MUAMMER GÜLER

...

AYIPLAR DERYASINDA YENİ BİR DAMLA

   İçişleri Bakanlığı’nın yeni ismi Muammer Güler’in, eski bakan İdris Naim Şahin ile tek ortak noktası medyatikliği sevmesi olsa gerek. Asıl farklılığı ise Kürt sorununa bakışında. Nitekim ilk açıklamasında Güneydoğu’da barış güvercinleri uçurtmaktan söz ederek bu farkını gösterdi.

   Güler’in bakanlığı, Öcalan ile görüşme sürecine dair umutları iyiden iyiye güçlendirdi. En çok sevinenler de Mardinliler oldu İçişleri’ndeki bu değişime.  Zira Güler, onların hemşehrisi.

    Aslında Güler, Mardin’de doğmuş, Arap kökenli bir ailenin çocuğu ama hiç orada yaşamamış. PTT memuru olan babasının tayini nedeniyle 1954’te, beş yaşındayken Ankara’ya gelmiş. Mardin’i, tam 31 yıl sonra görmüş yeniden. O da emekli ikramiyesini almak üzere gittiği memleketinde kalp krizi geçirip ölen babasının cenaze töreni nedeniyle. Gerçi akrabalarıyla ilişkiyi hiç kesmemişti ama iki yıl önce Mardin milletvekili seçilince memleketiyle yeniden tanıştı. Kentin sorunlarıyla ilgilenmeye, hatta Rus turistlere Mardin’e gelme çağrısı yapmaya da başladı. Tabii bunda oğlu Barış’ın çok iyi Rusça bilmesi ve turizmle ilgilenmesinin de etkisi vardı.

Adam doktorluğu

    Sekiz kardeşin iki numarası Muammer Güler. Çocukluğunda hayali, Ziraat Mühendisi olmaktı. Büyüdükçe değişti bu hayali. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. Mezun olunca da avukatlık ya da hakimliği hiç düşünmedi; İçişleri Bakanlığı’na girdi. 1973’te kaymakam adayı olarak başladı devlet görevine. İlk görev yeri Balıkesir’di. Çal, Pehlivanköy, Horasan kaymakamlıklarından sonra İçişleri’nin gözbebeği sayılan Personel Şube Müdürlüğü’ne atandı. Genel Müdürlüğe kadar da yükseldi orada.

   Bürokrasi yaşamında dönüm noktalarından biri, 1992’de Demirel-İnönü koalisyonu döneminde vali olmasıydı. Niğde’yi, Kayseri, Gaziantep ve Samsun valilikleri izledi. Temel felsefesini  “İyi bir idareci adam doktorudur” diye açıklıyordu. Bu doktorluk, biraz da nabza göre şerbet anlamına geliyor; siyasiler ve yerel medya başta olmak üzere herkesle iyi geçinmeye özen gösteriyordu.

    Vatandaşlara kapısını açık tuttuğu gibi, hangi kesimden olursa olsun cenaze törenlerini hiç kaçırmıyordu. Çabuk düşünüp, çabuk karar aldığı için de bazen bürokrasiyi by pass etmekte sakınca görmüyordu. 10 hükümet döneminde valilik yapan Güler’in kariyer yıldızı, AKP döneminde parladı.

Gazcı kardeşler

    Önceden duymuştu üç büyük kentten birine atanacağını. Daha çok İzmir’e atanmayı bekliyordu. İstanbul olunca çok sevindi. “İstanbul bu mesleğin doruğu” diye açıkladı mutluluğunu. Daha önce hep koalisyon hükümetleri döneminde çalışmış, her ne kadar “Ben devletin valisiyim” dese de dengeleri gözetmişti. AKP döneminde tek parti hükümetiyle çalışmanın rahatlığını yaşadı.

     Dikkat etmesi gereken tek güç odağı vardı artık. AKP ilçe teşkilatlarının tanıtıldığı kitapçığa önsöz yazması da bunun kanıtıydı. Yargıtay, hakkında inceleme başlattı bu kitapçık nedeniyle…

   Güler, 2007’de başlayan, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama girişimlerine karşı tavrını da hükümete bakarak belirledi. Bush ve Papa’nın ziyaretlerinde olduğu gibi 1 Mayıs’ta da, Taksim’e giden yolları kapattırdı, yürümek isteyenler de biber gazı bulutuyla karşılandı. Bu icraatı nedeniyle de mizah dergilerinde “Gazcı kardeşler” olarak anıldı Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah.

