ASUMAN KRAUSE

...

AJDA PEKKAN GİBİ OLMAK İSTEMİYORUM

Mankenliği bırakan Asuman Krause, nelere el atmadı ki? Sinema, tiyatro hatta şarkıcılık derken şimdi de televizyon programı sunuyor. Wipe Out adlı yarışma programında en çok da kendisi eğleniyor.

ANNEM BABAM AYRILDI: BABAMLA ALMANYA’DA KALDIM

Annem, Almanya’ya ilk giden, ilk dönenlerden. Abim bir tokat attı gururuma yediremedim, öyle gittim dedi. İlk Münih’e, sonra Berlin’e gidiyor büyük firmalarda çalışıyor. Safra kesesinden rahatsızlanıyor. Babam da hastanenin ofis bölümünde çalışıyor. Annemin ağrı çekerken ay ay ay diye bağırması dikkatini çekiyor. Ay, Almanca’da yumurta demek. Bu kadının yumurtaya ihtiyacı var diye yumurta getiriyor. Derken bir aşk doğuyor evleniyorlar. Ben doğar doğmaz boşanıyorlar. Ablamı babama, beni anneye veriyorlar küçüğüm diye. Annem Berlin’in en iyi üç restoranından birini işletiyor o sırada. İlkokul birdeyken eve geldiğimde eşyaları bir tıra yüklenmiş buldum, biz öyle döndük. Ankara’da konsolosluğun okulunda bir yıl okudum. Sonra çocukları ayırmayalım dediler. Tekrar Almanya’ya döndüm. 93’e kadar babam ve ablamla yaşadık. Babamınki acayip aşktı hep bekledi, annemin değildi. Ben ne kadar sosyalsem, babam o kadar asosyaldi. Hep aynı programı vardı. Cumartesi-Pazar bisiklete binerdi, hangi saatte kapıyı çalacağını bilirdim. Babam rahmetli oldu birkaç sene önce.

BABAM ALMAN ANNEM TÜRK: BEN DAHA ÇOK TÜRKÜM

Bizim aile çok karman çorman. Annemler aslen Adapazarlı. Çerkez yani. Babam Alman, annem Türk. Ben kendimi daha çok Türk hissediyorum. Kendiliğimden Müslüman oldum. Almanya’da din derslerinde Hıristiyanlık anlattılar. Babamdan bir şey gelmedi, aksine yıllar sonra ateist oldu. Anne tarafımın ise baba tarafına çekerse diye bilinçaltı korkuları vardı. Yaz tatilinde gece yatarken Süphaneke okumayı öğretti teyzem. Kuran kursuna da gönderdi.

DEDEM VİYANA VALİSİ DEĞİL: SOYADIMIN ANLAMI KIVIRCIK

Krause çok bilindik, tipik bir Alman ismi aslında. Böyle şimdi Türkiye’de söyleyince çok havalı geliyor Krause. Hatta Tom Cruise’la akrabalığınız var mı diye soran oldu. Krause aslında kıvırcık demek. Almanlar aa Allah’tan Muller değil diyorlar yani tam bir Alman ismi. Ekşi Sözlük’te dedemin Viyana valisi olduğunu, Hally Berry’yle de akraba olduğumu yazıyor. Valla yazıyor yani. Bu arkadaş benim bilmediğim bir şeyi biliyor, ben de mi araştırsam acaba?

ŞAN ŞÖHRETİN SONU YOK: KÖTÜ İHTİMALİ DÜŞÜNÜYORUM

Şimdi yine gideceğim Arjantin’e, Fear Factor Extreme’yi çekmeye başlıyoruz. Bir albüm daha yapmak istiyorum. Bu şan şöhret hoş, ama sonu yok. Diyorum ki, okey şanslısın, güzel işler yapıyorsun, güzel para kazanıyorsun, kıymetini bilmelisin. En kötü ihtimal, araba çarpar sakat kalırsın. Çalıştığımı kenara koyarım. Çok şükür evimi arabamı aldım, yatırım yapıyorum.

