Medya ne umut pompalamalı ne de umutsuzluğu abartmalı

...

Umut benim için her şey den önce cesaret kaynağı demek, mücadele gücü demek. Küçük yaşlardan itibaren umut sözcüğünü böyle anladım, böyle içselleştirdim. Bendeki “umut”un öyküsünü anlatayım sizlere.

Andre Malraux’un “Umut” kitabı benim için özeldi, okuduğumda çok etkilenmiştim. İspanya iç savaşını anlatan bu kitap, savaşa karşı olmayı ve umutlu insanların güçlü ordulara karşı gelebileceğini, mitralyözlere karşı durabileceğini öğretti bana. Kitap o savaş günlerinde İspanya’da yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen umuttan söz ederek noktalanıyordu.

Ama bir gün annem namaz kılarken birden fırlayıp camlı dolabın içinde duran kitabı aldı. “Bu kızıl kitap, başımıza iş getirir” diye yaktı. Elinden alamadım. Ama o kitabı ve oradaki umudu hiç unutmadım.

“Benim kafamı en çok karıştıran şeylerden birisi nedir bilir misiniz? Her savaşta bir tarafın, istese de istemese de düşmandan etkilenip aldıkları…”

“Barış olacaktı bir gün. O zaman adeta tanımadığı bir başka adam olacaktı Manuel.”

Bunlar aklımda kalan cümlelerden ikisi… Bu cümleler barışı ve gelecek umudunu insani bir açıdan ve gerçekçi bir dille belleğime kazımıştı.

12 Mart yıllarıydı. Benim umutlarım da o dönemin gençliğinin umutlarına benziyordu. “Umut” kitabındaki gibiydi. Biz büyüyeceğiz ve barış içinde bir dünyada yaşayacağız! Hatta sınırlar kalkacak, insanlar arasındaki düşmanlıklar bitecek vs.

Biz büyüdük ama öyle olmadı. Savaşlar her yanımızı sardı; bırakın dünyadaki savaşları ülkemizin var olan sorunlar çözülemedi; etrafımız ateş çemberine döndü. Bizim kuşak maalesef beklediğinin tersine kötü günler gördü, görmeye de devam ediyor.

Yine de umudumu kaybetmedim aslında. Ütopya olarak savaşların sona erdiği ve barış içindeki bir dünya umudumu korudum hep. Umudumun tükenmediğinin sembolü olan “Umut” kitabını da buldum. Hem de Attila İlhan’ın çevirdiği, kapağı kırmızı olan eski baskısını. Annemin yaktığı baskısını yani. Yıllar sonra bütün umutlarımı yeniden canlandırdı o kitabı bulmam. Barış ütopyam ellerimdeydi, gözlerimle görebiliyordum artık.

İki hafta kadar önce Budapeşte’de Gün Benderli ile konuşuyorduk. Nâzım Hikmet’in arkadaşlarından. Yıllarca Macaristan radyosunda çalışmış, şimdi emekli. 90 yaşında sanırım. O da ütopyasına hala inanıyor; “Sosyalizm ütopyam bende canlı, inanıyorum ama o hedefe nasıl varılacağını bilmiyorum” diyor.