MEĞER SİLAHLAR NE KADAR GEREKSİZ ZERZEVATMIŞ

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 42

MEĞER SİLAHLAR NE KADAR GEREKSİZ ZERZEVATMIŞ

Amiriya sığınağındaki kadınlar, yaşlılar ve çocuklar, Bağdat semalarındaki füzeleri görmüyorlar; sadece uzaklardan gelen patlamaların seslerini duyup, titreşimlerini bedenlerinde hissediyorlardı.

Bilmiyorlardı ki, o sırada bütün dünya onların tepesine yağan füzeleri seyre dalmıştı. CNN kameraları, Bağdat semalarında uçuşan füzelerin ışıltılarını, televizyon ekranında rengârenk bir havai fişek gösterisine dönüştürmüştü.

İnsanlar, rahat koltuklarına oturmuşlar, dünyanın herhangi bir köşesinde yılbaşına giren insanların gökyüzünde parlayan havai fişekler eşliğinde eğlenmesini seyreder gibi boş boş bakıyorlardı ekrana. Bağdat’ta olup bitenler, onlara uzaktı.

Amiriya sığınağında ise televizyon ekranları yoktu. 422 kadın, çocuk ve yaşlı için savaş gerçekti. Ekrandaki ışıltılı füzeler, onlar için ölüm demekti.

İki Patriot füzesi art arda isabet etti iki katlı beton sığınağa. Hem de tam isabet kaydetti Amerikan teknolojisi. Yapanlar övünebilirdi. İkinci füze, ilk füzenin açtığı delikten girdi içeri. Patlamanın şiddetiyle birlikte alevler sardı sığınağın her bir köşesini.

Çığlık atmaya fırsat bulabildiler mi? Kim bilir! Attılarsa da patlamanın güçlü sesi örttü, onların cılız haykırışlarını. Kimseler duyamadı onların acısını. Önce bir alev, ardından koyu bir karanlık.

Geriye cinayet aleti füzelerin, kalın betonlarda açtığı, yaklaşık iki metre çapındaki kocaman bir delik kaldı. İki füze, tamı tamına 408 insanın yaşamına son vermişti. Paramparçaydı bedenler, yanmış kavrulmuştu hepsi.

Aradan neredeyse 10 yıl geçti. Amiriya sığınağı bugün artık bir savaş müzesi. Bağdat’a giden herkese gezmesi tavsiye edilen ilk yerlerden biri.

Duvarlar kara gölgelerle kaplı. Bir köşede, patlamanın etkisiyle duvara yapışan uzun saçlı bir kadının yüzü, hemen yanında kucağındaki çocuğun kafasının şekli, altta da mini minnacık bir bacağın izi.

Gelmiş geçmiş en ünlü ressamlar bile ölümü böyle ustaca resmedemezdi. Hiçbir ressam, sadece siyahı kullanarak, o sığınakta yaşanan dehşeti gölgelerle anlatmayı başaramazdı.

O sığınağı altı ay kadar önce gördüm. Keşke o füzeleri yollayanlar da o sığınağı görebilselerdi. Özellikle de füzeleri uçaklara yüklerken, üzerlerine "Sam amcadan Iraklılara hediye" gibilerinden mesajlar yazan ve de mutlu mutlu gülümseyerek objektiflere poz veren Amerikan askerleri.

Görebilselerdi, gönderdikleri "hediye"nin sonuçlarını, acaba yine öyle gülümseyebilirler miydi? Görebilselerdi, "hediye"lerinin sonuçlarını, canları her sıkıldığında Bağdat’a yeniden göndermeye devam ederler miydi bombalarını, füzelerini? Trablusgarp’a, Belgrad’a, Yemen’e, Kabil’e ya da başka bir dünya kentinin üzerine de aynı rahatlıkla yollayabilirler miydi?

Amerikan vatandaşları da ordularının "başarıları"nı ya televizyon ekranlarından gördüler ya da Pentagon onaylı Hollywood filmlerinden. Dizgin tanımayan o savaş mekanizmasının yarattığı kan sellerini hiç görmediler. Cinayetlere, ölümlere hiç yakından tanık olmadılar.

Pearl Harbor baskınından bu yana savaş Amerikan topraklarına hiç uğramadı. Kan ve ölümü yanı başlarında hissetmediler Amerikalılar. Dehşet her yanı sarabilir ama "İmparator"un "güvenli" adasına asla uğrayamazdı.

