TARAF GAZETECİLİKTE "KENDİN PİŞİR KENDİN YE" ÖRNEĞİ

...

   Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, 5 Haziran günü İstanbul seçimleriyle ilgili bir tweet attı:

    “İBB başkanlığını CHP adayı kazanırsa, İSPARK'ın işletmesinin HDP'ye vermesini öngören gizli seçim pazarlığı yapıldı’ şeklinde bir iddia dolaşıyor. Umarım doğru değildir. Çünkü HDP’nin burayı kimlere vereceği bellidir ve bunun ne anlama geldiği iyi düşünülmelidir.”

    Albayrak’ın bu paylaşımının altına çok sayıda yorum yapıldı. “Sen artık iyice sürreel bir adam oldun” diyen de vardı bu yorumlarda, “Ejercito Zapatista de Liberacion Nacional yani EZLN adına yani Subcommandante Marcos adına konuşuyorum; İSPARK Kızılderililerindir, hiç kimseye verdirmeyiz” ve “Gargamel’e de bankamatik memurluk teklif etmiş İmamoğlu öyle duyum aldık” diye alay eden de.

   Bu yorumlara tepki gösteren Albayrak, ertesi gün “Herkesin konuştuğu bir duyum hakkındaki iyi niyetli bir yorum için yazılanların seviyesine bakın, herkesi kucaklayan İmamoğlu’nun avanesinin kalitesini anlayın!” paylaşımında bulundu.

   Duyum haber değildir

   Albayrak, bu yanıtıyla “İSPARK işletmesinin HDP’ye verilmesini öngören gizli pazarlık” iddiasının kaynağını “herkesin konuştuğu bir duyum” olarak açıklamış oldu.  Bir paylaşım için böyle bir gerekçeyi öne sürmek kendi yazdığının somut dayanağı olmadığını kabul etmek demektir. Bir gazeteci için “duyum” sadece üzerinde çalışılması gereken veri anlamına gelir. “Duyum” araştırılıp doğrulanmadan haber haline getirilemez.

     Aynı şekilde “herkesin konuşması” da bir kanıt sayılmaz. Sizin çevrenizdeki birileri bunu konuşuyor olabilir ama sizin dostlarınız, “herkes” anlamına gelmez. Bütün toplumu kapsayacak kadar yaygın bir konuşulma hali varsa da bunun somut örnekleri ortaya konur. Ya da “herkes” diye tanımladığınız kişilerin kimler olduğu okura açıklanır. 

     Bir gazeteci için habercilik kuralları sosyal medya alanında da aynen geçerlidir. Orada da “duyum” ve “herkes konuşuyor”a dayalı paylaşımda bulunulamaz. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin “Gazetecinin doğru davranış kuralları” bölümünde şu ilke yer alıyor:

   “Gazeteci, haber içeriklerini sosyal medya hesapları, web siteleri ile bloglarında paylaşırken çarpıtma, yanıltma, yönlendirme yapmamalı, kişi ya da kurumları, teyit edilmemiş bilgilerle zan altında bırakmamalıdır.”

   Bu ilkedeki “teyit edilmemiş bilgilerle zan altında bırakmamalıdır” bölümü, tam da Albayrak’ın paylaşımını kapsıyor. Albayrak da “herkesin konuştuğu bir duyum” diyerek araştırıp doğrulamadan “İSPARK işletmesinin HDP’ye verilmesini öngören gizli pazarlık olduğu” iddiasını paylaşarak “teyit edilmemiş bilgilerle Ekrem İmamoğlu’nu zan altında” bırakmış oldu.

   Paylaşım propaganda malzemesine dönüştü

   Üstelik “teyit edilmemiş duyuma” dayanarak sosyal medyada paylaşımda bulunan kişi bir muhabir değil, bir gazetenin genel yayın yönetmeni.  Yönettiği gazetenin ve kendisinin iktidara yakın olması gazetecilik kural ve ilkelerinin askıya alınmasını gerektirmez. Madem gazetecilik yapıldığı iddiasıyla yola çıkılıyor ve bu faaliyet topluma gazetecilik olarak sunuluyor, o halde evrensel gazetecilik ilkeleri yok sayılamaz.

