MELTEM ARIKAN

...

Kadınların varoluş sorunlarına kafa yoran bir yazar Meltem Arıkan. Ensesti konu edinen kitabı "Yeter Tenimi Acıtmayın" önce toplatıldı, yargı süreci sonunda serbest kaldı. "Düşünce ve ifade özgürlüğü ödülü" alan Arıkan, yazarlık serüveninde hep özgün bir yol izledi; fanatikleri de çok oldu, töre cinayetleri ve cinsel istismara karşı mücadelesinden rahatsız olup tehdit edenleri de.

İLK SORGULAMAM: GÜVERCİNLER UĞURSUZLUK GETİRİR Mİ?

Benim anayurdum çocukluğum değil, kadınlık yolculuğum. Çocukluğuma dair anılarım hep hüzün dolu. Beş yaşındayken iki aile kısa bir tatile gitmiştik. Dönüş yoluna çıkmadan annem "Güvercin arabada uğursuzluk getirir” demişti. Polatlı yakınlarında diğer ailenin çocukları iki güvercin aldı. Bir süre sonra büyük bir trafik kazası geçirdik. Ambulans bulunamadığı için hepimizi bir kamyonun arkasında hastaneye götürdüler. Annemin inlemelerini ve babamın “Her şey düzelecek Gölay” dediğini unutamıyorum. O yol boyunca uğursuzluktan mı kaza geçirdik? Şimdi Tanrı bizi cezalandırıyor mu? Tanrı niye ceza verir? Ceza veriyorsa ben Tanrı’yı neden sevmeliyim? Annemle babam ölür mü? gibi pek çok soruyla boğuştum. Annemle babam uzun süre hastanede yattılar ve ardından annemi kaybettim. Annem öldüğünde sorgulama ve isyan benim için çok iç içe geçmişti.

GERÇEK 1968’Lİ BENİM: İSYAN BAYRAKLARIYLA DOĞMUŞUM

Gerçek 68’li benim. Tam isyan bayraklarının açıldığında doğmuş olduğum için belki de hem çocukluğum hem de gençliğim hep isyan ederek geçti. İlk oynadığım oyunun hippicilik olduğunu anlatırlar. Kaldırım kenarında oturup iki elimi çeneme dayarmışım ve babam uzaktan ıslık çalarmış, ıslığı duyduğumda "Polisler geliyor" diyerek oturduğum kaldırımdan kalkar koşarmışım.

VAROLUŞ YOLCULUĞUMDA YAZI: BÜTÜN GÜNLÜKLERİMİ YOKETTİM

Trafik kazasından sonra annem ve babam iki ayrı hastanede yatarken kitaplarla tanıştım. Sorduğum sorular yaşıtlarım için çok da anlamlı olmadığından günlükler tutmaya başladım. Sonra ergenlik döneminde babama mektuplar yazdım. Babamla konuşmak kolay değildi, çünkü konuşmalar hep onun istediği şekilde bitiyordu. Uzun yıllar babamla aynı evde mektuplaşarak iletişim kurdum. Günlükler tutmaya oğlum doğana kadar devam ettim. Ege’ye hamile kaldığımda onun için bir defter tutmaya başlamıştım. Beni yazmaya iten en büyük etken kendimi anlamak ve içimdekileri sansürsüzce anlatabilmekti. Yazdıklarımı kimseye okutmazdım, birkaç sene önce de tüm günlüklerimi yok ettim. Onlar benim hesap defterimdi, hesaplar kapanınca defterlerimi görünmez kıldım.

ROL MODELİM: HERKESTEN BİR PARÇA İSTERDİM

Örnek aldığım tek bir kişi yoktu ancak çocukken bir akrabamız olan Mücella Abla kadar güzel, eniştem Tunç Tanışık gibi sanatçı, halam Figen gibi folklor oynayan ve folklor oynayarak Avrupa’ya giden ve babam gibi iyi konuşan ve polemik yapan biri olmayı hayal ederdim. Konservatuar’ın Tiyatro Bölümü’ne gitmek istiyordum ancak babamın tercihiyle Hacettepe üniversitesi Büro Yönetimine okudum.

KADINLARIN NEFRETİ: KADIN OLMAKTAN KORKMAYAN KADIN ÇOK AZ

Ne yazık ki kadın olmaktan korkmayan çok çok az sayıda kadınla karşılaştım. Daha önce kadın olarak var olamayan kadınlar kendilerine olan nefretlerini diğer kadınlardan çıkarır demiştim. Bu sözümün de sonuna kadar arkasındayım. Kadınlarla birlikte kadın varoluşu için mücadele ediyorum. 2003’te beş kadınla kurduğumuz tasarım danışmanlık ve proje yönetimi şirketinde kadınlarla birlikte uyum içinde çalışıyorum.

HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI: OĞLUMUN DOĞUMU

Hayatımdaki en büyük dönüm noktası oğlum Ege’nin doğduğu ve ölme olasılığının olduğu ilk 24 saat ve sonrasında yaşadığım ilk aylardı. Anne olduğum için ya da doğum sonrası stres sebebiyle değil. O günlerde yaşadıklarım ve gördüklerim bugünkü pek çok kararımın çıkış noktasını oluşturdu.

HAYAT TANIMIM: HAYAT TAİ MUTFAĞINA BENZER

Hayat benim için Tai mutfağına benzer. Pek çok farklı tadı bir arada sunan, tadını aldığınızda acı bile olsa size zevk veren. Yan yana gelmesi sizin için imkânsız olabilecek şeyleri size yan yana sunabilen bir mutfak. Burada yemek yapmayı da, yemek yemeyi de, hem yapmayı hem yemeyi de seçebileceğiniz gibi, sadece su içerek de yaşamınızı sürdürebilirsiniz.

YAZARLIK MİSYONUM: SORUNSALIM KADINLARIN VAROLUŞ SORUNLARI

Yazar olmaya kalkışmam kendi kadınlık varoluş süreçlerimin içerisinde, kendimi ifade etme kaygımdan kaynaklanıyor. İnsan üzerine kafa yormak başka bir şey, kadının varoluş sorunları üzerine kafa yormak başka şey midir? İnsan üzerine kafa patlatanlar kadınların kadın olarak var olamadığı sürece erkeklerin de erkek olarak var olamayacağını anlamadıkları sürece yüzyıl öncesinin ideolojileri içinde sıkışıp kalmaya mahkûm olacaktır. Ben insan değil kadınların varoluşu ve dolayısıyla da erkeklerin varoluşu ile ilgileniyorum ancak bir kadın olduğum için öncelikli sorunsalım doğal olarak kadının varoluş sorunları. İnsanla ilgilenen erkekler öncelikle kendi erkeklik varoluşlarına dönüp bakabilecek yürekliliği göstersinler.

AŞK BİR KERE OLUNUR: ERKEĞİN İSTEDİĞİ GİBİ OLMAYA ÇALIŞMAM

Ben kişi çok şanslıyla bir kere âşık olabileceğine inanıyorum. Bir adama âşık olup da onu mutlu etmek için onun istediği gibi biri olmak, kendimi yok etmek demektir. Hem yok olup hem de âşık olamayacağım için asla onun istediği gibi biri olmaya çalışmam. Ayrıca da aşkın böyle bir şey olmadığına inandığım için "Zaten Yoksunuz"u yazdım.

BEDEN DİLİ EĞİTİMİ: KİMSE KENDİNE ÇIPLAK BAKAMIYOR

Etkili iletişim ve doğru beden dili kullanımı konusunda araştırmalar yapıp, eğitim veriyorum. Kadınlar da erkekler de bedenlerini hiç tanımıyorlar. Kadınların bedenleri ayrı cinsel organları ayrı. Erkeklerin sadece cinsel organları var. Kadınlar da erkekler de hazır reçetelerle her şeyi anlayabileceklerine inanıyorlar. Herkes şikâyet etmeyi ve başkalarını suçlamayı çok seviyor. Ne yazık ki kimse kendine çırılçıplak bakmıyor, bakamıyor ve yaşamının sorumluluğunu almak yerine o sorumluluğu bir şeylere atfetmek çoğunluğun işine geliyor.

KİTAPLARIMLA DEĞİŞİYORUM: HER KİTAPTA SAÇLARIMIN RENGİ DEĞİŞİR

Her kitapta saçlarımın renginin değişmesi ne ruhumdaki dalgalanmaların ne de içimdeki mutluluk pırıltılarının göstergesi. Her kitabı yazış sürecim benim içimdeki bir yolculuğu da yansıtıyor. Arayışımın bedenimdeki doğal sonuçlarından biri de saçlarımın renginin değişmesi.

VAROLMANIN YOLU: ÇIPLAKLIĞINIZI KABUL ETMELİSİNİZ

Bence kadınların var olabilme mücadelesi AKP iktidarıyla birlikte geriletilmeye çalışılıyor. Var olabilmek gibi bir derdiniz varsa geçmişinizden, inançlarınızdan, sahteliklerden, egonuzdan soyunarak, bir anlamda kendinizi tüm çıplaklığınızla kabul etmeniz gerek. Kendimi çırılçıplak kabul edebildim. O nedenle de korkmuyorum ve o nedenle de korkutulmayı kabul etmiyorum. Umut ancak mücadele için itici güç oluyorsa bir anlam ifade eder. Evet ben sürekli mücadele edenlerdenim.

