BİR ERKEĞİN HEDİYELERLE EVRİMİ

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 56

BİR ERKEĞİN HEDİYELERLE EVRİMİ

Ne de olsa bir erkekti. Hediye seçmek için mağaza mağaza dolaşmaktan, hediye konusuna kafa patlatmaktan asla hoşlanmazdı. Özenmeden, fazlaca emek vermeden seçerdi hediyelerini.

O yıl doğum günü için eşine hediye alırken de enerji harcamadı. Birkaç mağazanın vitrinine göz ucuyla baktıktan sonra aradığını buldu. Vişne çürüğü hırkayı görür görmez, mağazaya hemen daldı. Kararını çarşıya çıkmadan önce vermişti.

Hırkayı alıp kasaya geçerken bir doğum günü hediyesi alma külfetinden daha kurtulduğu için rahatlamıştı. "İyi, çabucak bitirdim bu işi" dedi içinden.

Hızlı hareketlerle hırkanın parasını ödedi, sonra tezgâhtar kıza döndü. "Lütfen hediye paketi yapar mısınız?" dedi. Birden kızın gözlerinde yıldızlar uçuştu. Sanki hırka kendisine hediye edilecekti, o kadar mutlu olmuştu. Özenle sarıp sarmaladı paketi, rafyalarla süsledi. "Buyrun" diye uzatırken hâlâ tatlı tatlı gülümsüyordu.

Eşi, her zamanki gibi sevinçle karşıladı hediyeyi. Gülümseyerek aldı, ama içindekini görmek için acele etmedi. Rafyalarını kesmeden, kâğıdını yırtmadan yavaş yavaş, sindirerek açtı.

Tezgâhtar kızın paketi saran parmaklarıyla, eşinin paketi açan parmakları arasında inanılmaz bir uyum vardı. Her iki kadın da pakete dokunmaktan büyük haz duyuyorlar, dokunma anını uzatmaya çalışıyorlardı. Parmakları, paketin üzerinde dans ediyordu.

Aslında eşi paketi açarken parmaklarına dikkat etmedi. Tezgâhtar kız ile eşinin parmak hareketleri arasında benzerlik kurmak aklına bile gelmedi. O sırada düşündüğü tek şey, eşinin vişne çürüğü hırkayı beğenip beğenmeyeceğiydi.

Gereksiz bir meraktı bu. Kızıl saçlı meleği, o güne değin aldığı hiçbir hediyeyi beğenmemezlik etmemişti! Her doğum gününde, her evlenme yıldönümünde paketin içindeki hediyeyi hep aynı şaşkınlık ve mutluluk nidalarıyla açar, "Aaaa çok güzellll..." derdi.

Gerçekte ise hiç şaşırmazdı. Çünkü kocasının rastgele hediye seçtiğini evlendikleri ilk yıl fark etmiş, kendince bir önlem almıştı. Ne yapar eder, doğum günü ya da evlenme yıldönümünden birkaç gün önce bir vesile yaratır, kocasıyla birlikte çarşıya çıkardı. Dolaşırken, çaktırmadan almasını istediği şeyi gösterir, "Ne kadar güzelmiş", "Çok beğendim" diyerek kocasının belleğine unutmamasını sağlayacak bir çentik atardı. Başarı kesindi, kocası günü geldiğinde gider, birkaç gün önce gösterdiği o şeyi hediye paketi yaptırıp getirirdi.

Kocası farkında değildi ama vişne çürüğü hırkayı da iki gün önce oradan geçerken göstermişti. Hediye almaktan mutlu olsa da paketin içindekini önceden bildiği için heyecanlanmıyordu. Şaşırmış görünmesi -kocasını sevindirmek için yaptığı- bir numaraydı. Evliliğin artık alıştığı "beyaz yalanları"ndan biriydi o da...

"Mutluluk oyunu"nu bozup, hediye paketini hazırlayan tezgahtar kızı babasına hatırlatan, ailenin 15 yaşındaki büyük kızı oldu. Doğum günü için annesine alınan hediyeyi beğenmemişti. Yalnız kaldıklarında babasına eğildi, azarladı:

- Baba, annem için hiç emek vermemişsin.

- Beğenmedin mi?

- Yine onu düşünmeden, sadece görevini yerine getirmiş olmak için hediye almışsın. Bu belli.

Yanlışını aramak için filmi geri sardı. Üç kareyi yakalayıp, yan yana getirdi. Eşinin vişne çürüğü hırkayı iki gün önce göstermesi ve paketi açtığı anda çıkardığı "Aaaa çok güzelll" sesi, bir de tezgâhtar kızın paketi saran parmakları...

