OTOMOTİV GAZETECİLERİ

...

Otomotiv şirketlerinin otomotiv editörü olmayan gazetecilere de "test aracı" vererek tanıtım yaptırdığını geçen hafta yazmıştım. Bu yazının ardından beni arayan bir otomotiv editörü de "test araçları"na farklı bir açıdan yaklaştı: "Markaların otomotiv basınına test aracı vermesi işin fıtratında var. Tüm dünyada olduğu gibi otomotiv gazetecileri otomobilleri test eder, bu sayede markanın iddia ettiği yenilikleri kendisi bizzat görür. Tuhaf olan kadın dergileri, internet siteleri ile lifestyle basına da benzer ilginin gösterilmesi ve uzun süreli test aracı verilmesi; youtuberların basın lansmanlarına bile parayla gelmesi ve paylaşım başına para alması. Otomotiv basını haber yapar. Günlük gazetelerdeki otomotiv editörleri, genellikle işin ekonomisi, satış, pazar payı ve yatırım üzerinde durur, bunları yazar. Yöneticilerin açıklamaları üründen önce gelir, model daha kısa yer alır. Hızlanma, fren mesafesi, yakıt ekonomisi gibi teknik detayları içeren testleri uzman ve sektörel otomobil dergileri yapıyor. Sadece 1-2 aylık otomobil dergisi yapıyor, diğerleri ’sürüş izlenimi’ yazıyor. Rakamsal değerlere girilmiyor." Adının yazılmasını istemeyen bu editörün anlattıkları test araçlarının ne kadar yaygın bir problem haline geldiğini gösteriyor. Gazetelerdeki otomotiv sayfalarında teknik değerlendirme sonuçları yerine model ve markayla ilgili haberlerin daha çok olduğu da doğru. Sanırım en iyisi, Otomotiv Gazetecileri Derneği’nin (ve tabii otomotiv sektörü ile PR’cıların da) bu konuda kurallar oluşturması, sınırları belirlemesi… Ne balerin, ne imam Cemil Çamyurdu adlı okur, internette kullanılan "Ünlü balerin et çalarken yakalandı" haberini eleştiriyordu: "Hırsızlık ve dolandırıcılık haberlerinde sadece baş harflerini veriyorsunuz. Ama bu kadınla ilgili haberde neden kadının adını altını çize çize ve mesleğini de vurgulayarak veriyorsunuz anlayamadım? Bu haberde çifte standart var. " Okur eleştiriyor ama bu haberin suçlanan kadının adıyla yapılması doğal. Bunun nedeni de zaten ünlü olması. Fakat kadın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış ama haber kadını şimdiden mahkûm etmiş. Böyle bir suçlamanın kadının görüşü olmadan verilmesi yanlış. Haberdeki en büyük problem kadının mesleğinin "balerin" diye başlığa çıkarılması. Oysa suçlama içeren haberlerde doğrudan bağlantılı değilse bir kişinin ırkı, etnik veya dini aidiyeti, mesleği gibi özelliklerini öne çıkarmamak gerek. Bu haberde kadının "balerin" olmasının iddiayla ilgisi yok. Aynı şekilde 20 Kasım’da basılı Hürriyet’te çıkan "Yeğenini hamile bırakan imam tutuklandı" haberinde de bu yanlış tekrarlanıyor. İmam olmasının suçlamayla ilgisi yok, bu bilginin haberin içinde verilmesiyle yetinilmeliydi. Bu şekilde balerin ve imamı öne çıkarmanın bu meslek gruplarını töhmet altında bırakacağını, olumsuz çağrışımlara kapı açacağını unutmamalıyız. Suriyeli sığınmacılar Hrant Dink Vakfı’nın hazırladığı, bu yılın Mayıs-Ağustos aylarını kapsayan "Medyada nefret söylemi izleme raporu" açıklandı. Rapor, bu dönemde ulusal, etnik ve dini kimlikleri hedef alan toplam 1910 yazı ve haber tespit etmiş. Nefret söylemi içeren yazı ve haberlerin "hedef gruplara göre dağılımı"nda birinci sırada Yahudiler geliyor, onları sırayla Suriyeliler, Yunanlar, Ermeniler, Rumlar, Hıristiyanlar, gayrimüslümler ve diğer gruplar izliyor. Suriyeliler’in bu denli hedef haline gelmelerinin nedeni "kriminal olaylarla anılmaları, terörle özdeşleştirilmeleri, toplumda gerginlik ve tehdit kaynağı olarak gösterilmeleri" imiş. Demek ki, Suriyeli sığınmacılara yönelik tepki ve olumsuz bakışta medyanın da payı var. Hürriyet de bu dönemde Suriyeli sığınmacılarla ilgili haberler nedeniyle eleştirilmişti. O nedenle nefret söylemi içeren yazı ve haberlerin dağılımına merakla baktım. Ulusal