PİŞMANLIKLARIM VAR: BİR ASUMAN ÖBÜRÜYLE SIKINTILI

Özel hayatımda pişmanlıklarım var. O yüzden ışığı kapatayım güzel bir uyku çekeyim olmuyor, hesaba kitaba giriyorum. Geceleri bir Asuman öbür Asuman’la o kadar sıkıntı yaşıyor ki, ondan yorulmuş oluyor ve gün içinde gülmeye veriyor kendini.

BASKET MAÇINA GİDEMİYORUM: BURNUMUN DİREĞİ SIZLIYOR

Büyüyünce biyoloji öğretmeni ve basketbolcu olmak isterdim. İlkokulda basketbol oynadım. Almanya Genç Milli Takımına girdim, Berlin’in en iyi 10 oyuncusu arasındaydım. Basketbol hakemliği yaptım. Varım yoğum basketboldu. Bir gün annem geldi yeter bu kadar dedi, 17 yaşındayım. Ablamı ve beni aldı getirdi. Kendi çapımda protesto ediyordum. Yemek yemezsem beni geri götürür Almanya’ya diyordum. Aksine alışmam için Antalya’daki kuzenimin yanına gönderdi. Bir otelde animatörlük yaptım. Bir daha Almanya’ya dönemedim. Türkçe de bilmiyorum. Küçükten bildiğim kelimeler de çıkmıyordu. Annem önce Ankara TED’e götürdü beni, almadılar. İzmir Özel Türk Koleji’nde önüme bir gazete koydular oku dediler, okuyamadım. Bodrum belediye başkanı Emin Anter’in ricasıyla Bodrum lisesine girdim. Okey ama basketbol oynamak istiyordum. Annem dedi ki, burada Almanya’daki gibi yürümüyor. Okula öncelik ver, oynama artık. Hakemlik yapmak istedim; dediler ki yaşın tutmuyor. Küstürdüler beni. İçimde kaldı. Şimdi maçlara gidemiyorum, sahada spor ayakkabısı gıcırtısı duyunca burnumun direğinin sızlıyor.

ANKARA’DA YAŞADIM: HAVAYOLUNDA BİLET KESİYORDUM

Lise bitince annem Alanya’ya yerleşti. Ben de teyzemle Ankara’da yaşamaya karar verdim. Alman Havayollarına (Aero Lloyd) girdim. Bilet kesmeyle başladım, sonra o bana yetmedi. Bilet kesmek için fazlayım yani. Üç kişilik ofiste raporları da yazdım. Havaalanına da gidip geldim, süpervizörlük yaptım.

GÜZELLİK YARIŞMASI: MANKENLİK HAYAL ETMEMİŞTİM

Bir gün ofiste çalışırken bu güzellik yarışmasını duydum. Biri dedi ki, sen kazanamazsın, illa ki bir tanıdığın gerek falan. Bakalım tanıdık olmadan oluyor mu bunu ispatlamalıyım dedim. Elemelere çağırdıklarında inanamadım. Evet bir misyon üstlendim ama, hani olmaz diyordum. Önümden zarif kızlar geçiyor, ben seçilemem diye düşünüyordum. Fakat zeka düzeyi olarak muhteşem değillerdi. Mehmet Ali Erbil sunuyordu yarışmayı. Provamıza geldi. Kızlardan biri dedi ki, "Mehmet Ali bey beni hatırladınız mı? Bilmem ne zaman Hilton Otelinde aynı asansörde çıkmıştık." Allah’ım burada ne işim var dedim. Sonra seçildim ama ne seçildiğimi bilmiyorum. Okey alkış aldım, güzel hım okey, ama inanmıyorum. Buket Saygı’ya dedim ki, ben ne oldum ya? Salak 2. oldun, orada uyandım 2. olduğuma. Kafamda mankenlik falan yoktu. Havayolunda çalışmaya devam ederim diyordum. Öyle değilmiş. Bir iki hafta sonrası bir telefon aldım, Uğurkan Erez dedi ki, Ankara’da bilmem ne defilesi var, hadi bakalım. Nasıl yapacağım, eğitim almadım? Diyor ki, tam aradığımız senin yürüyüşün. Haldur huldur, salak salak yürü. Şansıma o yürüyüşüm Fashion TV’de moda olan sokak yürüyüşüymüş. Sonra da sistemin içine girdim. Demek hoşuma gitmiş.

