ŞİVAN PERWER

...

Şivan Perwer, Kürtçenin en büyük seslerinden biri. Adına Avrupa’da vakıf kurulan, memleketi Siverek’te heykeli dikilen ünlü bir sanatçı. Pek bilinmese de düğünlerin vazgeçilmezi ’Caney Caney’ de Şivan’ın yüzlerce parçasından biri...

HAYATIMIN YOL AYRIMI: TÜRKÇEYLE TANIŞTIM

Hayatımın yol ayrımı okula başlamamdı. Sadece anadili Kürtçeyi bilen bir çocuk olarak Türkçeyle tanıştım. Bu okulu, bedenime, beynime, kapıların menteşelerini güpegündüz kırarak giren bir hırsız gibi algıladım. Kürtlüğün hiçe sayıldığı dönemde okul beni kendimden nefret ettiremedi, mevcut sisteme direnmeyi öğrendim. Türkçeyi öğrenmek bana başka bir pencere açtı. Bu pencereden bana ve bizlere nasıl bakıldığını gördüm ama yolumu Kürtçe çizdim.

ÇOCUKLUĞUM: HEYKELİMİN DİKİLDİĞİ YERDE KAYBOLMUŞTUM

Çocukluğum Viranşehir’de geçti. Bazen Siverek’e giderdik, orası bana dev gibi görünürdü. Şehirliler, bize tepeden bakarlardı. Kaderin cilvesi o ki, bugün heykelimin dikildiği yerde 6 yaşımdayken kaybolmuştum. Akşam olunca bir dut ağacının altına sığındım. Beni gören bir bekçi yanıma geldi. Türkçe konuştuğu için söylediklerini anlayamadım ve ağladım. Kürtçe konuştuktan sonra beni babamın Siverek’teki ortağı Haciye Suryani’ye götürmesini istedim.

KAHRAMANIM ANAM: EN GÜZEL MELODİ KALBİNİN ATIŞI

Çocukluk kahramanım anam. Dilimi öğreten, yasam mücadelesi veren, bana kanat geren, emek ve güven veren anam. En güzel melodi, başımı göğsüne koyduğumda duyduğum kalbinin sıcak atışıdır. En güzel lorileri onu düşününce söylüyorum.

BABAM MÜEZZİN OLMAMI İSTEDİ: HEM ÇALIŞTIM HEM OKUDUM

Babam okula gitmeme karşı çıkmadı. Sesim güzel olduğu için müezzin olmamı önerenlerden etkileniyordu. Ben de okumak istiyordum. Ortaokuldan itibaren hem çalıştım hem okudum. Otellerde çalıştım, arkadaşlarımla bir kahve işlettik. Liseyi Urfa’da okudum. Sonra Ankara Gazi üniversitesi matematik bölümüne gittim.

MÜZİKLE BÜYÜDÜM: ANADİLİM KÜRTÇE İKİNCİ DİLİM MÜZİK

Müzikle büyüdüm ben. Anadilim Kürtçe, ikinci dilim müzik. Babam çok güzel kaval çalardı. Ben de sazı kendi çabamla öğrenmeye yedi yaşında başladım. Dört yaşından itibaren de söylerim. Çocukken, sesim beğenilirdi. Kürtçe söylediğim için ortaokulda bazı öğretmenler severek dinlerdi. Bazıları da küçümser, şikâyet ederdi. Kürtçe, her zaman sığınağım ve yurdum oldu. Kürtçe müzikal bir dil. Mırıldanmak bile ritmik. Geleneksel Kürt müziğinden kopmadım. Sadece protest müzik de üretmiyorum. Albümlerime bakıp bir etiket koymak zordur.

SOL PARTİLER ELEŞTİRDİ: DDKD’LİLER BANA CESARET VERDİ

Kendimi sol partilere yakın görüyordum. Fakat birbirimizi anlayamadık. İlk Kürtçe söylediğimde sol partilerden de katı eleştiriler aldım. Onlara göre evrensel ve devrimci bir ideolojide Kürtçe söylemek milliyetçilikti. Temel kaynağım DDKD’li (Doğu Devrimci Kültür Dernekleri) dostlarımdı. Bana cesaret vererek, müziğimi dağıtarak değerli katkılarda bulundular. Bugünkü Şivan Perwer’i onlara da borçluyum. Maalesef o dostlarımın bazıları karanlık güçler tarafından katledildi.

İSMAİL AYGÜN ADINI DEĞİŞTİRDİM: ASIL İSMİM ZATEN ŞİVAN’DI

İsmim zaten Şivan’dı. Evde bana herkes Şivan diye hitap ederdi. Yasaklardan dolayı babam bu ismi resmi olarak yazdıramamıştı. Yani ismimi değiştiren ilk Türkiye, Avrupa’ya gelip yerleşmem değil.