"Kod adı kılıçbalığı" filminde aktör John Travolta’nın dile getirdiği "dehşet dengesi"ne özellikle Vietnam savaşından bu yana inanmıştı Amerikan vatandaşları.

"Amerikan vatandaşlarına, Amerikan varlığına saldıranlar karşılığını fazlasıyla alır. Bir Amerikan gemisini batıranın, on gemisi batırılır. Bir Amerikan vatandaşını öldürenin on vatandaşı öldürülür. Amaç, bunu herkesin bilmesi, saldırmaya cesaret edememesidir."

Filmdeki bu cümleler gerçeğin ifadesiydi. Öyle dehşet saçtılar ki dünyaya, Amerika’nın bütün düşmanları, dünyanın en azılı teröristleri bile bu mesajı aldı. Kolay kolay Amerika’ya, Amerikalılara saldıramadılar. "Dehşet dengesi", bir iki bombalama, bir uçak düşürme dışında da son yıllara kadar işledi.

Daha önemlisi, bu dengeye Amerikalıların kendileri herkesten fazla inandı. Öylesine kaptırdılar ki kendilerini bu dengeye, dengenin bozulduğunu fark edemediler. Pentagon’u da, CIA’i de, Amerikan vatandaşı da...

Durum böyle olunca, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a "kamikaze" dalışı yapan yolcu uçaklarının gerçekliğini "algılamakta" güçlük çekmeleri de doğaldı.

Harabeye dönen Dünya Ticaret Merkezi ikizlerinin birinden sağ olarak kurtulmayı başaran bir Amerikalı, "saldırı"yı televizyon ekranından öğrenmiş.

"Kuzey binasında 70. kattaydım. Bulunduğum binaya uçak çarptığı haberini CNN’den izledim."

O her zaman televizyon ekranlarından gördüğü, kendisine yabancı olan "terör", bir ekran eğlencesi olmaktan çıkmış, yakınına gelmiş! Düşünün, güvenlik içinde olduğuna ne kadar inanmış ki, onca gürültü, sarsıntıya rağmen güvenliğinden şüphe etmiyor da ancak saldırıyı televizyon ekranından öğrenince başına gelenleri anlayabiliyor!

Elbette böylesine vahşice bir saldırının yaşanması gerekmiyordu, Amerikalıların savaşın televizyon ekranlarına yansımayan yüzünü öğrenebilmesi için. Ne yazık ki, böylesine büyük bir dehşetle birlikte kendini Amerikalılara gösterdi bu "gerçek."

Şimdi en fazla onların anlamaları gerekir. Cinayet kim tarafından, nerede, nasıl, ne adına, ne biçimde işlerse işlesin yanlıştır, kötüdür, alçakçadır. Her cinayet, lanetliktir. Her savaş yeni savaşların bizzat anasıdır. Doğurur, besler, dünyaya salar...

Pentagon, CIA, FBI ve de benzeri tüm örgütlerin koca bir hiç olduğu ortaya çıkmadı mı? Milyar dolarlar harcanan bu kuruluşların zaafından söz edip onarmaya çalışmanın, "füze kalkanı" projeleri geliştirmeye özenmenin ne kadar büyük zavallılık olduğu ortada değil mi?

O aygıtların hepsi, hiçbir işe yaramayan birer zerzevat olduğunu kanıtlamış durumda. Ordular, istihbarat örgütleri para tüketir, savaş ve ölüm getirirler. Nerede, hangi tarihte görüldü barış üreten bir ordu, barış üreten bir savaş?

Fakat ne "kana kan intikam" soluyan Amerikan vatandaşları, ne de "Başkan"ları Bush, barışın ancak barışa yatırım yapmakla sağlanabileceğini anlamışa benzemiyorlar maalesef.

Keşke "Bu özgürlüğe saldırıdır, cevapsız kalmayacak" deyip, "özgürlüğü" Amerika ile kaim sanan Bush ve vatandaşları da Bağdat’taki Amiriya sığınağını gezebilselerdi.

Tabii "Amerika’daki terörü televizyondan naklen izleyip" sevinen Bağdat’lılar da ikiz kulelerin yıkıntılarını...

Faruk Bildirici / Tempo / 20-26 Eylül 2001