ZARF MI, MAZRUF MU?

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 121

ZARF MI, MAZRUF MU?

Çanakkale Boğazı’nın en büyük eksiğini tespit etmek, Eceabat ilçesi belediye başkanına nasip olmuş da haberimiz yokmuş!

"Her yıl Çanakkale Boğazından binlerce yabancı bandıralı gemi geçiyor. Kakmadağ’a yapacağımız dev bayrak, tüm gemileri Çanakkale önlerinde karşılayacak. Gemiler, Türkiye sınırlarına bayrağın gölgesinde girecek."

Kuşkusuz her belediye başkanı kendi yöresine yatırım yapmak ister. Belediye Başkanı Adem Ejder’in Eceabat’a yapmak istediği yatırım da dev bayrak! Daha önce aynı dağa 30x45 metre ebadında bir bayrak yaptıran Başkan, şimdi bu bayrakla yetinmeyip 60x90 metre büyüklüğünde bir bayrak yaptırmak üzere harekete geçmiş.

Bu kez öyle dağa beton dökerek üzerine boyamak niyetinde de değil. Paraya kıyıp, seramikten bayrak yapmak istiyormuş. "Dünyanın en büyük bayrağı"nın en az 250 milyar liraya mal olacağını hesaplamış, işi gücü bırakmış sponsor arayışına girmiş.

Elbette bayrağımız bu ülkede yaşayan vatandaşlar olarak hepimizin ortak değeri. Hepimiz bayrağımızı severiz, en yükseklerde dalgalanmasını da gönülden isteriz. Ancak hiç kimsenin de bayrağı, bu şekilde yararsız ve kolay yoldan gösteriş emellerine alet etme hakkı olmasa gerek.

Dağa taşa döşenen bayrağın Eceabat’a ne yararı olacak? Başkan’ın kendisinin de itiraf ettiği gibi sadece yabancı gemilere caka satılacak. Belki bir de "Guinnes rekorlar kitabı"na girilecek. O kadar.

Ne yazık ki, Eceabat’taki "en büyük bayrak projesi" Türkiye’de sık rastlanan "dostlar alışverişte görsün" misali projelerden sadece biri. Beyin enerjisi gerektirmeyen, emek istemeyen, yaldızlı, cafcaflı ve de ucuz projeler mezarlığı Türkiye.

Hatırlarsınız Cumhuriyet’in 50. yılı kutlamaları çerçevesinde birçok kamu kuruluşunun ön cephesi tabelalarla donatıldı. "Cumhuriyet’in 50. yılı kutlu olsun" türünden tabelaların ışıklarıyla avutulduk; Cumhuriyet’in 50 yılda neyi başarıp başarmadığı bile konuşulamadı.

50. yıl geçip gitti, 75. yıl da aynı tarzda kutlandı. 75.yıl muhasebesi yapmak yerine yine kamu kuruluşlarına, köprülere, binalara kocaman tabelalar asıldı.

Ne oldu? Türkiye’nin birçok yerinde hâlâ duruyor o tabelalar. Işıkları kararmış, renkleri solmuş tabelalar, bugün artık anlamsızlık ve de işlevsizlik anıtları durumunda. Her biri, içerikten yoksun gösterişçiliğin sonunun ne olacağının en somut kanıtı.

Benzer anlamsızlık anıtları ormanlar için de söz konusu. Dağa taşa orman tabelaları dikiliyor, bir bakıyorsunuz ne bir ağaç var ne bir çalı. Fakat gösteriş için yapılmış tabela dimdik ayakta. Tabelaya gösterilen özen ağaçların bakımına gösterilmeyince yol kenarları, ormansız tabela mezarlığına dönmüş durumda.

Gösterişçilik genlerimize öylesine işlemiş ki, bu anlamsızlık anıtlarından ders alınmıyor. Hani eski bir "münazara" konusu vardı, bir zamanlar modaydı. "Zarf mı önemlidir, mazruf mu?" Bugünkü deyişle, biçim mi önemlidir, içerik mi diye çevirebiliriz.

Günümüz Türkiyesinde bu eski tartışmayı "zarf" kazanmışa benziyor. Üstelik sadece 50. yıl, 75.yıl ve orman tabelaları ya da "dünyanın en büyük bayrağı projesi"nde değil, savaş konusundaki hâkim anlayış da bunu kanıtlıyor.

ABD’nin yanında savaşa katılma ya da katılmama konuşulurken sorunun özüne inilemiyor. Üzerinde en çok durulan "Türkiye’nin ABD’nin stratejik müttefiki olması", "savaş sonrası masada olmanın yararı", "6 milyar dolarlık yardım" ya da "hükümetin beceriksizliği" gibi unsurların tümü sorunun biçimsel yanı.

Sorunun özü, 1951’de NATO’ya girişle başlayan sürecin Türkiye’yi Amerika’ya bağımlı hale getirmiş olması. Türkiye, ABD için -araştırmacı Emin Değer’in deyimiyle- "oltadaki balık" durumunda.

Irak savaşı, sonucu ne olursa olsun dünyada yeni bir dönemin başlama vuruşu olacak. Savaş sonucunda "tek kutuplu dünya" yeni ufuklara yelken açacak, "İmparator"un tahtı sarsılacak. Yeni döneme ne kadar zamanda varılır, başka ne tür yol kazaları olur onları bilmek güç tabii.

Böylesi kritik bir süreçte Türkiye’yi yönetenler, bir yandan güncel kararlar alırken, bir yandan da Türkiye’yi ciddi bir yörünge değişikliğine hazırlamalı. Türkiye’nin bugününden geçtik, geleceği böyle kurtulabilir.

Oysa hükümet hâlâ "zarf"ın peşinde. Ada vapuru kaptanına transatlantik teslim etmişiz, o da bocalıyor, ne yapsın garibim...

Faruk Bildirici / Tempo / 27 Mart-2 Nisan 2003