  Aslında Albayrak’ın “İSPARK işletmesinin HDP’ye verilmesini öngören gizli pazarlık” iddiası sosyal medyadaki iki paylaşımla sınırlı kalsaydı medya ombudsmanı olarak üzerinde durmayacaktım. Fakat AKP Erzurum Milletvekili Selami Altınok, Albayrak’ın paylaşımından iki gün sonra gittiği Erzurum’da yaptığı konuşmada bu konuya değindi:

    “Yetmedi, herkes duyuyor, Milletvekilimiz de başkanımız da duyuyor, başkanlarımız da biliyor. İSPARK’ı HDP'ye vereceklermiş. Orada 2 bin 500 insan çalışıyor. İSPARK’ı HDP'ye verdikleri takdirde ben İstanbul’da aracımı götürüp park etmeye güvenmem. Araçlarının yanından da geçmeye güvenmem."

    Altınok da bu iddiasının dayanağını “herkes duyuyor” ve “başkanımız biliyor” diye açıklıyordu.  Onun da somut bir kanıtı yoktu. Belli ki, Albayrak’ın sosyal medyadaki paylaşımından öğrenmişti.  Albayrak da Altınok’un bu konuşmasını alıp, 8 Haziran’da Star gazetesinin birinci sayfasından yayımladı. Hem de “CHP kazanırsa İSPARK HDP’nin” başlığıyla.

   Amaç gazetecilik ise

    Sonuçta, Albayrak’ın araştırmadan, doğrulamadan sosyal medyada paylaştığı “duyum”, bir politikacının ağzından tekrarlanınca haber haline geldi. İstanbul’daki seçime kadar da iktidara yakın medyada haber olarak yayımlanmaya devam edebilir, iktidar partisi sözcüleri konuşmalarında dile getirebilir; giderek yayılır ve kanıtlanmış bir doğru gibi sunulur insanlara.

    Bu artık yanlış değil, yanıltma. Çünkü tam bir “Kendin pişir kendin ye” vakası. TBMM muhabirliğim döneminden biliyorum, bazı muhabirler bir kişiden duydukları ya da kendi akıllarına gelen bir konuyu doğrulatamayınca Meclis kulisinde yayardı. Önce birkaç politikacı ya da gazeteciyle konuşur olgunlaşmaya bırakırlardı; bir iki saat sonra yeniden kulise gittiklerinde “herkes” o konuyu konuşur olurdu, o muhabir de “Meclis kulisinde konuşulanlara göre” diye döşenirdi haberi.

    Elbette böyle kendi haberini kendisi üreten Meclis muhabirlerinin sayısı fazla değildi. Zaten bu tip gazetecilik yapmaya çalışanlar fazla da barınamazdı meslekte, elenir giderdi. Ama maalesef günümüzde bu tip haberlerle sık karşılaşıyoruz.

    Gazetecinin görevi politikacılara dedikodulara dayalı propaganda malzemesi sağlamak değildir. Nuh Albayrak, İstanbul seçiminde Binali Yıldırım’ın kazanmasını sağlamak üzere hareket ediyor, bu şekilde kendi haberini yaratmayı mübah görüyorsa da bunu açıkça duyurmalı…  

    *                  *             *

     Vatandaşı provokatör ilan eden gazetecilik

     Ülkemizde “vatan haini” damgası yemek gibi, “provokatör” ilan edilmek de çok kolay. Bir olay olunca hemencecik yargılayıp, insanları provokatör ilan edenlerin başında da medya geliyor. İktidar yanlısı medya şimdi de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya “Akıllı ol” diye bağıran ile İstanbul’da Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu’dan iş isteyen iki vatandaşı “provokatör” ilan etti.

