AZİZ KOCA

...

İzmir, o gün belediyeye sahip çıktı. Binlerce insan, meydanları doldurmuştu. CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, işte oradan güç aldı. "Onları bırakın beni alın" diye meydan okudu. O günden beri de hem İzmir’in, hem de Kocaoğlu’nun gündeminin ilk maddesi tutuklanan çalışma arkadaşlarının durumu. Fakat en önemli sorun, dosyadaki gizlilik kararı. Kocaoğlu’nu tesadüfen iki oğlu Ulaş ve Çağdaş ile birlikte bulduk belediyede.

ÇOCUKLUKTAN CHP’Lİ: BELEDİYE BAŞKANLIĞI AİLE GELENEĞİ

Benim büyüdüğüm kazanın ilk belediye başkanı da benim büyük büyük dedem. Dedem il genel meclisi üyesiydi. Babam da 73-80 yıllarında Tokat Erbaa’da belediye başkanıydı. Küçüklüğümde belediye başkanlığı hayalim yoktu. Çünkü babamın belediye başkanı olduğu günler bizim için çok sıkıntılıydı. Belediye başkanlığı sıkıntılı, problemli bir iştir. Bunu herkes bilir. Babam 46’lı yıllardan itibaren siyasetle uğraşıyordu. Dolayısıyla biz hep siyasetin içindeydik. CHP’li bir ailenin çocuğuyuz. O zamanlar birleşik oy pusulası yoktu, her partinin oy pusulasını partililer dağıtırdı. Erbaa’da, seçmenlere CHP’nin oy pusulalarını dağıttım 1954’te. Altı yaşındaydım o sırada. 27 Mayıs’ta babam çok üzülmüştü hatırlıyorum. Türkiye’ye zarar vereceğini düşünüyordu. Şimdi yapmıyorlar gerçi ama ailemizin bir taraf çiftçiydi, bir tarafı hayvancılıkla uğraşıyordu. Ben de 27 yaşına kadar çiftçilik yaptım. Çocukluğum eğlenceli geçti. Atın terkisinde yaylaya gider, üç gün beş gün orada kalırsın. Kalabalık ve tutkun da bir aileydik.

68 KUŞAĞI: 6. FİLO’YU PROTESTO EYLEMLERİNE KATILDIM

Tabii şimdi bizim ailemizde Türkiye’nin gerçeği gibi göç veriyor. İlk çıkan göç de benim. Ben üniversite için İzmir’e geldim. İstanbul’da okumak istemedim. Ankara’da Erbaa’ya yakındı, gelen giden olur orada okuyamam diye endişe ettim. İzmir’in Erbaa’ya uzak olması beni cezp etti. Daha rahat olacağıma, iyi yetişeceğime inandığım için buraya geldim. Lise yoktu Erbaa’da. Lisenin bir bölümünü İstanbul’da, bir bölümünü Malatya’da okudum. Ondan sonra 1968’de İzmir İktisat’a geldim. Burada üniversitede 68 kuşağında öğrenci hareketlerinde ciddi görevler aldık. Dev-Genç’teydim, 6.Filo’ya karşı eylemlerinde de biraz vardım. Cop yemeden olur mu? Tabii üniversite gençliği 68 hareketinde herkes ne yaptıysa biz de onu yaptık. 68 kuşağının içerisinde yaşadım. Kalkıp 68 kuşağı falan diye nutuk atanlardan değilim. Benim kendimi öyle nitelendirmem değil o dönemde olup yaşamak bence önemli. Zaten arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu ile diyalogumuz devam ediyor. 68 kuşağı siyasete 2004’te Bornova adaylığımla tekrar girdi. Destek anlamında tabii. 2009’da da arkadaşlarım canhıraş çalıştılar.

