaliyet gösteren diğer şirketler, kayırmacılıktan yararlanamadıkları için yazar tanıtımlarından zarar görür.

İşte bu nedenlerle haberciler ve yazarlar, kişisel ilişki içinde oldukları kişi ve kuruluşlar hakkında yazmamalı. Hiç kimsenin okuru yanıltmaya hakkı yoktur.