MAĞDURUN YANINDA OLMALIYIZ

...

“Hayat yakan tesadüf” haberinde, eşcinsel bir polisi dövüp cüzdanını alan, çıplak fotoğraflarını çeken, ikisi üniversite öğrencisi olan üç kişinin yakalanıp mahkûm olmalarının öyküsü anlatılıyordu.

28 Nisan’da yayımlanan bu haberin başlığı ve olaya yaklaşımı, Mahmut Özkan adlı okuru çok kızdırmış. Özkan, üslubunu onaylamamakla birlikte, eleştirisini dikkate değer bulduğum bir mail gönderdi:

“Polis memurunu gasp eden ‘hükümlü’leri neredeyse masum birer melek ilan eden yazınız habercilik ilkenizin ürünü galiba. ‘Habersiz’ diye bahsederek hüküm giyen insanları mahkemenin yargılayamadığını mı iddia ediyorsunuz? Polisin cinsel tercihi sizi neden bu kadar ilgilendiriyor da saldırıyorsunuz?”

Haberin başlığında vurgulandığı gibi bir “tesadüf” var gerçekten olayda. Genç polis, cinsel kimliğinin açığa çıkmaması ve bir kez daha zarar görmemek için kendisine bu eziyeti yapanları şikâyet edememiş. Ama bu üç genç, içlerinden Olcay Tutal’ın benzer bir şiddete maruz bıraktığı bir eşcinselin şikâyeti üzerine yakalanmış; arama yapılırken evlerinde bulunan bir CD’de, eşcinsel polis M.Ç.’nin olay günü çekilen görüntüleri olduğu fark edilmiş. Cinsel kimliği açığa çıkan polis, meslekten atılmış. Başlıktaki “hayat yakan tesadüf” bu aslında. Dolayısıyla bu haberde polisin cinsel yönelimini yazmamak düşünülemezdi.

Fakat maalesef haberin başlığı, spot ve giriş bölümü okununca, o “tesadüf”ün eşcinsel polisle birlikte üç saldırganın da hayatını yaktığı anlamı çıkıyor. Zaten haber de üç saldırganın öyküsü üzerine kurulmuş. Halbuki doğrudan eşcinsel polis memurunun yaşadığı travmatik durum üzerinden bir haber girişi yapılsa ve haber de onun yaşadıkları üzerinden yazılsaydı, okurun “o saldırganların masum gösterildiği” eleştirisine haklılık kazandırılmamış olurdu.

Kaldı ki, spotta “ her şeyden habersiz” olarak nitelenen iki genç, arkadaşları Olcay Tutal ile birlikte genç polisi dövmüş, kimlik kartlarını gasp etmiş, çıplak görüntülerini çekmiş, tehdit etmişler. Dahası mahkeme üçüne de aynı cezayı vermiş. Şimdi bir gazeteci, o saldırganların ikisini masum gösterebilir mi? Sanırım hiçbir gazeteci böyle bir yetkiyi kendinde göremez.

Haberi yazan Eyüp Serbest ve İstanbul Haber Müdürü Celal Korkut ile görüştüm; haberin ilk haline de ulaştım. Meğer Serbest’in yazdığı haberi başlığı ve girişi genç polisin yaşadıkları ve onun mağduriyeti üzerine kurulmuş. Ne yazık ki editör, başlık ve haberin girişini üçüncü sayfaya koyarken epey farklılaştırmış. Oysa bir editörün, üzerinde bu kadar ciddi değişiklik yaptığı haberin son halini gönderip, muhabirin ya da şefinin görüşü alması gerekirdi.

Fakat sorun sadece haberin sunumunda değil. Haberin yazımında da problemler var. Bu üç saldırganın adlarının kodlanarak yazılması da korunmak istendikleri havasını güçlendiriyor. Hemen her haberde yargı sürecinde insanların adını açıkça yazarken bu haberde hüküm giymiş saldırganların isimlerini kodlamanın gerekçesi açıklanmaya muhtaç!

Haberin dili de sorunlu. “..soruşturma sonucu, gayriahlaki yaşantısı nedeniyle M.Ç. meslekten atıldı” diye yazılmış. Böylece eşcinsel ilişki, “gayriahlaki yaşantı” olarak nitelendirilmiş. Eşcinsellik, cinsel bir yönelim ve biz gazetecilerin bunu yargılamaya, ahlaksızlık olarak nitelendirmeye hakkı yok. O cümlede “nedeniyle” yerine “gerekçesiyle” denilse ya da bu cümle tırnak içine alınsa hem bu ifadenin Emniyet’e ait olduğu vurgulanmış olur; hem de gazeteci olarak bu nitelendirmeyle aramıza mesafe koymuş olurduk.

Keşke bu haberin yanlışları, nadir görülen örnekler olsaydı. Ne yazık ki, Türkiye’de, polisiye haberlerde sık rastlanan temel bir gazetecilik yanlışı ile karşı karşıyayız. Gazeteci, suçluların değil, şiddet görenlerin, mağdurların yanında olmalı; onları korumalı. Her zaman, her koşulda, her haberde…