BIRAK YANINDAKİ ADAM LAF ETSİN

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 13

BIRAK YANINDAKİ ADAM LAF ETSİN

"Dön önüne" dedi kadın. Adam hiç aldırmadı, edepsizce bakmayı sürdürdü. Bir kez daha uyardı kadın. Bu kez sesini yükseltti iyice.

- Dönsene önüne. Rahatsız ediyorsun...

Kalın bıyıklı adamın yüzündeki sırıtkan ifade dağıldı. Düşmanca bakışlar aldı yerini. Gözlerini kadının vücudundan ayırmadan, sözcükleri yayarak geveledi:

- Sen ne konuşuyorsun be kadın? Bırak yanındaki adam laf etsin!

Kadının erkek arkadaşı ancak o zaman algıladı yanı başında bir tartışma yaşandığını. O zamana kadar meyhanedeki tüm erkekler gibi dev ekrana kilitlenmiş, futbol maçını izliyordu.

- Dönsene önüne kardeşim. Ayıp değil mi? Maç seyrediyoruz şurada...

Adam, diklenmeyi bıraktı. Kadından duyunca aldırmadığı uyarı, "muhatabı" saydığı erkekten gelince ağır hareketlerle önüne döndü. Kendini yediremediği için olsa gerek, az önce vahşi bir tutkuyla gözlerini diktiği kadını aşağılamaya girişti. Yanındaki arkadaşına dönüp, yüksek sesle konuşmaya başladı:

- Ben bu kadının neyine bakacağım yahu? Güzel bir kadın olsa bari...

Topun taca gitmesi nedeniyle gürültünün kesildiği bir ana rastlayınca, adamın bu sözleri meyhanenin tüm masalarına ulaştı. Başlar, önce sesin geldiği yere döndü, sonra meyhanedeki tek kadının olduğu noktaya...

Bakışlar, kadına tebelleş olan adamın davranışının çirkinliğinden çok kadının güzelliğiyle ilgiliydi. Kadın güzel miydi, değil miydi? Yanıtını merak ettikleri soru buydu.

Şöyle bir süzdüler kadını tepeden aşağı. Uzun dalgalı saçları omuzlarını örten, blucin üzerine dökümlü bir kazak giymiş sevimli bir genç kadındı.

Bereket kadın, onlarca çift erkek gözünün odağında olmaktan çabuk kurtuldu. Ekrandaki topun cazibesi baskın çıktı, başlar yine ekrana çevrildi. Sarkıntılık vakası unutuldu, masaları çevreleyen erkekler, taraftarlık psikolojisine döndüler.

Topun hareketleriyle birlikte içgüdüsel biçimde yeniden tepinmeye başladılar. Kimisi küfrederek, masayı yumrukladı. Kimisi de yeri tekmeleyerek çığlıklar attı. Meyhanedeki hareket, topun kaleye yaklaştığı anlarda küçük çaplı depremlere dönüşüyordu.

Aradan nice zaman geçmişti ki, kadın, masadaki rakısına uzandığında yine o adamla göz göze geldi. Yine arkasına dönmüş, bakışlarını üzerine çevirmişti...

KADINI MUHATAP ALMAYAN ERKEKLER

"Artık çok oluyor bu terbiyesiz adam" diye geçirdi içinden kadın. Bir an elindeki rakı kadehini suratının ortasına fırlatmayı düşündü. Maç izleyip bir şeyler atıştırmak, erkek arkadaşıyla sakin bir akşam geçirmek için gelmişlerdi şuraya. Adam bir türlü rahat vermiyordu.

Rastgele girdikleri bir yer değildi seçtikleri meyhane. Beyoğlu’nda, daha çok solcuların, okumuş yazmış insanların takıldığı, devam edenlerin çoğunun birbirini tanıdığı, kadın erkek oturmanın sorun yaratacağının akla bile gelmeyeceği bir mekândı.

Kadın, arkadaşlarıyla daha önce defalarca gelmişti, böyle bir sorunla hiç karşılaşmamıştı. O güvenle buraya gitmeyi de kadın kendisi teklif etmişti. Belki de o akşamın talihsizliği meyhanede başka kadın olmamasıydı!

Etrafına bakındı kadın. Tanıdık birilerini bulmayı umuyordu. Tam o sırada içeriye beş altı kişilik bir grup girdi. Onları tanıyordu. Aynı sol gruptaydılar üniversite yıllarında. Nice mitingde omuz omuza yürümüşlerdi.