FELSEFEYE DÜŞKÜNÜM: DURUŞUMDAN MUTLUYUM

Sosyal demokrasi, bana en yakın düşünce. Benim biraz da felsefeye düşkünlüğüm var. Nasıl tanımlayayım? Bir terazim var kendime göre. O terazide maddiyattan çok maneviyat ağır basıyor. İnsan ağır basıyor. Ne iş yaparsanız yayın sürekli kararlar veriyorsunuz. Doğruyu bulmaya çalışırken her zaman vicdanım devreye girer. Yaşamım boyunca adil davranmaya özen gösterdim. Bunu ticarette, kendi işimde de yaptım. Bir kişiye yüzde 5 ıskonto yaptıysam herkese yaptım. İnsan nasıl insan olur? Yeteneklerinizi geliştirir, eksik ve hatalı olan yanlarınızı törpülersiniz. Bunu ne kadar başarırsanız o kadar insanlığa yaklaşırsınız. Şu veya bu yeteneğimden değil, tüm olarak duruşumdan, yaptığım işlerden mutluyum. Her gün bir şeyler öğreniyorum, ufkum genişliyor. 25 yaşındayken üç cepheden bakıyorsam bugün 33 cepheden bakıyorum; o daha doğru kararlar almamı sağlıyor. Ben çalışmayı severim. Tutarlı olmak benim için çok önemlidir. 75’li yıllardaki memur Aziz, sonra ticarete atılan Aziz ve nihayetinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz. Bütün bu Aziz’lerin ne çizgisinde, ne değer yargısında ne de yaşam biçiminde bir farklılık olmamıştır. Bir de kırmızı çizgilerim vardır. Mesela kimse izzeti nefsime dokunacak bir şey söyleyemez, söylerse cevabını alır.

SORUŞTURMA: SUÇLANANLAR BİLE SUÇLAMALARI BİLMİYOR

Bakın ben yedi senedir bu belediyeyi yönetiyorum. Günde ortalama 18-19 saat çalıştığım günler oluyor. Hem çalışırım, hem kadroyu izlerim. Şu anda içeri alınanlar, benim 42 yıllık arkadaşlarım. Bu insanlar benim kendim gibi bildiğim, hepsini de evinden, işinden kaldırıp "Gel kardeşim bana sahip çık, benim namusumu koru" diye getirdiğim insanlar. Acaba büyük bir ihalede benim atladığım, bilmediğim bir problem mi var diye sorguları okudum. İşin farklı olduğunu gördüm. Bu operasyonun hedefi ben miyim bilemiyorum. Bu süreçte tek endişemiz, yedi arkadaşımızın tutukluluk sürelerinin uzaması. 13 ay gizli kameralarla izlemişler. Fakat elimizde bir tek karakol ve savcılıkta tutulan sorgu tutanakları var. Soruşturmayla ilgili olarak özel yetkili mahkemenin belgelere kısıt kararı var. O arkadaşlar da neyle suçlandıklarını sorulardan biliyorlar. Başka hiçbir bilgimiz yok. Hâlâ operasyonun devam ettiğini söylüyorlar, belgeleri vermiyorlar. Dinleme, izleme, kamera koymayla ilgili mahkeme kararını bile göstermiyorlar avukatlara. Tutanaklardaki sorulara ve basına sızdırılan suçlamalara göre suçlamaları anlamaya çalışıyoruz. Yok mandalina, yok yangın merdiveni! Fayans 15 santim kısaymış, süt kooperatifinden süt almışız. İki bakan, operasyonun zamanlamasından şikâyetçi olduklarını söylediler, operasyondan değil. İzmirliler bize sahip çıktı. 10 bin kişi kendiliğinden toplandı o gün. Hâlâ sahip çıkıyorlar. Bütün sivil toplum örgütleri, muhtarlar desteğe geliyor. Seçime nasıl etkisi olur bilemiyorum. Onun ölçülebilmesi için biraz soğuması lazım. Ama başından beri İzmir’de CHP’nin oyu yüzde 50’nin üzerinde, AKP’nin oyu da yüzde 30’un altındadır. İzmirli gerilmek istemiyor. İzmir’deki siyasetin atmosferi farklı. Mesela Bornova’da 12 kişi yarıştık 2004’te. Televizyon programlarında birbirimize iltifat ediyor, bir taraftan makara yapıyorduk. Hiç kavga gürültü yoktu. İzmir’de siyaset böyle gidiyor. 2009 seçimlerinde de hiçbir aday birbirimize laf etmedik.

