LEKELENMEME HAKKI

...

Hangi haberlerde isim yerine rumuz kullanılacağı konusunda bir curcuna yaşanıyor medyada. Kafa karışıklığından mı, yoksa haberin şehvetine kapılmaktan mı kaynaklanıyor bilemiyorum. Ama rumuz kullanımı konusunda bir standart oluşmadığı, mevcut ilkelerin de çoğu kez göz ardı edildiği ortada.

Yargılamalar başlayana kadar soruşturmaların gizliliği ve kişilerin mahkûm olana kadar masum olduğu ilkesi kabul ediliyor. Kimi adli vakalarda özen de gösteriliyor; haberler rumuzların bolluğundan kodlanmış metinlere dönüşüyor. Hatta bazı davalar sürerken bile rumuz kullanılmaya devam ediliyor. Fakat Şike, KCK, Balyoz gibi davalara gelince (ünlüler dışında da) sanıkların isimleri kimi zaman daha gözaltına alınmadan yazılmaya başlıyor.

Çok şükür, polisin yakaladığı kişileri kameraların önüne çıkarıp açıklama yaptığı günleri geçtik. Polis operasyonlarında gözaltına alınanların isimleri rumuz olarak veriliyor. Ama özellikle de yabancı kadınların olduğu fuhuş baskınlarında ve magazin ünlülerinin hedefte olduğu uyuşturucu operasyonlarında rumuz kullanmak akla bile gelmiyor. Hatta geçen ay, bazı manken ve sanatçıların da aralarında bulunduğu 20 kişiyle ilgili narkotik operasyonunda bırakın isimleri, boy boy fotoğrafları kullanıldı. (Burada Hürriyet’in hiçbir ismi vermediğini ve özenli davranıldığını belirtmeliyim tabii.)

Özellikle aile mahkemelerinde görülen ve özel hayatın sırlarının ortaya saçıldığı davalar ile 18 yaşından küçük çocuklar ve cinsel suçlarda genel olarak daha dikkatli davranılıyor. Çoğu kez isim verilmiyor. Yine de 12 yaşındayken babasının sözleşme imzalayarak sattığı öne sürülen E.Y. vakasında rumuz kullanılmasına rağmen kimliği deşifre oldu. Çünkü sadece ismini vermemek yetmiyor, ilk andan itibaren, okulu, yeni taşındığı şehir ve mahallesi haberlere taşındı. Sonra anne ve baba da (onların katkısını unutmamak lazım) televizyona çıkınca iyiden iyiye alenileşti kızın kimliği.

Tek başına E.Y. vakası bile rumuz kullanımı üzerinde yeniden düşünmemiz gerektiğinin somut kanıtı. Yasaları ve ilkeleri önümüze koyup, bunların eksiklerini, yanlışlarını ve neden uygulanamadığını gözden geçirmeliyiz.

Aslında yasa ve ilkeler, genel olarak örtüşüyor. Basın Kanunu, "Kimliğin açıklanmaması" maddesinde "18 yaşından küçük suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar"ın cezalandırılmaları öngörülüyor. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi de benzer sınırlar çiziyor:

"Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır."

Bildirge "Cinsel saldırı mağdurlarının fotoğraf, görüntü veya kimliklerinin yayınlanmaması" gerektiğini vurgularken, kanunda daha genel bir yaklaşımla "Aile düzeni ve genel ahlaka karşı işlenen suçlar" konusunda kimliğin gizli tutulmasını isteniyor.

Ve tabii "kimliğin açıklanmaması" konusunda temel ilkelerden biri de "masumiyet ilkesi". Bildirge ve kanunlarda yer alan bu ilke yargı sürecinin bütününü kapsıyor.

Aslında İletişim Hukuku uzmanı Fikret İlkiz’in vurguladığı gibi, bütün bu ilke ve hükümleri, "Lekelenmeme hakkı" başlığı altında toplamak da mümkün. "Lekelenmeme hakkı" hukukun temel kavramlarından biri. Gazeteciliğin mesleki kodlarına da denk düşüyor. Rumuz meselesinde temel ölçüt de bu olsa gerek; insanları lekelememek ve mağdur etmemek…