  “Orantılı güç kullanımı” kavramının ilk kez kullanıldığı bu 1 Mayıs’lardan birinde polisin hastane bahçesine gaz bombası atmasını enteresan bir yaklaşımla savundu Güler; “Bir yaralı getiren polis aracının içindeki koltuk kenarında bulunan gaz bombasının patlamasıyla, öncelikle kendisi bundan etkilenmiştir.”

   Polisin sadece gaz bombasını değil, hemen her uygulamasını savundu Güler. Telefonla bağlandığı bir Telegol programında “Benim polisime el kaldıranı fena yaparım” diye çıkıştı sinirle. Maçlarda olay çıkaranlara da tepkisini gizleyemedi o gün. “Kardeşim, bizim millet de herşeyden tahrik oluyor. Yeter artık ama ya!” dedi kendine özgü o hızlı konuşma tarzıyla.

Kravatla bütünleşti

    Aslında sıra dışı bir Muammer Güler portresi çizmişti o programda. Çünkü her zaman kontrollü olmuş, dışarıda yemek yerken, eğlenirken bile kendini kapıp koyvermemeyi yaşam felsefesi haline getirmişti. Bir Fenerbahçeli olmasına rağmen taraftarlığını gizlemiş, gollere sevincini bile havalara fırlamadan belli belirsiz gülümseyerek kontrollü şekilde dışa vurdu her zaman.

  O her zaman ciddi, her zaman takım elbiseliydi. Hatta eşi bile nadiren kravatsız görmüştü onu. İşiyle bütünleşmiş, tek hobisi olan briç için bile vakit bulamayan, tatile gitmeyi bilmeyen bir devlet adamı haline gelmişti. Üniversitede “Şarapçı Muammer” denilmesine rağmen şarabı da bırakmıştı. Vazgeçemediği tek alışkanlığı, ortaokulda başladığı sigaraydı.

    “Protokol valisi olmayacağım” diye başladığı İstanbul’da, protokoler görevlerden kaçamadı. Hatta en rahat gününün pazartesi olduğunu itiraf etti bir söyleşide. Nedeni de Bakanlar Kurulu’nun Ankara’da pazartesileri toplanmasıydı! (Nuriye Akman, 12 Ekim, Zaman)

    İstanbul’da yedi yıl valilik yaptıktan sonra yine önemli bir makamı ona teslim etti Başbakan Erdoğan; Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’na atadı Güler’i. Çok da tutmadı orada. Mardin’den aday gösterip milletvekili yaptı. Meclis’te de aktifti Güler, İçişleri Komisyonu Başkanıydı.

Ayıplar okyanusu

   Güler’in bakanlığına Kürtler sevinirken, gazeteci Hrant Dink’in dostları üzüldü. Dink, Güler’in İstanbul Valiliği sırasında öldürülmüştü. Dink’i koruyamayan, hatta onun öldürülmesine zemin hazırlayan devlet görevlilerinden biri olmakla suçlanıyordu Güler.  Dink ailesi ve Agos'un avukatlarının, ihmalleri nedeniyle yargılanmasını istediği 24 devlet görevlisinden biri de oydu.

    Hrant Dink, Güler işbaşındayken 2004’te Valililiğe çağırılıp MİT mensupları tarafından tehdit edilmişti. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün, “Yasin Hayal’in İstanbul’da Hrant Dink’e karşı eylem hazırlığı yaptığını” bildiren yazısı dikkate alınmamıştı. Ama Güler, Dink suikastinde sorumluluğu olduğuna inanmıyordu. Nitekim bu iddialar Meclis’te gündeme getirildiğinde tam tersine başarılı olduğunu savundu Güler:  “Dink’i öldürenin de, öldürtenlerin de Allah belasını versin. 32 saat sonra Dink’in katilini yakalayan bir valiyim.”

     Zaten AKP iktidarı için sorun oluşturmuyordu bu iddialar.  Ne de olsa bu hükümet, Dink’e verilen cezanın onaylanmasında imzası olan Mehmet Nihat Ömeroğlu’nu, Kamu Başdenetçiliği’ne getirmekte de bir sakınca görmemişti.

    Güler’in bakan olduğunu duyan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, çok üzülmüştü; “Dink cinayeti davasında bugüne kadar ayıptan başka bir şey görmedik. Bu da, o ayıplar deryasında yeni bir damla oldu işte.”

   Oktanusta bir damla fark edilmeyebilir ama Güler’in kariyerindeki bu leke hep göze çarpacak.