ERKEKLER: MUTASYONLARINI TAMAMLAMAMIŞ KADINLAR

Erkekler her zaman hayatımın içinde olmuşlardır ve olmaya da devam edecekler. Ayrıca erkek egemen sistem sadece kadınlara değil erkeklerin de çoğunluğuna büyük zararlar veriyor. Erkeklerin kromozom seviyesinde iken mutasyonlarını tamamlamamış kadınlar olduğuna inanmam, onlara daha anlayışlı olabilmemi sağlıyor.

YENİ KİTABIM: BU KEZ YILANLAR

Son kitabım “Özlemin Beni Savuran”da yunuslar özel bir yer tutuyor. Kitabı yazarken yunusları tanımak için onlarla yüzdüm. Yeni kitabımda da yılanlar var. Yeni kitabımın kurgusu ve içeriği bir kobra yılanı boynuma asıldıktan ve onunla bir süre geçirdikten sonra oluştu. Yılanları tanımak için onlarla birlikte vakit geçireceğim bir program hazırlıyorum. Benim için bir başka canlıyı tanımak kitap okuyarak, belgesel seyrederek değil, ancak beş duyumla birlikte onlarla bir ortam içinde var olarak olabilir.

TAKINTILARIM: PARFÜM VE DEODORANT KULLANMAM

Evimde sürekli mum olması ve kullandığım mumların da kesinlikle yedeklerinin olması takıntılarımdan biri. Çok sevdiğim giysilerimden muhakkak iki tane alırım. Bir tanesine bir şey olursa sonra bulamazsam diye. Mumlarımın yedeği evde hazır olmazsa onları kullanmam. Sigara içiyorum. En doğal afrodizyağın ten kokusu olduğuna inandığım için parfüm ve deodorant kullanmam.

YAŞAM ÖYKÜMÜN FİNALİNİ YAZSAM: ÜÇ NOKTA KOYARDIM

Boş bir sayfanın sol üst köşesine yan yana üç nokta koyardım...

KARAKTERİM: İNATÇI VE DUYARLI

İnatçı, asla unutmayan, zor sinirlenen ama sinirlendiğinde gözü kararan, neşeli ve duyarlı. Kendi var oluşumu yaşayamadığım için de hırçınım. Özellikle şu anda yazmakta olduğum yeni romanımla birlikte gerçekten daha da hırçınım.

KENDİMLE HESAPLAŞMAM: HAYATIN AKIŞINA UYUMU KOLAYLAŞTIRIYOR

Kendinizle hesaplaştığınız ölçüde kendinizi kabul ediyorsunuz ve hem sizi yöneten korkulardan hem de egonuzun ağırlığından kurtulmaya başlıyorsunuz. Sorgulama süreçleri kimi zaman çok ağır olsa da, o süreç bittiğinde hayatın akışına çok daha hafif olarak uyum sağlıyorsunuz.

BAŞKALARI NE DÜŞÜNÜR: HERKES BENİ SEVMESİN

Başkalarının hakkımda düşündükleriyle ilgilenmeyi bırakalı çok uzun bir zaman oldu. Kesinlikle hayır, herkes beni sevmesin, ayrıca ben de herkesi sevmiyorum. Yazarken rahatsız etmeyi amaçlıyorum, bu nedenle de benim için ‘rahatsız eden’ yazar denmesi beni hiç rahatsız etmiyor.

KENDİNİ İFADE ETME: SANSÜRSÜZ YAZIYORUM

Özgür olmak benim için seçim yapabilme farkındalığında olmak ve yaptığın seçimin sorumluluğunu almak anlamına geliyor. İlk romanımdan itibaren içten ve sansürsüz olarak yazmak gibi bir seçimim oldu ve onun tüm sorumluluğunu da aldım. Özgürce ifade ediyorum ve devam edeceğim.

HAYATIMIN EN’LERİ

- En büyük korkunuz? - Oğlumu kaybetmek

- En çok neye dokunmaktan hoşlanırsınız? - Tene

- En sevdiğiniz tatil kenti? - Galler

- En sevdiğiniz yemek? - Mercimek çorbası

- En sevdiğiniz tarihi kişilik? - Atatürk

- En sevdiğiniz film? - Dönüş

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 6 EYLÜL 2009