MANKENE ÖNYARGI VAR: ŞARKICILIKTA İLERLEMEK İSTİYORUM

Mankenlikten sonra sunuculuk, tiyatro, sinema, şarkıcılık geldi. İlk başlarken şan hocası Nilgün Selimoğlu’na dedim ki, bana doğruyu söyleyin, benden şarkıcı olur mu? Tam bizim sevdiğimiz alaturka gırtlağı var sende dedi. Biraz şan, biraz diksiyon dersi verdi derken okey dedim girdim o işe. Hani bir önyargı durumu vardır ya işte manken diye. Manken olduğumu söyleyince gönderdikleri şarkılara inanamazsınız gerçekten feciydi. Samimi olduğumuz insanlara anlatınca değişti. Albümü de insanlar dinlemeden konuşmasın diye radyolara isimsiz gönderdik. Beğendiğin bir şeye aaa bunu Asuman mı yapmış, o zaman beğenmiyorum diyemezsin. İki albüm de beklediğim yankıyı yaptı. İlerde konserler de olacak. Şarkıcılıkta ilerlemek istiyorum. Artı yapmak istediğim de var. Yani niye hem şarkı söyleyip hem program sunamayayım?

TAKLİT ETMEK HASTALIK: HEMEN TAKLİT EDERİM

Taklit etmek galiba bir hastalık, engelleyemiyorsunuz. Oldum olası aile içinde teyzeyi taklit etmişimdir, derken başkalarını taklide başlamışımdır. Sezen Aksu falan filan, haşır neşir olduğum insanların hemen taklidini yaparım. Biraz daha sizinle muhabbet edersem yarın sizin de taklidinizi yaparım.

NEDEN ARJANTİN? WİPE OUT HAYALİMDEKİ PROGRAM

Bütün teknik ekip Buenos Aires’de, seti orada Wipe Out’un. Çok pahalı bir prodüksiyon. Arjantin’in teknik ekibi çok bu tür realite şovlarda uzman. Avrupa ülkelerinden Almanya, İngiltere’den bile gelip orada çekiyorlar. Wipe Out’a seçerken her kesimden insan olmasına özen gösteriyoruz. Herkes yarışabilsin, yani kilolusu da, zayıfı da. Eğlenceli tipler de olsun. Geçen sezon bir cücemiz vardı. Park Orman’da seçmeler yaptık, inanamazsınız 100 binden fazlaydı gelen. Ama ben programda müthiş eğleniyorum. Tam bana göre bir programmış vallahi öyle diyorum. Wipe Out’dan önce hayalimi sorsaydınız, tam böyle bir şey tarif ederdim. Çok başarılısınız falan diyorlar, kendim olduğum için aslında. Benim sunumumda kurgu yok. Muhteşem metinleri Tamer İpek ve Engin Güzel yazıyor, Orhan Ayan da şahane şekilde seslendiriyor. Arjantin’i çok sevdim, yine gidiyorum. Şimdi Fear Fector Extreme 2’yi yapacağız. O da Şubat’ın ilk haftası yayına girecek. Ben böyle geliyorum gidiyorum fiyatlar uygun oradan ev alacağım demiştim. Bayağı yerini de seçtim Palermo’da.

