SIRA KİMDE TEHDİDİ

...

Öyle bir hercümerç içinde yaşıyoruz ki, kimi çarpıcı sözler belleklerimizden çabucak silinip gidiyor. Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Bülent Orakoğlu’nun, Hürriyet Yazarı ve Oda TV internet sitesi imtiyaz sahibi Soner Yalçın’ın gözaltına alınmasının ardından söyledikleri de hatırlanmıyor bugün. “Gözaltına alınacak 5-6 gazeteci daha var” sözlerini duyduğumda irkilmiştim.

21 Şubat’ta yazdığım yazıda Orakoğlu’nun bu sözlerini aktararak, “Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı, “Sırada beş gazeteci daha var” diyor ve kimse bunu yalanlamıyorsa bu demeç bile bir korku dalgası olduğunun kanıtı haline gelmez mi?” diye sormuştum.

Sonraki günlerde de Orakoğlu’nun sözlerini hiçbir yetkili yalanlamadı. Bir kişi bile “Olamaz” demedi, “Sırada kim var?” diye soruldu. Sonunda doğru da çıktı Orakoğlu’nun sözleri. Sadece sayıyı tutturamadı. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın aralarında bulunduğu dokuz gazeteci gözaltına alındı.

Nedim Şener, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardındaki soru işaretlerinin üzerine cesaretle giden ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün “Basın Kahramanı Ödülü”ne layık gördüğü bir gazeteci. Ahmet Şık ise darbe günlüklerini yazan, “Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” ile “Ergenekon’da Kim Kimdir?” isimli kitapları kaleme alan bir isim.

Gözaltına alınan diğer isimlerin de gazeteci kimlikleri o kadar tartışmasız durumda ki, bu sefer, savcı rolüne soyunup gerekçe arayan meslektaşımız bile çıkmadı. Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı gözaltına alındıkları konusunda hemen herkes hemfikirdi. Buna rağmen Şener ve Şık tutuklanarak cezaevine konulabildi.

Şimdilik Orakoğlu’ndan, yeni gözaltılar olup olmayacağına dair bir açıklama gelmedi. Dün olduğu gibi bugün de hiçbir yetkili isim çıkıp “19. Ergenekon dalgası ve yeni gazeteci gözaltıları olmayacağını” da söyleyemedi. Fakat yine “Sıra kimde?” sorusu dillerde dolanıyor.

Yeni gözaltılar olur ya da olmaz, bilemeyiz. Ama böyle bir endişenin varlığı bile öncelikle ifade özgürlüğü, dolayısıyla da basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkına saldırıdır.

Aslında 4 Mart’ta İstanbul ve Ankara’da düzenlenen protesto eylemlerine bu kadar geniş katılım olmasının nedeni de bu. Gazeteciler, uzun bir aradan sonra ilk kez mesleklerine yönelik ciddi bir tehdit algılaması içindeler.

Haksız da değiller. Sorun sadece son gözaltılar değil. Bu dönemde gazeteciler, geçmiş dönemle kıyaslanmayacak ölçüde gözaltına alındılar, cezaevi gördüler, tutuklandılar, yargılandılar. Düşünün, halen 54’ü tutuklu, 7’si hükümlü toplam 61 gazeteci cezaevinde.

Taksim’deki eyleme öncülük eden Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun dönem başkanı ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi, vahim tabloyu bir cümlede özetledi:

“Bazı bakanların ileri sürdüğü gibi Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü ABD ile kıyaslanamayacak kadar ileri düzeyde olsaydı; 85 meslek örgütü bir araya gelerek, Gazetecilere Özgürlük Platformu kurma ihtiyacı duymazlardı.’’

Özgürlük Platformu kurulmasına gerek duyulan bir ortamda gazeteciler, ne kadar özgürce yazıp çizebilir ki? Ama belki istenen de bu zaten.