ÖYKÜSÜNÜ ANLATAMAYAN HABER

...

Haberlerin de öyküleri vardır. Kimi haber kendi anlatır öyküsünü, kimileri de okurun bilgisine, anlayışına bırakır geçmişinden getirdiği yükü. Tanık olanlar unutsa da arşivler saklar o haberlerin içinde barındırdığı dramı.

Sayfanın altında, diğer haberlerin arasına sıkışmış "ÇYDD Bilirkişi raporu: O diskten delil olmaz" haberi de öyküsünü anlatmıyordu. Sıradan bir yargı haberi görünümündeydi. Bilirkişinin, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Derneği yöneticilerinin yargılandığı davada en önemli kanıt durumundaki sabit diske, ÇYDD Kadıköy Şubesi’nden alınıp Emniyet’e getirildikten sonra dosyalar yüklendiğini belirlediğini duyuruyordu.

Oysa çok değil, altı yıl önce manşetlerde başlamıştı o hard diskin öyküsü. O günlerde Türkiye, "Ergenekon dalgaları" ile sarsılıyordu. "12. Dalga"da polis, akademisyenleri, rektörleri gözaltına almış, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın evini aramıştı.

O günden itibaren iktidara yakın gazeteler ve cemaat medyası Saylan’a, ÇYDD ve ÇEV’e yönelik operasyona haklılık kazandırma yarışına girmişlerdi. Haberden çok iddianameye, polis bildirilerine benzeyen metinler yayımlıyorlardı. En büyük dayanakları da o hard diskti, sürekli atıfta bulunuyorlardı diskte bulunan "belgelere." Bu tür kaynaklardan beslenen o gazete başlıklarından bazılarını hatırlatayım:

Bugün (18 Nisan 2009) Amiralden gizli mektup / Bahriyeli gençlerin TSK içinde nasıl örgütlendiğini gösteren şok mektup ÇYDD’nin Kadıköy şubesinde ele geçirildi. Mektupta "Yeni mezun teğmenlerin kızlarla kontrol altında tutulması gerekmektedir" ifadeleri yer aldı.

Zaman (19 Nisan 2009) Türkan Saylan’a ’ajan misyoner’ diyenler kendi dostları.

Star (20 Nisan 2009) Çağdışı ayrımcılık / Ergenekon operasyonunda aranan ÇEV’in öğrenciler arasında ayrımcılık yaptığı raporlarla belgelendi. Öğrenciler imam hatipli, alevi, fikri şüpheli diye fişlenmiş.

Vakit (16 Nisan 2009) Burs PKK’lıya /Vakıf paralarını PKK’lılara burs olarak verdiği ve karşılığında yalancı tanıklık yapmalarını istediği ortaya çıktı.

Ağır hasta olan Türkan Saylan’a yönelik suçlamalar bu kadarla sınırlı değildi. "Misyoner, Amerikan ajanı, darbeci, örtü düşmanı, PKK yanlısı, lezbiyen" olduğunu yazmakla kalmadılar; hastalığı ile de alay ettiler. Vakit’te Abdurrahman Dilipak "O da bizi aşağıladı etme bulma dünyası" diye yazarken, Yeni Şafak’ta Özlem Albayrak, "Saylan’ın kızlara bursla birlikte ’bekâretinizden kurtulun’ tavsiyesi verdiğini" öne sürecek kadar ileri gidebildi. Desteksiz suçlamanın, haysiyet cellâtlığı yapmanın sınırı yoktu o günlerde.

Hürriyet’in de aralarında bulunduğu bazı gazeteler ise Saylan, ÇYDD ve ÇEV’e yönelik bu koroya katılmadı; tam tersine savundu onları. Hürriyet’in başlıkları da kanıtlıyor gazetenin o günlerdeki adil ve sorgulayıcı yaklaşımını; İnşallah aşk mektuplarımı almamışlardır (14 Nisan 2009), Bunun rövanşını hukukla alacağız (15 Nisan 2009), ÇEV’deki deliller / Polisin, Atatürk posteri, Nutuk ve Suna Kan’ın konser biletlerine bile delil diye el koyduğu ortaya çıktı (16 Nisan 2009), Bir süre daha yaşamam gerek (17 Nisan 2009), Atılmadık iftira kalmadı (18 Nisan 2009) Ayşe Arman da geniş bir söyleşi yaparak, Saylan’ın, hakkındaki suçlamaları yanıtlamasına imkân sağladı.

"ÇYDD Bilirkişi raporu: O diskten delil olmaz" haberinin öyküsü, işte bu gelişmelerle başladı. Altı yıldır da devam ediyor. Öykü tamamlandığında, tekmili birden yazılması gerekecek. Bu yazıyı, o gün geldiğinde kimi gazeteler ve gazetecilerin oynadığı rol unutulmasın, hakkı teslim edilsin diye yazdım.

Geçmişle yüzleşmek herkes gibi medya için de zorunlu…