TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜME TANIKLIK

...

1980 Haziranında gazeteciliğe başlamıştım. Daha kapıdan girer girmez, insanı daktilo ve teleks sesleri karşılardı. O kadar yüksekti ki daktilo ve teleks sesleri, bazen önemli bir telefon konuşması yaparken arkadaşlardan yazmaya biraz ara vermelerini rica ederdik.

Zaten telefonla konuşmak da bir olaydı. Aynı kent içinde telefonla konuşurken cızırtıdan ses zor duyulurdu; başka kentlerden ararken de PTT’ye yazdırıp saatlerce telefonun bağlanmasını beklemek gerekirdi. Ankara dışındaki bir gelişmeyi izlerken, telefonla bağıra bağıra haber yazdırırdık.

Büroda haberleri daktilo ile yazıyorduk, teleks ile gazetenin merkezinin bulunduğu İstanbul’a gönderiliyordu. Teleks görevlisi haberleri sarı bantlara delikler oluşturarak aktarır, hat bağlandığında o bandı takarak İstanbul’a geçerdi. O bandın akışını izlemek heyecan verici olurdu.

Röportaj yaparken kullandığımız teypler kilolarca ağılıktaydı; minik kasetli ses kayıt cihazları çıktığında artık cebimize sığabilecek hafif bir aygıtımız olduğu için çok sevinmiştik.

Fotoğraflar, film halinde ya da basılı olarak zarfla iletiliyordu merkeze. Başka bir kente gittiğimizde foto muhabiri arkadaşlar filmlerini yıkatmak için yerel bir fotoğrafçı arardı. Açık dükkân bulduklarında çok sevinirlerdi. Zamanla telefaks diye bir alet çıktı; karta basılı fotoğrafı bir ibre vasıtasıyla tarayarak telefon hattı üzerinden karşı tarafa aktarırdı. Fakat çok zahmetli bir işti; bir kare fotoğrafı geçmek 15-20 dakikayı bulurdu. Bazen de hatlar kopar, yeni baştan almak gerekirdi.

Faksın icadı bizim için büyük bir yenilikti. Hem haber geçmekte, hem de haber almakta büyük kolaylık sağladı. Sonra çağrı cihazları ve ardından cep telefonları iletişimimizi kolaylaştırdı. Önceleri bürodan çıkan bir gazeteciyi bulmak çok zordu. Cep telefonları sayesinde bu sorun ortadan kalktı.

Daktilo ile başlayan gazetecilik yaşamımda devrim sayılabilecek yenilik bilgisayardı. Bilgisayarlar da masa üstünde dev aygıtlar olarak başlayıp, giderek küçüldü ve en sonunda tablete dönüştü. Hem haber yazmak ve göndermek, hem de fotoğraf çekmek ve iletmek artık saniyelerden bile hızla yapılabiliyor. Gazeteci artık zamanının daha büyük bölümünü üretimini nasıl metne döküp merkeze ileteceğine değil, üretmeye harcıyor. Bu teknolojik dönüşümü yaşadığım için kendimi mutlu sayıyorum.

Zaman denilen büyük çarkın benimle birlikte döndüğünü hissedebilen gazeteci kuşağındanım ben. Gözlerini açtığında bilgisayar teknolojisini gören kuşaklara göre daha avantajlı sayıyorum kendimi.

Zira görüp geçirdiklerim teknolojik aletleri kutsamamı engelliyor. Aygıtların sadece aktarıcı olduğunu, işimi kolaylaştırdığını ama asıl olanın yazılar ve düşünsel üretimim olduğunun bilincinde olmamı sağlıyor teknolojik dönüşüme tanıklığım.

Faruk Bildirici / 8 Ekim 2013