12 HAZİRAN GAZETECİLİĞİ

...

Biz gazeteciler, söylediklerimizin altını çizmekten çok hoşlanıyoruz. Bazen kullandığımız sözcükler yetmiyor, vurguyu artırmak için sözcüklerin anlamlarını zorlayarak yeni kalıplara döküyoruz onları.

“Son veda” ya da “son nokta” da böylesi bir çabanın ürünü. Sanki veda ve nokta sözcükleri finali anlatmaya yetmiyormuş gibi bir de önüne “son” ekliyoruz ki daha da çarpıcı olsun! Eminim ilerde “son nokta” da yetmez, kuponlarda “süper”in zamanla “mega”ya, ardından da “herkül”e dönüşmesi gibi “en son nokta” ya da “süper nokta” yaparız.

“Son nokta”yı işte bu zorlama hali nedeniyle itici bulurdum. İtiraf etmem gerekir ki, 12 Haziran seçimleri öncesinde yapılan gazeteciliği izledikçe “son nokta”yı sever oldum.

Bu seçimler öncesinde izlenen gazetecilik çizgisi, özel bir unvanla adlandırılmayı hak ediyor. Eminim ilerde daha uygun bir isim bulunacaktır ama ben şimdi “12 Haziran gazeteciliği” demekle yetineyim. Nasıl bugün “28 Şubat gazeteciliği”ne bakınca “andıçlar”ı görüp sakınmasız bir dille eleştiriyorsak, yıllar sonra da “12 Haziran gazeteciliği”nin “eşsiz” örneklerini yerden yere vuracağımıza inanıyorum.

İki dönem arasında güç odaklarına (ve partilere) hizmet dışında yöntem benzerlikleri de var; “28 Şubat gazeteciliği”nde sarı zarflar içinde gelen ve antetsiz imzasız kâğıtlara yazılmış kontr-espiyonaj metinleri habere dönüştürülürdü. “12 Haziran gazeteciliği”nde kaynağı gizli elektronik iletilerle gönderilen kara propaganda ürünleri haberleştirildi. İki dönem arasında tek fark var, metinleri gönderenlerin üniformalarının rengi!

O haberleri yazan ve savunan meslektaşlarıma tavsiyem, haberlerini iyi saklamaları. Bugün bakıldığında kelebek ömürlü haberlere “nokta” konulmuş görünse de “son nokta”yı en büyük hakem olan zaman koyacak! İşte o gün bu meslektaşların da yaptıklarını hatırlamak için o haber arşivine ihtiyaçları olacak.

Zira çok çabuk unutuyorlar geçmişlerini. Başkalarına öğüt verirken (yanlışı savunayım diye) zamanında söylediklerini, yazdıklarını bir kalemde silip geçiyorlar. Ben doğrular kadar yanlışları da unutmamaktan yanayım. Okur Temsilciliği, doğruları söyleme becerisi kadar yanlışları eleştirme cesareti de gerektiriyor.