MANŞETLERE KİM KARAR VERİR?

...

Aslında eleştirmek, iktidarı kamu adına denetlemek medyanın görevidir. Türkiye’de son yıllarda tam tersi bir tablo ortaya çıktı; politikacıların gazeteleri ve gazetecileri hedef alan konuşmalar yapmaları olağan hale geldi. Bu eleştiriler bazen başbakandan, bazen bir bakan ya da muhalefetten geliyor.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın sözleri ise eleştiriden çok suçlama havası taşıyordu. Hürriyet’in Suriye’de kimyasal silah kullanılması olayını “manşete taşımamasına” itiraz ediyor; bunun birilerinin ve hatta Esad yönetiminin baskısıyla olabileceğini iddia ediyordu! Bozdağ gibi hukuk kökenli bir politikacının, bilgi ve belgeye dayanmadan böylesine garip bir suçlamada bulunması demokrasi adına üzücü.

Bozdağ, bırakın belgeyi bilgiyi, Hürriyet’i yeterince incelemeden yapmıştı bu suçlamayı. Önce Hürriyet’in “bu insanlık katliamına ilişkin tek bir satır” bile vermediğini söyledi. Sonra uyarılınca bu hatasını düzeltmek zorunda kaldı.

Hürriyet’in “İleri demokrasilerde gazetelerin hangi haberi hangi ölçüde kullanacağı kararı asla siyasi otoriteye bırakılamaz” yanıtını da karşılıksız bırakmadı. “İleri demokrasilerde; ‘Gazeteler eleştirilmez/eleştirilemez’ kuralı ve eleştiriyi basın özgürlüğüne aykırı gören gazetecilik anlayışı olmaz. Basının siyaseti, siyasetin de basını eleştirisi, ileri demokrasinin bir göstergesidir. “

Okur Temsilcisi olarak Bozdağ’a hak vermem mümkün değil. Elbette gazeteler eleştirilebilir ama siyasetçilerin hele de icra makamında bulunan bakanların sözlerini salt eleştiri olarak kabul edemeyiz. Demokrasilerde medya, yürütmeyi denetleyen güçtür; dolayısıyla icra makamını, bakanları eleştirmek görevidir. Hükümetin medyayı, yayın faaliyetini denetlemeye kalkması ise güçler ayrımı ilkesine aykırıdır; basın özgürlüğüne müdahale olur.

Çünkü bakanların elindeki “hükmetme” gücü, sözlerinin baskıya dönüşmesi potansiyeli taşır. Örneğin bir köşe yazarı ya da bir tv programcısı Başbakandan hatta hükümet çevrelerinden gelen açıklamalar sonunda işinden oluyorsa, o sözleri “eleştiri” olarak kabul edebilir miyiz? Ya da beş altı gazete aynı gün aynı manşetle çıkıyor; Başbakanın konuşmaları 10-15 kanalda birden canlı veriliyorsa bunun hükümetin dayattığı “gazetecilik anlayışı”ndan bağımsız olduğunu düşünebilir miyiz?

Bozdağ’ın Hürriyet’e kızdığı gün de neredeyse tamamı aynı manşetlerle çıkmış, üstelik haberlerin çoğunda iktidarın çizgisiyle uyumlu bir dil kullanılmıştı. Hürriyet ise “koro”ya katılmak yerine iddiaları ve tarafların görüşlerini yansıtan dengeli bir haber oluşturmuş; olayı birinci sayfanın altında görmüş, içerde büyütmüştü. Ben de haberin daha da büyütülmesi gerektiğini söyleyebilirim ama Hürriyet Yazı İşleri’nin “editoryal değerlendirmesi”ne saygı duymak gerek. Doğal süreç böyle işler gazetecilikte. Editoryal mekanizma bütün güçlerden bağımsız olarak oturur karar verir manşetlere.

Uzağa gitmeye gerek yok, bu tartışmanın özeti, Suriye’deki kimyasal olayının ertesi gün Hürriyet’in manşetine çıkmasında aslında…