YALAN BİLE DEĞİL

...

Teslim alınmış bir yargının, siyasi iktidarın elinde nasıl bir silaha dönüşebildiğinin demokrasi adına üzücü örneklerini yakın geçmişte çok gördük. Fiili saldırı da sindirmeye yetmeyince, yargı silahı şimdi Hürriyet’e çevrildi. Hedef, doğrudan basın ve ifade özgürlüğü.

Ne yazık ki, basın ve ifade özgürlüğünün ağır tehdit altına alınmasına zemin hazırlayan, kışkırtan ve yönlendiren de yine siyasi iktidara bağlı medya kuruluşları. Anlaşılan onların basın ve ifade özgürlüğü gibi bir dertleri yok.

Hürriyet hakkında “terör örgütü propagandası yapma” iddiasıyla soruşturma açılmasının görünürdeki gerekçesi, Sancak grubunun bulvar gazetesi Güneş’in, 10 Eylül’de yayınladığı bir kurgu haberdi. Ama sadece o haberle sınırlı değildi Hürriyet aleyhindeki kampanya. İktidar sözcüsü medyadaki kampanya bir süredir devam ediyordu.

Suçlama haberlerinden biri de, 12 Eylül’de, “Cizre yalanında birleştiler” başlığıyla Sabah gazetesinde çıktı. Cizre haberleri hakkında bazı okurlardan da eleştiri geldiği için Sabah’ın bu haberini inceleme gereği duydum.

Sabah’ın haberinde “İçişleri Bakanlığı açıklamalarını görmezden gelen paralel medya ve destekçileri HDP ve PKK’lıların yalanlarının peşinden giderek Cizre manipülasyonlarını manşet yaptı” ve “..örgütün yalanlarına ortak olan gazeteler sayfalarında adeta PKK propagandası yaptı” deniyordu. İmza ve mahreç olmayan haberde, Cumhuriyet ve Meydan ile birlikte Hürriyet’in de “Cizre kilitlendi” manşetinin yer aldığı kupür de konulmuştu.

Bu suçlamanın doğru olup olmadığını anlamak için 11 Eylül tarihli Hürriyet’e baktım. İçişleri Bakanı Selami Altınok’un açıklaması, “Gündem” sayfasında “Cizre’de 30-32 PKK’lı ölü” başlığıyla ve bakanın fotoğrafıyla verilmişti. Yani görmezden gelinmemişti. Suçlamanın gerçekle hiçbir ilgisi yoktu.

Peki, Cizre haberlerinin toplandığı o sayfada “örgütün yalanlarına ortak olunmuş” muydu? Sayfanın tepesindeki “Cizre kilidi” başlıklı haber, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve beraberindekilerin Cizre’ye yürüme çabasını konu alıyordu. Haberin ortasına Demirtaş’ın küçük bir su birikintisinden atlarken çekilen fotoğrafı konulmuştu.

Aslına bakarsanız bu haberin, HDP yanlılarının da hoşuna gitmediğini biliyorum. Çünkü Cihat Öztürk adlı bir okur, gönderdiği e-postada haberin “Dereyi geçti Cizre’yi geçemedi” alt başlığını “ciddiyetsizlik” olarak nitelendirmişti. “Onurlu bir şekilde barış için yürüyüş yapan insanların yolculuğunu magazinleştirerek vermek sorumlu bir gazetecilik anlayışı değildir” görüşünü dile getirmişti.

Hürriyet’te o suçlamaların emarelerini göremedim ama yine yaklaşımlarını anlayabilmek için Sabah’ın aynı tarihteki “Gündem” sayfasına baktım. Sabah’ın sayfasının üçte ikisini “Oyun bozuldu” başlığıyla İçişleri Bakanı’nın açıklaması kaplamış, diğer haberler küçük küçük etrafına serpiştirilmişti. İki gazete arasındaki fark çok barizdi. Sabah, resmi açıklamalarla yetinmişti.

Hürriyet ise yaşanan gelişmelerin her boyutunu, ilgili bütün tarafların görüşlerini de yansıtan bir sayfa yapmıştı. Sabah’ın görmediği ve Hürriyet’in okuruna duyurduğu dört haber daha vardı sayfada. “Şehit yakınının dükkânını yakmışlar”, “Dün işyerlerimize saldırdılar Kürdüm diye bugün şehit haberi geldi”, “Kardeşi kardeşe vurdurmayın” ve “Bütün taraflara mesajım: Ölümleri durduralım” haberleri. Leyla Zana’nın “ölümleri durdurma” çağrısı dışındaki üç haberin ortak yönü, Batıda Kürtlere yönelik saldırıların yanlışlığının ve Türk-Kürt kardeşliğinin bozulmaması gerektiğinin altının çizilmesi.

Aslında bu haberleri sayfaya koyan Hürriyet editörlerini “örgüt propagandası” ile suçlamak değil, tebrik etmek lazım. Zira olaylar, Türklerle Kürtlerin eşit vatandaşlık ve kardeşlik temelinde birlikte yaşama koşullarının ağır tehdit altında olduğunu gösteriyor. Eğer Türkler ve Kürtler ruh olarak birbirlerinden koparsa bu topraklarda yaşanabilecekleri kimse tahmin bile edemez.

O nedenle bence medyanın bu dönemde birincil görevi, Türkler ve Kürtler arasında ruhsal bölünmeyi engellemek olmalı... Hürriyet’in Cizre sayfası hazırlanırken de o kaygı göz önüne alınarak doğru bir iş yapılmış. Herhalde bu sayfayı okumadan yazdılar Sabah’taki o suçlamaları…