İLK KONSERLERİM GİZLİYDİ: İLK KASETLERİM GİZLİ YAYILDI

İlk sahneye çıkışım, bir konserde sanatçıları dinlerken doğal bir ortamda gerçekleşti. Kürtler bile Türkçe söylüyordu. Sazı alıp çıktım sahneye. O türkünün orijinal Kürtçe versiyonunu söyleyince salon ayağa kalkıp bu klamla birleşti. Konserlere gizlice giderdim. İlk kasetlerim de gizli yayıldı. Kendi çabamla ve hemen tüm enstrümanları kendi kendime çalarak yapılan kasetlerdi. Bazılarında babamın kavalı bile vardı. Her ev baskınında kasetler gömüldü ama susturamadılar. Ünlü olduğumu maalesef arandığımda, beni korumak isteyen arkadaşların çoğalmasından ve yoğun konser taleplerinden anladım.

GÜLİSTAN HANIMDAN BOŞANMAM: GÖRÜŞ AYRILIĞINDAN DEĞİL

Boşanmamız siyasi görüşümüzün farklı olmasından kaynaklanamaz. Görüş açımız değişik olabilir de olmayabilir de. Kadın haklarını savunan ve değer veren bir sanatçı olarak benden böyle bir diretme düşünülemez. Kaldı ki oğlumun annesine boşandıktan sonra bile albümünde parçalarımı kullanma imkânı verdim. Oğlum Serxwebun da müzik okudu. Avrupa’da iyi koşullarda büyüyen ve birkaç dil bilen bir genç. Benim yolumdan gitmesini değil, daha ileride olmasını umarım.

SARILIP AĞLARLARDI: ALBÜMLERİMİ DİNLEMEK CESARET İŞİYDİ

Birkaç ay önce, Irak Kürdistanındaki konserimde genç bir anne ve 19 yaşında çekingen bir kız geldi yanıma. Saddam rejimi kasetimi dinlediği için gencecik bir Kürdü asmıştı. Sonra da korkutmak amacıyla gazetelerde haber olarak vermişlerdi.

MÜZİĞİM DİRENİŞİN SİMGESİ: HEPİMİZ FIRAT’A İNİYORUZ

Müziğim direnişin simgesi kabul edildi. Kendini Kürt olarak ifade etmekten korkanlar bile, klamları dinlemekten vazgeçemedi. Klamlarımın halkımın aynası olmasını istedim ve bu yüzden Kürtleri federe edebildi. Nerede konser yaparsam yapayım "Kine em?”(Kimiz biz) dediğimde tek sesle "Kurdin em” (Kürdüz biz) cevabı geliyor. "Ey Ferat”ı (Firat) söylediğimde, hepimiz Fırat’ın kıyısına iniyoruz.

ŞAL U ŞEPİK GİYERİM: BİR MİZANSEN DEĞİL

Bu bir mizansen değil. Günlük Kürt kıyafetleri. Zaten hiçbir zaman konformist bir yapım olmadı. Biliyorum Türkiye’de kıyafetin de normları ve yasaları var. Ama ben doğal bulduğum ve kendime yakıştırdığım için şal u şepik giyiniyorum

PKK’YA KARŞI ÇIKIŞ: BEN SANATIMA ANGAJE OLDUM

Gözde olan insanlar gibi gözde olan partiler de eleştiriyi kabul etmek zorunda. Kürt partileri ve liderleri dâhil. Ben halkıma ve sanatıma angaje oldum. Bağımsız bir sanatçı olmak istiyorsan siyasi partilerin ve birçok kişinin eleştirisine maruz kalmaya da hazır olman lazım. Ama klamlarımı gelecek eleştirileri düşünerek yapsam sanatçı olamam. Bu kadar zaman sevilmem de mümkün olmaz. Ayrıca bağımsız olanların sesini duyurabilecek medyaların olması da elbette önemli. Benim öylesi olanaklarım olmadı ama sesimi hiç bir kurum ya da otorite kesemedi.

O ŞANLIURFALI BEN URFALIYIM: TATLISES’İN BABASI CÖMERTTİ

İbrahim Tatlıses’in babası çok cömert bir insandı. Doğrudur, ciğer kebaplarını seve seve yerdim. Etrafındakileri umursamaz bir insan değildi. Parası olmayana kebap ikram ederdi, sevilen bir insandı. İbrahim Tatlıses’in "Türk entertainment”ine, yani eğlence sektörüne büyük katkısı oldu. Türkabesk müziğinin en iyi yorumcularından biridir. Hemşerilik dayanışması değil bu. O Şanlıurfa’lı, ben Urfalıyım.

