POLİS CEPHESİNDEN YAZMANIN SAKINCASI

...

“Gazetecinin görevi, her bilgiyi hiçbir kontrole tabi tutmadan, sorgulamadan okuyucusuna aktarmak değildir” diye hatırlatıyordu Deniz Durmaz adlı okur. Ardından geçen hafta Hürriyet’te çıkan iki haberi eleştiriyordu:

“20 Ocak’ta ‘Resmi araçta 20 kiloluk sır’ başlıklı haberinizle, bir hâkim ve savcının, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını; 21 Ocak’taki ‘DHKP-C’yi onunla vurdular’ başlıklı haberinizle de Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının tutuklandığı soruşturmanın, Sabancı suikastı faillerinden Fehriye Erdal’a ait hard disklerden elde edilen bilgilerle yapıldığını öğrendik.

HSYK’nın şüphelileri aklayan açıklamasını ve DHKP-C operasyonundaki hukuksuzlukları ise gazetemizden öğrenme imkânımız olmadı. Son yıllarda polis ve yargı yoluyla kişiler üzerinde oluşturulan baskının artık bunlara karşı çıkan avukatlara yönelmiş olması görmezden gelinemez.”

DHKP-C operasyonunun Fehriye Erdal’a ait hard disklerin incelemesine dayanarak başlatıldığı haberi aynı gün Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinde de vardı. Hürriyet’te de o gazetelerdeki gibi açık bir kaynak belirtilmemişti. Polis soruşturmasına dayanan haber, operasyonda tutuklanan avukatları da zan altında bırakıyordu. Suçlanan tarafın görüşleri, savunması habere yansımamıştı.

Oysa ÇHD’li avukatları kapsaması nedeniyle son derece tartışmalı bir operasyon söz konusu. Nitekim Hürriyet yazarı Sedat Ergin, “Avukat tutuklamanın ufukta beliren maliyeti” başlıklı yazısında AİHM kararlarından alıntılar yaparak, avukat tutuklamalarının “adalet kavramının içini boşalttığını” vurguladı. Radikal’de yazan Ahmet İnsel de “Türkiye’de kolluk gücünün sahip olduğu fiili aşırı güç sayesinde, hedef aldığı kişi ve gruplarla ilgili tüm soruşturma ve davayı büyük ölçüde belirlediğini demokratik hukuk mücadelesi veren hukukçular yıllardır dile getiriyor” diye yazdı. İnsel, bu yazısında ÇHD’nin tutuklanan başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın mektubuna da yer verdi. Sadece yazarlar değil, gazetelerde bu operasyona yönelik birçok eleştirel haber ve açıklama da yayımlandı.

Ortada böyle bir tablo varken gelişmelere polis cephesinden bakan bir haber vermek sakıncalı. Üstelik “söyleyen” belli olmadığı için sorumluluğu gazeteye ve gazeteciye ait olan, doğruluğu da şüpheli bilgiler bunlar. Son zamanlarda her polis soruşturmasında yığınla “bilgi”, “belge” uçuşuyor ama sonra onların çok azının doğru olduğu anlaşılıyor. Ne yazık ki, suçlanan suçlandığıyla kalıyor.

Bakalım bu haberdeki iddialar dava aşamasında doğrulanacak mı?