TERS YOLA GİREN SÜRÜCÜ REFLEKSİ

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 109

TERS YOLA GİREN SÜRÜCÜ REFLEKSİ

Eskilerin sık kullandığı iki deyim var sevdiğim. Birincisi "burnunun dikine gitmek", ikincisi "kör inat".

"Burnunun dikine gitmek" deyimi, uyarıları dinlemeden bildiğini yapanlar için kullanılıyor. Biraz daha katı olan, sonucunun kötü olacağını bile bile inadından vazgeçmeyenlerin durumu da "Kör inat" deyimiyle ifade ediliyor.

Bugün Türkiye yollarındaki sürücüleri tanımlamak için bu deyimlerin biri tek başına yeterli olmaz, ikisini birden kullanmak gerekli. Şöyle bir bakalım. Trafik levhalarının amacı araç sürenleri kaza yapmamak için uyarmak. Oysa sürücülerin çoğu trafik levhalarına aldırmadan "burunlarının dikine" sürüyorlar arabalarını. Ters yollara da giriyorlar, dönülmez yollardan da dönüyorlar, uyulması gereken bütün kuralları maharetmişçesine göstere göstere ihlal ediyorlar.

Dikkat ettim, ters yola girdiklerinde refleks olarak gaza daha çok basıyorlar. Sanki sürat tehlikeyi yok edermiş gibi bir algılama bozukluğu yaşıyorlar o an. Karşılarına bir engel çıktığında da asla geri dönmüyorlar, ne pahasına olursa olsun o engeli aşmaya çalışıyorlar. O yüzden de "yol verme" kavgası az yaşanmıyor bu ülkede. Tam bir "kör inat" durumu yani.

Maalesef trafikteki bu davranış kalıbı genlerimize işlemiş durumda. Sosyal ve siyasal sorunlar karşısında da tıpkı trafikteki gibi davranıyoruz.

"Ermeni soykırımı" diye bir sorun mu çıktı karşımıza? "Sözde soykırım" diye bir terane tutturup, dünyada kendimizden başkasını inandıramadığımız bir tezi yineleyip duruyoruz.

Asla yeni bir politika geliştirip, "Olayın sorumlusu biz değil Osmanlı devletidir. O tarihi koşullarda karşılıklı cinayetler işlenmiştir. Kaldı ki biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bütün cinayetleri kınıyoruz" diyemiyor, sonunda kör bir inat uğruna Osmanlı’nın cinayetlerini savunma açmazına düşüyoruz.

Kıbrıs konusuna gelelim. Orada da aynı durum söz konusu. Önce "Masada pazarlık kozumuz olur" diye savaş sırasında fazladan toprak alıyorsunuz ama sonra yatırım yapmadan öylesine beklettiğiniz toprakları geri vermeye yanaşmayıp sorunu çözümsüzlüğe sürüklüyorsunuz.

Öyle bir inat içine giriyorsunuz ki, Avrupa Birliği çözüm için dayattığında bile geri bir adım atmayı, yan bir yola sapmayı, biraz esneklik göstermeyi beceremiyorsunuz. "Amaç Kıbrıs’ta Türklerin yaşamını güvenceye almaktı, AB bayrağı altına girerlerse zaten Türk askerinin korumasına gerek kalmaz" diyemiyorsunuz.

Bir başka konu. "Kürt sorunu yoktur Güneydoğu sorunu vardır" diye diye çözüm için değerli yılları harcıyorsunuz. Sonra PKK terörü çıkınca "Önce terör durmalı" gerekçesine sarılıp adım atmıyoruz ama terör durunca da yine başa dönüyoruz; "Kürt sorunu yoktur, Güneydoğu sorunu vardır."

"Evet bu ülkede Kürtler de yaşar, onların da dillerini konuşma, ulusal kültürlerini diledikleri gibi yaşama hakları vardır. Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır" çizgisine gelemiyoruz bir türlü.

Daha güncel bir konu savaş ve Irak. Tutturmuşsunuz yıllardır bir politika, "Türkiye, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşumuna izin veremez." Düşman bir komşu ile yaşamaktansa dost bir Kürt devleti ile yan yana yaşamanın daha kolay olduğuna inanamıyorsunuz bir türlü.

Öyle bir kör inat içine giriyorsunuz ki, reddettiğiniz devletin orada kurulmuş olduğunu bile göremez hale geliyor, sırf o devlet resmi bir kimlik kazanmasın diye sizin olmayan bir savaşa katılmayı bile göze alabiliyorsunuz.

Bari yeni yıla girerken kurtulabilsek bu ters yola girmiş inatçı sürücü refleksinden. Gaz pedalına basıp tehlikenin kucağına atılmak yerine trafik levhalarına dikkat etmeyi öğrenebilsek.

Kafamızı değiştirebilsek artık. Yeni yılda yeni insanlar olsak ve anlasak ki, basiret kör inatta ve burnunun dikine gitmekte değil, dönülmez sanılan yollardan dönebilmektedir...

Faruk Bildirici / Tempo / 2-8 Ocak 2003