FUTBOLA YARDIM: DOKUZ KURDA BİR CİĞER OLUYOR

İzmir’de altı takım var, Altay, Karşıyaka, Göztepe, Buca, Altınordu, İzmirspor. Öyle kulüplere yardım geleneği vardı, onu denedim. Liglere göre skalalar yaptık, hepsine yıllarca paralar verdik. Fakat hiçbir şey olmadı. 2009’da seçim arefesinde bir karar aldık; "Biz kulüplere yardım etmeyelim, tesis yapalım." O tarihten beri de hiçbir kulübe yardım etmedim. Sadece Bucaspor stadı büyüttü, onlara 2.5 milyon lira verdik. Şimdi Karşıyaka’ya bir stat yapma sözü verdik, oraya da 15 milyon lira taahhüdüm var. İzmir’de, bir takıma yüklenmek konusunda birliktelik sağlanamıyor. Altısına birden verdiğin zaman dokuz kurda bir ciğer oluyor. Biz zaten amatör sporu destekliyoruz. Mükemmel alt yapı yatırımları yapıyoruz. Göztepe’nin özel bir durumu da var; orası anonim şirket. Ben bir şirkete nasıl para vereceğim? Onlar sanıyor ki, belediye başkanı verin parayı diyecek, verilecek. Böyle bir şey yok. Göztepeliler ondan bana kızarlar.

MEMURLUK İSTEMEDİM: TİCARETTE ÇOK PARA KAZANDIM

Üniversiteyi bitirdikten sonra İstanbul’a gittim İşletme masteri yaptım. Ama akademik yaşama devam etmeyi hiç düşünmedim. İlk olarak Ankara’da, Türkiye Elektrik Kurumu’nun muhasebe ve mali işler bölümünde çalıştım. 3.5 sene kadar devlet memurluğu yaptım. Sonra yeniden İzmir’e gelip yerleştim. 78’den beri sürekli İzmir’deyim. İstanbul çok yoğun bir kent. Ankara’da bürokrasi var. Ben de devlet memurluğu yapmak istemedim. Ben zaten serbest çalışmak istiyordum. İzmir’e gelip, Demir Çelik’te işe başladım. Orada iki sene çalıştık. Sonra ticarete atılıp, 80’lerde bir aydınlatma firması işlettim. Toprak sanayi işine girdim, tuğla fabrikası kurdum. Ardından beyaz eşya bayiliği aldım. Zor işleri seviyorum. Zaten hayatımda hiç kolay iş olmadı. Ticarette çok para kazandım. Ben hayatımda hiçbir işi yarım bırakmadım. O işlerimin bir kısmını büyük oğlum götürüyor. Kardeşim de fabrikanın başında…

KEŞKE YAŞASAYDI: PRİŞTİNA’NIN VEFATI DÖNÜM NOKTAM

12 Eylül’den sonra SODEP’e girdik. Birleşmelerle önce SHP, sonra CHP oldu, öyle devam ettik. 99 senesinde CHP barajın altında kaldığında Amerika’da okuyan büyük oğlum dönecekti. Ben de "Bundan sonra yapacağım iş bana meslek olmaz. Kazandığım parayla da gayrimenkul alıyorum, zamanım var, partiyi de toparlamak lazım" diye bir aşçı dükkânında sohbet ediyordum. Geldiler, "Biz sana destek oluruz partiye gel" dediler. O lafla beraber, 2001’de Bornova CHP İlçe Başkan Yardımcısı oldum. "İki sene toplantıdan toplantıya gelirim, düşündüğümü söyler giderim. Benden başka bir şey beklemeyin kardeşim" demiştim. Tabii öyle olmadı. Kongrede bir sürü olumsuz işler yaşandı. Biz kongreyi kaybettik. "Bu adam nereden başkan olacak kardeşim. Bak mahallesinde delege bile olamadı" gibi laflar oldu. Bu sefer insanlar, "Başkanlığa aday ol" diye gelip gidince, ben de arkadaşlar kırılmasın diye Ankara’ya gidip başvurdum. Hem istekli değildim, hem de şansım çok zayıftı. Öyle olmadı, aday gösterdiler; 2004’te Bornova Belediye Başkanı seçildim. Çocukluk arkadaşım Alaattin Yüksel’in ve Oğuz Oyan’ın büyük desteği oldu. Bornova’da yolda yürüyenlerin büyük bölümünü tanırım. Her sokağını bilirim. Bornova’da başkanlık benim için rahattı. Ahmet Priştina’nın vefatı benim hayatımın dönüm noktası oldu. CHP grubu beni aday gösterdi, büyükşehirde oybirliğiyle seçildim. 2009 yerel seçimlerinde de partim beni aday gösterdi. Seçimleri yüzde 55’le kazandık. Keşke Priştina yaşasaydı da biz de Bornova’da bir dönem başkanlık yapıp, bu cendereden kurtulsaydık. 15 Haziran, Priştina’nın ölüm yıldönümü. Her sene kabri başında anıyoruz. Bu sene de anacağız.