NÜ POZ YANLIŞ ANLAŞILDI: ORADAKİ ÇIPLAKLIK ÇOK MASUM

Çağatay Karaçizmeli dedi ki, böyle bir şey düşünüyoruz. Baktım okey dedim. Çekimin amacı zaten örnekteki fotoğraflardan da belli. O fotoğraflar para için yapılacak bir şey değildi. Bir daha önce yapılmamış bir şeyi yapmak istedim. İki çok ses getireceğini biliyordum. Üç güzel bir takvimim oldu. Zaten oradaki çıplaklık çok masum. Nedir ki yani bu çıplaklıkla alıp veremediğimiz bu kadar? Fakat o çekimden sonra röportajda, iç çamaşırı falan çekeceğiz dediler. Hani ne olacak, böyle bir takvim çektiniz! Tamam o zaman bu sutyeni giyelim altına pileli etek lolita yapalım ağzına da işte lolipop. Eee böyle bir takvim çektin Asuman. Eee o zaman artık sokakta çıplak gezeyim, nasıl olsa böyle bir takvim çektim! Öyle saçma şey olur mu?

SADECE SLİKONUM VAR: NORMAL İNSANLAR NELER YAŞIYOR?

Kendimle ilgili haberlere gülerim zaten magazin haberlere çok da inanmam. Magazin dünyasındaki isimler çok aşk değiştiriyor falan diyorsunuz ama bunlar göz önünde olduğu için yazılıyor. Bence normal yaşamın içindeki insanlar da artık çok XXL oldu, yani large oldu, dejenere oldu. Onların yaptığı görünmüyor. Mesela Türkiye’nin Jennifer Lopez’in kalçalarına en yakın isim diye yazmışlar beni. Bankama gittim, insanların haberi olmuş bundan. Benimkini görselerdi diyor bankadan biri. Dedim ki, kim bilir görünmeyen neler var ama ben yıllardır o kadar gösterdim, bir mükâfatı da olsun. Bu arada bende sadece silikon var, onları saymıyoruz artık. Peynir ekmek gibi herkes yaptırıyor. Başka yok ama.

ÇOCUK İSTİYORUM: AJDA PEKKAN GİBİ OLMAK İSTEMİYORUM

Güzel bir program yapıyorum, bir albüm daha yapmak istiyorum derken bir bakmışım 40 yaşında olacağım. Bir gün Ajda Pekkan gibi yalnız olmak istemiyorum. Benim iki kedim var, Ajda Hanımda daha çok. O da yalnızlığın getirdiği bir şey. Bence bir çocuğu olsun isterdi. Ben evlenmek, çocuk da yapmak istiyorum. Ne zaman olur onu bilmiyorum ama çok yakında yapmak istiyorum yani. Hani, öyle biri var diye demiyorum.

DİŞİ CEM YILMAZ: TEK KİŞİLİK ŞOV YAPACAKTIM

Kandemir (Konduk) ağabey, "Türkiye’nin dişi Cem Yılmaz’ı" dedi bana. Bir projesi vardı. "Biraz daha piş sahnede, sonra sana böyle tek kişilik bir şov yaptırayım" diyordu. Çok üstüne gitmedik, öyle kaldı o proje.

İLK AŞKIM BASKETBOLCUYDU: PLATONİK BİR AŞKTI

İlk aşkım basketbolcuydu Almanya’da. Hâlâ da unutmam. Platonik bir aşktı. Ona başka bir hayranlık besliyordum. Erkek takımın en iyi oyuncusuydu. Onunla teke tek maç yapınca çok mutlu oluyordum falan.

ANADİLİM ALMANCA: ALMANCA KALIBIYLA DÜŞÜNÜYORUM

Biri sordu konuşurken Almanca mı düşünüyorsun? Ben hiç düşünmeden konuşuyorum ya, zaten problemim de bu. Bazen Türkçe konuşurken cümleleri ters kuruyorum, belli ki kafamda Almanca kalıbı var. İngilizce konuştuğumda ya da Fransızca çat pat bir şeyler söylediğimde de Almanca’ya göre yapıyorum.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 17 OCAK 2010

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.