     Peki, bu kişileri hangi bilgiye dayanarak suçladılar? Yeterince araştırıp, “provokatörlük” ile suçladıkları kişilerle konuştular mı? Kısacası, bu yapılan habercilik mi? Haberlere bir bakalım.

     8 Haziran’da Sabah gazetesi ve internet sitesindeki haber, “Provokatör CHP’li çıktı” başlığını taşıyordu.  İlk cümle şöyle; “Soylu ve Göksu’nun katıldığı bayramlaşma programındaki provokatörün kim olduğu ortaya çıktı”. Haberi yazan baştan kararını vermiş zaten, “O bir provokatör”. Sonraki cümle; “..programa kışkırtıcı bir amaçla geldiği kısa sürede anlaşıldı”. Amacını anlayan kim? Gazeteci değil, sonraki cümlelerden anladığımız kadarıyla Esenler Belediyesi. İyi de belediyenin açıklamasının kanıtı ne? Yok. Belediye, bu kişinin “CHP Güngören ilçe teşkilatında görevli” olduğunu öne sürüyor. Onun kanıtı da yok, bu iddia da araştırılmadan doğru kabul ediliyor.

   Böylece iş istediği için azarlanan vatandaş sorgusuz sualsiz provokatör ilan edilmiş; onu azarlama görüntüleri sosyal medyada tepki çeken AKP’li belediye başkanının haklı çıkarılmasını amaçlayan bir metin ortaya çıkarılmış oluyor.

    İkinci “provokatör” ilan etme vakası, yine 8 Haziran’da Yeni Şafak’taydı.  “O provokatör bakın kimmiş?”  başlıklı haber de Bakan Soylu’ya, “Akıllı ol” diye bağıran M.Ali Sivaz adlı kişiyi “provokatör” olarak damgalıyordu.  Bununla da yetinilmiyor, “DHKP-C, THKP-C ve Dev-Yol ile bağlantılı, STK’ların gösterilerine katılan, Pontusçular’ın dostu, silah ve sigara kaçakçılarıyla yakın ilişkili” olmakla suçlanıyordu.

    “Yeni Şafak, 55 yaşındaki Sivaz’ın karanlık ilişkiler ağına ulaştı” diye başlayıp uzayıp giden bu metinde hakkında en ufak bir soruşturma bile olmayan Sivaz’ın ne denli tehlikeli bir suçlu olduğu anlatılıyordu! Hatta “Pontusçular” diye bir grup icat ediliyor, birbirini tutmayan cümlelerle Bakan Soylu’nun bu kişiyle ilgili sözleri haklı çıkarılmaya çalışılıyordu. Nitekim ertesi gün Bakan Soylu, haberdeki nitelendirmeleri neredeyse sözcüğü sözcüğüne tekrarlayarak, bir kez daha suçladı. Sivaz’ın “Bunlar basın üzerinden yalan dolan uydurma” yalanlamalarına aldırmadan Valilik de soruşturma başlattı hakkında.

    Böyle bir metni, mantıkla ve habercilik kurallarına göre incelemek anlamsız olacak. Hiçbir dayanağı olmadan insanları, sırf bir bakana olumsuz bir cümle sarf etti diye böyle yargılamak, itibarsızlaştırmaya çalışmak, olur olmaz şekilde etiketlemek gazetecilik ile bağdaşmaz.  Demokrasilerde -şiddet içermeyen- protesto da vatandaşlık hakkıdır.

    Sabah ve Yeni Şafak’ın bu haberleri seçim öncesinde nasıl habercilik yapılmayacağının iki somut örneği olarak arşivlerdeki yerini aldı. Tıpkı 31 Mart seçimleri öncesinde CHP ve Saadet Parti’li bazı belediye meclis adaylarını PKK ile ilintili göstermeye çalışan “fişleme” haberleri gibi…

   Faruk BİLDİRİCİ / 10 Haziran 2019