EŞİM TÜRKEGÜL: YARDIM EDER AMA ORTADA GÖRÜNMEZ

Eşim Türkegül’ün benim için anlamı kelimelerle anlatılmaz. Eşim benim komutanım. Gerçekten eşimle aile düzenimiz çok farklıdır. Biz çok büyük bir sevgi ve dayanışma içindeyiz. Bana karşı her zaman anlayışlı ve hoşgörülü olmuştur. Benim belediye başkanı olmamı istemiyordu. Olduktan sonra da çok büyük destek verdi. Eşim çocuk hekimidir. Kadın sığınmaevi, huzurevi, kadın dernekleriyle ilişkiler konusunda hâlâ yardım ediyor. Yedi senedir parti ayrımı yapmadan belediye başkanlarının hanımlarını toplar, onlarla çok iyi ilişkiler içindedir. Ama hiç görünmez ortada. 104 yıllık Levanten evinin restorasyonu için büyük oğlum Ulaş ve hanım çok uğraştı. Belki 15 senedir kent merkezinde böyle müstakil bir ev arıyordum. Türkegül, gazetedeki ilanı görmüş, fiyatı da çok uygundu. Onlar alıp yaptılar. Sonra ben de ev hazır olunca yatmaya gittim.

KRAVAT: ISSIZ YERDE YÜRÜMEYİ SEVERİM

Cumartesi sabahı kalkınca, bıktım bu kravattan, spor giyineyim diyorum. Bakıyorum saat dörtte nikâh var. Hiçbir şey olmasa akşam bakan karşılamaya gidiyorum Pazar günü. Ben de evden çıkınca bir daha eve girmem. Bazen böyle kravatsız olsam bile arabada mutlaka kravat, takım elbise vardır. Issız yerde kendi başıma yürümeyi ve yüzmeyi severim. Gençliğimde futboldan voleybola kadar sporlarla amatör olarak ilgilendim. Benim müziğe yeteneğim yok. Kulak yok bende. Yakın tarihe ilgim var. Asıl ilgilendiğim dönem 1800’den sonrası. Aydınlanmadan bu tarafa yani. Ne kadar yorgun olursam olayım, her gece yatmadan önce mutlaka kitap okurum. Çocukluktan kalma bir alışkanlık bu.

PROJELERİM GERÇEKÇİ: HAYALLERİME ÇABUK KAVUŞTUM

Hayalperest bir adam değilim. Üniversite yıllarında hayal ettiğim her şeye 40 yaşında kavuştum. Ondan sonra ben hayal etmesini bilmiyormuşum, şu hayallerimi bir daha gözden geçireyim dedim. Gözden geçirdim ama yine beceremedim. Ulaşılamayacak, ütopik şeyler hayal edememişim. Yedi senedir İzmir belediye başkanlığı yapıyorum, buradaki projelerim de son derece gerçekçi. Yarın her şey tamamlandığında belediye başkanı olsaydım belki ben de uçardım. Bu kentin metrosu, raylı sistemi, arıtması, kültür merkezi, yoktu. Kentin altyapısını bitirmekti hedefim. Herhalde yüzde 70’ini de bitirmişimdir. Bakın, başkanlar dört dönem kanal projesi ve metroyla uğraştı. Dört döneme yayılan bu işi, iki dönemde en az beşe katlıyoruz altyapıda. Şu üç sene içinde ekonomide büyük bir darbe yemezsek İzmir her gün biraz daha fark edecek.

RAKİBİM ADAMDI: SİYASETÇİYE GÖMLEĞİ HALK GİYDİRİR

Siyasetçiye gömleği halk giydirir. Kendi kendimize giydirirsek tutmaz. 2009 seçimlerine giderken bir slogan bulduk. "İşimiz İzmir. Gücümüz İzmir" diye. Sanırım Kemalpaşa’daki bir toplantıda şapkalı biri kalktı, "İzmir azizdir aziz kalacak" dedi. Bizim bir sürü kelli felli, konusunun uzmanı adamla bulamadığımızı o arkadaş buldu. Seçim onun sözüyle gitti. Ben dürüst olduğumu biliyorum ama AKP adayı olarak benim karşıma arenaya çıkmış insanın "Aziz Bey dürüsttür" demesi Taha Beyin (Aksoy) yüceliğini gösterir.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 22 MAYIS 2011