Tezgâhtar kız ile eşinin parmaklarının hediye paketi üzerindeki yumuşak hareketlerinin birbirine benzediğini fark etti. Hem de çok benziyordu! Hediye paketi, her iki kadının da ruhunun derinlerindeki gizli kapıları açan sihirli bir anahtardı. Açılan odalardan yükselen melodiyi duyunca gözleri ışıldıyor, parmakları dans ediyordu!

"Bütün kadınlar aynı" dedi, "hediye alıp vermeye onların yüklediği anlamlar erkeklerden daha farklı. Hediye onlar için daha özel." O an her şey aydınlandı! "Kırmızı saçlı meleği", hediye alırken fark ettirmeden onu yönlendiriyor, sonra da paketi açarken şaşırmış numarası yapıyordu!

Fakat masumdu oynadığı oyun. Hediye alma mutluluğunun yanlış bir seçime kurban gitmemesini garantiye alıyordu eşi. "Üzücü bir durum" diye düşündü adam. "Kızım haklı. Daha kötüsü karım da benim emek vermeyişimi kabullenmiş, kendine göre önlem alıyor."

Dersini almıştı. Ertesi yıl, eşinin doğum gününden günler önce planını yaptı. Kızından da yardım aldı. Gizli gizli konuşup, dışarıda buluşup hazırlıkları gözden geçirdiler. Ne keyifliydi ama, daha önce hiç yaşamamıştı!

Doğum günü gelip çattığında "Bugün akşam 20.00’den önce eve gelmek yok" dediler. Kadın meraklandı ama sorularına yanıt alamadı. Heyecanla beklediği saat gelip çattığında hâlâ hiçbir tahminde bulunamıyordu.

Kapıdan içeri girdiğinde çığlık atmaktan kendini alamadı. Yıllardır görmediği, başka kentlere dağılmış eski arkadaşları eve toplanmıştı. Masanın üzeri yiyeceklerle donatılmış, evin her köşesi kendisinin büyük resimleriyle süslenmişti.

O gece daha önceki hiçbir doğum günü kutlamasına benzemedi. En sonunda verdiği hediyeler bile farklıydı. Eşinin birkaç gün önce çaktırmadan gösterdiği parfüm yerine yıllardır arayıp durduğunu bildiği yeşil fili bulmuştu! Paketi yine aynı yumuşacık hareketlerle açtı ama "Aaaa çok güzelll" diyemedi! Sevinçten çıldırdı, koltukların üzerinde zıpladı. Sonsuz yeşilliklerde saatlerce haykırmışçasına arındı günlük sıkıntılarından.

Dört ay kadar sonra adamın doğum günü gelip çattı. Bu kez yaratıcılığını ortaya koyma sırası kadındaydı. O da haftalar öncesinden kutlama planları yaptı.

Her şeyden habersiz olan adam, o sabah işe gitmek üzere evden çıktı. Bir de ne görsün? Arabasının içi rengârenk balonla dolu. Kapıyı açar açmaz, balonlar gökyüzüne savruldu. Direksiyona bağlanmış bir tek balon kaldı. Eğildi baktı, üzerinde "İyi ki doğdun" yazıyordu.

Geriye döndü, eşi ve kızı, apartmanın kapısında durmuş ona bakıyorlardı. Koşarak geldiler. Ellerinde birer demet frezya vardı. En sevdiği çiçekti sarı frezya...

Derken, karşılıklı sürprizler, farklı yerlere bırakılmış çiçekler, dikkatle düşünülmüş hediyeler, ailenin daimi mutluluk oyunu haline geldi. Karşılıklı sürprizler, her yıl bir öncekini gölgede bırakacak şekilde gelişerek sürüp gitti.

Adam, bu yılbaşı için aylar öncesinden hazırlandı. Parklarda dolaşıp kestane kabuğu topladı, paketi hazırlayıp bir kenara koydu. Kadın paketi açınca beş küçük yuvarlak paket ve küçük bir notla karşılayacak. "Lütfen küçük topları numara sırasıyla aç."

Bir numaralı paketten boş bir kestane kabuğu çıkacak. İçinde de bir not olacak, "Hayat bazan boştur..."

İki numaralı paketten yine bir kestane kabuğu çıkacak. İçinde mavi bir boncuk. "Ama bazen ödüllendirir insanı."

Üç numaralı paketteki kestane kabuğunu açacak, kurutulmuş bir kırmızı gül. "Bazen sevgiler getirir eteğinde."

Dört numaralı kestane kabuğundan minik bir baykuş çıkacak. "Bazen bilgece dersler verir her adımda."

Beş numaralı kestane kabuğu ise ’dolu’ olacak. "Aç o kabuğu. Kestaneyi avucuna al. Onun tazeliğini teninde hisset, onunla birlikte yenilenerek başla yeni yıla."

Adamın en büyük merakı, eşinin en çok hangi kestaneden etkileneceği! Kendisinin favorisi dört numara...

Faruk Bildirici / Tempo / 26 Aralık 2001 - 2 Ocak 2002