basında Yeni Akit 85 içerik ile birinci sıradaydı, onu 84 içerik ile Milli Gazete izliyordu. Nefret söylemi taşıyan içerik sayısı Sözcü’de 26, Türkiye’de 24, Yeni Şafak’ta 22, Star’da 18, Aydınlık’ta 18, Akşam’da 12, Habertürk’te 11, Milliyet’te 7, Posta’da 6, Sabah’ta 5, Vatan’da 5’ti. En az nefret söylemi birer yazı/haber ile Cumhuriyet ve Birgün gazetelerindeydi. Hürriyet, nefret söylemi içeren 6 haber ile sonlarda yer almıştı. Bunların da sadece ikisi Suriyeliler hakkındaydı. Kuşkusuz Hürriyet’te bu sayının sıfır olması gerekli ama yine de tablodaki yerine bakınca çok kötü değil. Tabii bir de Suriyeli sığınmacılar hakkındaki olumlu yaklaşım içeren haber ve yazılar var. Bunlar raporda yer almıyor doğal olarak. Zeynep Bilgehan’ın, "Mülteci değil işadamıyız" ve "Mülteciler işbaşında", İpek Yezdani’nin "Suriyeli sanatçılar", Banu Tuna’nın "Suriyeli çocuklarımız" ve "Suriyeli elitler de kaçacak" ile internette yayınlanan "Suriyeliler hakkında söylenen 7 yalan" da bu tür haberlerden sadece hatırladığım örnekler…   Okurdan kısa kısa: Kaya Telli: Gazetenizde "Kara Cuma" ile ilgili reklamın da ötesinde yazdınız, çizdiniz. Hem tam sayfa, hem de bazı yazarlarınız "Tavsiyem...Siz de listeyi bugünden yapın" diyerek…Olmaz böyle bir şey.(24 Kasım) P. Ender- H. A. Çavuş - H. Kule: "Naim’e veda mektubu" haberinde "Bulgar göçmeni" yazılması bizi derinden üzmektedir. Yeter artık! Biz Bulgar değiliz ki Bulgar göçmeni olalım! Bulgaristan göçmeniyiz. Öz be öz Türküz. (21 Kasım) Atilla Donat: Daha önce de aynı hatayı yaptınız. Müzayedede satılan Zeid’in tablosu için "Bedouin isimli bir bedevinin tablosu" yazmışsınız. "Bedouin" zaten Fransızca bedevi demek, resmedilen adamın ismi değil. (21 Kasım) Birgül Ergev: Giden hoşça kal, uğurlayan kişi güle güle der. Ama yabancı film ve dizilerin etkisiyle bu ikisi karışıyor. Bugün manşette "Hoşçakal küçük dev adam", Özkök’ün köşesinde "Güle güle Evlad-ı Fatihan’ın güzel çocuğu". Sizce de Özkök’ün yazdığı doğru değil mi?(19 Kasım) M. C. Karacan - K. Kolukısa - O. Kocaoğlu: "Ve Sabri bıraktı, şok görüntü" diye internette manşetten verdiğiniz ve takımı bıraktı intibaı yaratan haber, aslında Sabri’nin göbeği ile ilgili. Sporseverler daha kaliteli hizmeti hak ediyor. "Tecrübeli sağ bekin fazla kiloları dikkatli gözlerden kaçmazken kendini bıraktığı ve dikkat etmediği gözlendi" cümlesine de dikkat lütfen! Mehmet Selçuk: Haftalık dolar çizgi istatistikleri yanlış düzenlenmiş. Düşük değerler daha yüksek değerlerin üstünde işaretlenmiş. Bu hatalı gösterim Pazartesi de devam etti. (19 Kasım) Recep Bahar: Gazetemizde ortaya çıkan reklam, ilan ve haber arasındaki girift ilişkiler beni şaşırtıyor. Seyahat Eki’nde iki Hürriyet yazarı, bir Instagram fenomeni bir araya getiriliyor. Sayfanın en altına da "Bu bir ilandır" yazılıyor. Sayfa tasarımı ise hiç ama hiç ilana benzemiyor. (19 Kasım) Emre Erdoğan: "AVM’de cam hapis isyanı" haberinde alışveriş merkezinin adı yok. Halbuki sosyal medyadan Nata Vega olduğunu biliyoruz. "Gurbetçinin birikimini zimmetine geçirdi" haberinde de banka adı yok. Otosansür yapmadan kurum ismine yer verilse daha doğru olmaz mı? (21 Kasım) Erkan Demirel: Bugün internette okuduğum sayfanız tam reklam arası haber görüntüsüydü. Hele üst banttaki reklamı kaldırmak mümkün değil! Üstelik arada bir yüksek bir desibelle fışkıran bir reklam spotu var, susmak bilmiyor! Ufuk Gençer: "İnternette başlıkta yer alan "Tüm zamanların rekoru" ifadesi bir anlatım bozukluğudur. Tüm zamanlar, gelecek zamanı da kapsar. FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET / 27 KASIM 2017

KIRLANGIÇ YUVASI / 111İKİ AJANDA İKİ ÜLKEİki ajandayı yan yana görmeseydim garipliği fark edemeyecektim. Masa

KIRLANGIÇ YUVASI / 111

İKİ AJANDA İKİ ÜLKE

İki ajandayı yan yana görmeseydim garipliği fark edemeyecektim. Masa