YA O BOMBACILAR TÜRK OLSAYDI?

...

20 Nisan’da, “Çeçen bombası” manşetini görünce irkildim. Acaba Boston maratonunu bombalı bir saldırıyla kana bulayan o iki genç, Çeçen değil Türk olsa “Türk bombası “manşeti atar mıydık? Ya da Amerikan medyasında öyle başlıklar atılsa kızmaz mıydık? Bu soruları geçti aklımdan.

Manşetin tepkilere neden olacağı aşikardı. Nitekim sosyal medyada eleştirildi; okurlardan da mesajlar geldi. Selim Kutuplu, “Bugünkü manşetiniz bir Çeçen olarak beni üzdü” diyor; “Çeçen bombası manşeti atarak bütün Çeçenleri terörist ya da bombacı göstermeye hakkınız var mı?” diye soruyordu. Cemil Ertem ise “ABD Başkanı Obama bile ‘ABD’de büyüyen çocuklar’ derken Hürriyet’in manşeti Çeçen bombası” diyerek eleştiriyordu bu başlığı.

Haklıydı okurlar, problemli bir başlıktı “Çeçen bombası”. İki Çeçen gencin yaptığı terör eylemi, bütün Çeçenlere mal ediliyordu. Çeçen ulusunun tamamı “bombacı” olarak etiketleniyor; ayrımcılık yapılıyordu.

Bir ulusun terör eylemi ile bu şekilde ilişkilendirilmesi, toplumda o ulusla ilgili olumsuz duygular beslenmesine, bilinçaltında yanlış fikirler oluşmasına neden olabilir. Halbuki gazeteciler, topluma hoşgörüsüzlük tohumları serpmek yerine bütün uluslara karşı dostluk ve empati yaratacak, hoşgörülü ve barışçı bir dil kullanmalı. Dahası gazetecilik, “biz” ve “onlar” ayrımı yapmadan bütün uluslara, bütün insanlara aynı ölçeklerle yaklaşmalı.

Fakat maalesef Hürriyet’te, “Çeçen bombası” başlığında olduğu gibi yabancılarla ilgili haberlerde, Türklere uygulanan gazetecilik ölçütleri ve dilinin kullanılmadığı örneklere rastlanabiliyor. Örneklemek gerekirse, Yayın İlkelerimizden biri, suçlanan kişilerin görüşlerine haberlerde yer vermek. Ama bu ilke yabancılarla ilgili haberlerde uygulanmayabiliyor. Oysa artık iletişim teknoloji çok gelişti ve dünyanın uzak köşelerine bile ulaşmak mümkün.

Hollanda’da Yunus adlı bir bebeğin Türk aileden alınıp, lezbiyen bir aileye verilmesi haberinde o kararı veren Hollandalı yetkililerin görüşünü okuyamadık. Bebeğe kötü davranılmasının öyküsünü onların penceresinden öğrenemedik.

Alman doktorların “Tuana’nın bacağı iyileşmez, mutlaka kesilmeli” görüşü Türk ailenin ağzından yazılmıştı. Alman doktorların tıbbi gerekçelerini haberlerimizde göremedik. Üstelik birkaç Alman doktorun “yanlış teşhisi”, bütün Alman doktorlara, hatta Alman ulusunun tamamına mal ediliyordu. 15 Kasım 2012 tarihli Hürriyet’te, bu konudaki haber “Alman insafında bir Türk ailesi” başlığını taşıyordu.

“Çeçen bombası” ile aynı yaklaşım bu başlıkta da geçerliydi. Almanlara karşı olumsuz bilinçaltı yaratacak, ayrımcı, etiketleyici bir dil kullanılmıştı yine. Bugünlerde dilimize dolanan “barış dili”ni salt Kürt meselesinde değil bu haberlerde de hatırlamalıyız. Geçen hafta Hürriyet Dünyası’nda konferans veren Dr. Susan Dente Ross ne demişti? “Barış gazeteciliği şefkat doludur. Herkesin onuruna değer verir.” Bu söz, her gazetecinin kulağına küpe olmalı. Türkler için uygun görülmeyen başlıklar, başka uluslara da reva görülmemeli.