KENDİLERİNİ OYNAYAN OYUNCULAR

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 110

KENDİLERİNİ OYNAYAN OYUNCULAR

İzlediğim Yeşilçam filmlerini birbirine karıştırdığımda kabahati hep kendimde bulurdum. Yeterince dikkatli izleyemediğimi ya da hafızamın zayıf olduğunu düşünürdüm.

Aradan zaman geçip, yaşım ilerledikçe ve izlediğim filmlerin sayısı arttıkça bir nokta dikkatimi çekti. Birbirine karıştırdığım, rastgele filmler değil aynı oyuncuların rol aldığı filmleriydi.

Kadın ya da erkek bazı oyuncuların filmlerini hatırlamaya çalıştığımda değişik filmlerinden sahneler birbirinin içine geçiyor, o oyuncunun oynadığı filmler tek bir film haline dönüşüyordu.

O oyuncunun canlandırdığı karakterleri bir türlü birbirinden ayırt edemiyordum. Canlandırdıkları karakterle, gerçek kimlikleri belleğimde iki ayrı yer edinemiyordu kendine.

Düşündükçe, Avrupa ya da Amerikan yapımı filmlerde böyle bir sorun yaşamadığımı fark ettim. O filmlerdeki karakterleri asla birbirine karıştırmıyordum.

Düğümü o zaman çözdüm. Sorun bende değil oyunculardaydı. Bazılarının yetenekleri sınırlıydı; bütün filmlerde, verilen rol ne olursa olsun kendi kendilerini oynuyorlardı. Sesleri, mimikleri, bakışları hiçbir filmde asla değişmiyor; yönetmen ne derse desin onlar bildikleri gibi salınıyorlardı kameranın önünde.

Bir de canlandırdıkları karakterin kimliğiyle bütünleşen, kamera önünde kendi kimliklerinden sıyrılabilen artistler vardı. Her filmde bambaşka bir çehreyle çıkıyorlardı izleyicinin karşısına. Rol yapma yeteneklerinin doruğunda olan oyunculardı onlar.

"Taksi Şoförü"nde gördüğüm Robert de Niro’yu Bir zamanlar Amerika" filmindeki Robert de Niro’yu birbirine benzetmek bile zordu. Hele "Misyon"daki bambaşka bir karakterdi. Hatta ilk sahnelerde onun Robert de Niro olduğunu anlamak için iyice dikkat etmek gerekiyordu.

Oysa Yeşilçam filmlerinde bunun tersi örnekler çoğunluktaydı. "Yüzbaşı Kemal"deki Cüneyt Arkın ile "Malkoçoğlu krallara karşı" ya da "Kara Murat şövalyeye karşı" filmlerindeki Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı karakter arasında giysileri dışında bir farklılık göremiyordum. Cüneyt Arkın, bütün filmlerinde aynı karakteri, yani yine kendisini canlandırıyordu.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Türk sinemasının efsane isimleri Ayhan Işık, Ediz Hun, Sadri Alışık, Müjde Ar ve belki Türkan Şoray bile aynı kategoride sayılabilecek isimlerdi.

Gerçi Türk sineması epey mesafe aldı ve çok başarılı yapımlar ortaya kondu ama yine de kendini oynayan oyuncular tükenmedi. Berhan Şimşek, "Soruşturma" adlı filmde M. Ali Ağca’yı oynadı, "Hoşçakal Yarın" da da Deniz Gezmiş’i.

İki filmi art arda izleyin, Ağca ve Gezmiş çok farklı iki karakter olmasına rağmen Şimşek’in sayesinde bu iki kişiliğin birbirine benzediğini göreceksiniz.

Şimdilerde televizyon dizilerinde bu tip örnekler daha yaygın. "Çocuklar duymasın" adlı dizide oynayan Tamer Karadağlı’yı bir istisna sanmıştım. "Taş fırın erkeği Haluk" karakterini başarıyla canlandırdığını düşünüyordum.

Fakat geçtiğimiz günlerde, "Evliliklerde mal paylaşımı" konusunda yaptığı bir açıklama bütün inancımı yıktı:

- Mal paylaşımı bana doğru gelmiyor. Diyelim ki, ben hayatım boyunca çalışıp didinip 10 ev aldım. Sonra evlendim. 6 ay sonra eşimden boşanmaya karar verdim. Eşim bana altı ay çorba yaptı diye 10 tane evimin beşini mi alacak? Bu mu yani? Yanlış anlaşılmasın, ayrılmayı düşünmüyorum.

Meğer o da rol yapmıyor, kendini oynuyormuş, onu anladım...

Faruk Bildirici / Tempo / 9-15 Ocak 2003