CEM KARACA’YI SEVERDİM: ALMANYA’DA ZOR DURUMDAYDI

Cem Karaca’yı severdim, çok yakın dosttuk. Avrupa’da festivallere ve demokrat sol kesimin şenliklerine beraber katılıyorduk. Milliyetçi ve devletçi Türkler, Cem’i dışlamıştı. Aşırı sol partilerle de arası bozulunca yalnız kaldı. Bir arkadaşımın düğününde sahne almıştı. Programdan sonra masama geldi. "Şivan seninkiler sana sahip çıkıyor fakat ben solun da dostluğunu kaybettim. Kürt düğünleri de olmasa Ford fabrikasında iş bulmam gerekecek!" demişti. Çok üzülmüştüm.

CANE CANE BENİM ESERİM: İLK DUYDUĞUMDA ŞAŞIRDIM

İlk duyduğumda Kürtçe olduğunun söylenmemesine şaşırmıştım. Klamlarımın yasaklanmasının refleks olduğu dönemde birçok besteme adımı yazmıyordum. Bugün Canê Canê, belki de Türkiye’de en çok çalınan parça. Neşeli, halaya davet eden bir müzik ama referanssız yorumlanması, sanatın sadece bir eğlence ve hoş vakit geçirmeyle sınırlandırılmak istenmesi beni sorguluyor. Ayrıca askeri bandonun bu parçayı çaldığını duyunca gülmemek mümkün değildi.

YURTDIŞINA KAÇIŞIM: ANNEMİN CENAZESİNE GİDEMEDİM

1976’da yargısız infaz riski olduğu için Türkiye’yi terk ettim. Doğup büyüdüğüm toprakları özledim ama özümden ve dilimden yabancılaştırılmaktansa, yabancı devletlerde yaşamayı seçtim. Türkiye vatandaşlığından çıkarıldım. Yıllarca İsveç’te yaşadım, oranın vatandaşı oldum. Şimdi Bonn ve Paris’te yaşıyorum. İnsanın yakınlarının, hele annesinin ölümünü kabullenmesi zor. Cenazeye katılmam da mümkün olmayınca yasını istediğim gibi tutamadım. Sürgünde yaşamak insanı sarsar ama Avrupa bana ifade özgürlüğü sağladı; sanatımı kısıtlamadı.

ESKİDEN DE SÖYLEMİŞTİM: YENİ ALBÜMDE TÜRKÇE PARÇALAR

Yeni albümüm hazır değil ama birkaç Türkçe eser yer alabilir. Kültürler arası diyalog amacıyla Kürtçe bilmeyen dinleyicilerime de seslenmek istiyorum. Elbette açılımla alakası yok. 1981’de, "Gelê Min Rabe” albümünde de Türkçe söyledim.

TÜRKİYE’DE KONSER: BU DÖNEMDE OLMAZ

34 senedir sürgünde yaşıyorum. Barış kültürünü yeşertme isteğiyle Türkiye’de konser vermek istiyorum ama bu konserin yasakçı bir zihniyetle gerçekleşmesi mümkün değil. Kürt bölgelerinde belediye reislerinin, milletvekillerin, taş atan çocukların kiminin sorguda, kiminin hapiste olduğu bir dönemde dönüş perspektifi olamaz. Sağ olsun Abdurrahman Kurt ve AK Partili birkaç dost, TRT6’nın açılışına davet etmişti. TRT’de yasaklıydım ama TRT6 de tolerans gösterilecekti. Devlet ve hükümetten bana karşı bir empati beklemiyorum, kültürüme ve halkıma hak ve hukuk istiyorum. Türkiye’ye ilk gelişim bir tv kanalının açılışıyla sınırlanamazdı.

AÇILIMIN GELDİĞİ NOKTA: SİYASET KAPISI AÇIK OLMALI

Açılımdan umutlu olduğumu çok sefer belirtmiştim. Açılıma karşı devlet içindeki direnişin de farkındayım ama DTP’nin kapatılmasına anlam veremiyorum. Silahları susturmak istiyorsan siyaset kapısının açık olması lâzım. İspanya ve Batasuna’yı örnek alarak DTP’yi kapatmak daha da anlamsız. Kürtlerin Basklar kadar hakları var mı ki böyle bir karşılaştırma yapılabilsin?

SEVDİĞİM ESPRİLER: KART KURT TEZİNE ŞİMDİ GÜLÜYORUM

Bazı trajikomik olaylar zamanla komik hale geliyor. Mesela "kart kurt tezi” beni güldürür. Kürt renklerine benzediği için trafik ışıklarını değiştirme teklifi de tabii. Mahmut Baksi’nin mizahı hoşuma giderdi. Hikâyelerini anımsadıkça çok gülerim.

ALTAN’I BEĞENİRİM: BİR BAVUL İKİ DİL’İ GÖRMEK İSTERİM

Kitap okumayı çok severim. Ahmet Altan’ı çok beğenirim. Vakit bulunca sinemaya gitmeye çalışıyorum. En son James Cameron’un, Avatar’ını ve "Konser” adlı bir filmi izledim. "Bir bavul iki dil” merakla görmek istediğim bir film.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 3 OCAK 2010