Yanlarına gitti arkadaşlarının, anlattı rahatsızlığını, yardımcı olmalarını istedi. "Kurtarın beni şu terbiyesizden" dedi. "Tamam, tamam. Sen merak etme. Biz tanıyoruz onu. Tamer o." karşılığını verdiler. Bir de tembihlediler:

- Sen kadın olarak muhatap olma. Biz çözeriz meseleyi.

Onu yerine gönderdiler. Kendileri de Tamer dedikleri adamın yanına gittiler. Önce kısık sesle konuştular. Kadın duyamadı.

Ardından, "Zaten gelmiş bu kadar erkeğin ortasına oturmuş. Hem nesine bakacağım ben onun?" cümlesi takıldı kulağına. Adam, geri çekilmek bir yana, aynı edepsiz tavrını sürdürüyordu.

Dahası, kendi arkadaşları da sert çıkıp susturmak yerine alttan alıyorlardı. Adamı haklı görür gibiydiler. Kadın sinirlendi, ayağa fırladı. Arkadaşlarına bağırmaya başladı:

- Ne yapıyorsunuz siz orada? Bu adam beni taciz etti. Siz sırtınızı dönmüş tatlı tatlı sohbet ediyorsunuz.

Arkadaşları umursamadılar bile. Doğal üyesi oldukları "Erkekler cephesi"ne geçmiş, onu muhatap almıyorlardı. Sadece içlerinden biri döndü, eliyle gitmesini işaret etti:

- Tamam tamam uzatma. Sen git maçını seyret.

"Madem kadın halinle gelmişsin bu kadar erkeğin ortasına. Sus da seyret maçını" hali, kadını iyice çıldırttı. Kendini tutamadı daha fazla. Bağırıp çağırmaya başladı. Ayağa fırladı herkes. Birisi üzerine yürüyünce, erkek arkadaşı da müdahale etti.

Ve olanlar oldu. Kavga çıktı, ortalık iyice karıştı.

BACILARI KÖYLERİNDEN GETİRDİLER

Meyhaneden ayrıldıklarında kadın üzgündü. Geride, yaşamamış olmayı düşlediği bir akşam bırakmıştı.

"Üzülme, unut gitsin bu terbiyesizliği" dedi arkadaşı. "Asıl üzüldüğüm o adamın taciz etmesi değil" yanıtını verdi kadın. Erkek arkadaşı da kaçırmıştı ayrıntıda yatan felaketi.

- Erkeklerin hepsi aynı çirkinliği sergiledi. O adam da, arkadaşlarım da aynı şeyi yaptılar. Bir kadın olarak beni muhatap almadılar. Beni sarsan olayın bu noktası.

Üzülmekte haklıydı. Aynı dünya görüşünü paylaştığını sandığı erkeklerin bile kadına bakışı sorunluydu. Kadını önce insan olarak algılamayı başaramıyorlar; ikinci sınıf, korunmaya muhtaç yaratıklar olarak görüyorlardı.

Aslında Türkiye’de sol, başlangıçta kadın erkek ilişkilerinde daha medeniydi. 1968’lerde, solcu gençler arasında ilişkiler, dans partileri doğal görülüyordu. Çünkü sol, o zaman kentli gençler arasında yaygındı.

Ne zaman ki, Anadolu gençliği bu harekete katıldı. O gençler, köylerindeki feodal anlayışı da beraberlerinde getirdiler; kadın erkek ilişkileri değişti, "bacı" anlayışı başladı. Maalesef kimi aşınmalarla da olsa hâlâ sürüp gidiyor bu takıntılar...

Şöyle bir başlarını kaldırıp bakabilseler, görecekler "bacı"ların İslami kesimdeki "hanımlar" anlayışından farklı olmadığını...

Faruk Bildirici / Tempo / 1-7 Mart 2001

BENİM İÇİN EDEBİYAT HAYATTAN DAHA DEĞERLİSemih Gümüş, daha çok eleştirmen kimliğiyle tanınıyor. Ama bir de yazar, yayıncı, dergici, e

BENİM İÇİN EDEBİYAT HAYATTAN DAHA DEĞERLİ

Semih Gümüş, daha çok eleştirmen kimliğiyle tanınıyor. Ama bir de yazar, yayıncı, dergici, e

“1401 kaçamağı” haberine gelen eleştirileri geçen hafta değerlendirecektim. Hatta okur eleştirilerini Magazin Müdürü Selim Akçin’e iletip,

“1401 kaçamağı” haberine gelen eleştirileri geçen hafta değerlendirecektim. Hatta okur eleştirilerini Magazin Müdürü Selim Akçin’e iletip,

Endişelenme! E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar doldurulmalıdır (*).

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.