KURBAN OPERASYONUNA KURBAN OLANLAR

...

Kurban bayramı yaklaşırken, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun 16 Ekim tarihli Hürriyet’te yer alan “Hayvancılıkta tehlike görürsek ‘Kurban kesmeyin’ deriz” sözleri, yine bir kurban tartışması başlattı.

Aynı gün bu haberin yanında “Lösev ve Darüşşafaka bu yıl kurban kesmeyecek” başlıklı bir kutu yer alıyordu. Lösev Başkanı Dr. Üstün Ezer, bu kutudaki ifadelere tepki gösterdi. Ezer’in açıklaması serzenişlerle doluydu:

“Lösev kurban kesmiyor’ başlığı altında ‘Kurban kesiminde yolsuzluk yapıldığı iddiası ile yargılanan’ gibi asılsız bir suçlama yine yer almış. Tekrar açık ve anlaşılır şekilde yazmak istiyorum.

Lösev ve çalışanları Kurban soruşturmasının hiçbir sürecinde ne yolsuzluk ne de ihaleye fesat karıştırma gibi bir suçlama ile suçlanmıştır. Sadece ‘Vekâleten bağışlanan ve dini vecibeleri yerine getirilerek kesilen kurbanların etini kesildiği anda dağıtmanız gerekirdi, 12 ay süreyle taze kesilmiş et dağıtarak kurban olmaz, siz halkı kandırmışsınız’ gibi bir iddia ile itham edildik. Biz yıllardır Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere dini büyüklerimizin yazılı ve sözlü icazetlerine uygun kurban kestik ve bunu Kurban Bayramları öncesinde hayırseverlere açık açık duyurduk. Hiçbir zaman halkı kandırmadık. Tüm bağışların resmi olarak yattığı banka hesaplarımız, kurban kesimlerimiz ve Lösemili çocuklara et dağıtımlarımız, harcamalarımız hem Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurullarınca hem de İçişleri Bakanlığı yetkililerince incelenmiş ve her şey usulüne uygun bulunmuş, bir usulsüzlük saptanmamıştır.

Üstelik basına ‘Kurban Kesmiyoruz’ diye resmi bir açıklamamız da olmadı. Evet, et ve kurban fiyatlarının fahiş olması, ithal hayvanla kurban olmayacağı düşüncesi ile kurban kesemiyoruz ama duyarlı kişilerin lösemili çocuklara kurban bayramı bağışlarını kabul ediyoruz. Yanlış haber- maksatlı gazetecilik yapılmış. Sapla saman karıştırılarak kurban mağduru olan Lösev bu kez de basın mağduru olmaktadır. Doğrudan ülkeye ve Lösemili çocuklara zarar veriyorsunuz. Kısacası Hürriyet gibi bir gazeteye hiç ama hiç yakışmıyor. Üzüntülerimizi belirtiriz.”

Okur Temsilcisi olarak Lösev yöneticileri ile birlikte Mehmetçik Vakfı, Deniz Feneri Derneği yöneticileri ve kesim işini üstlenen May-Et Aş. Yöneticilerinin yargılandığı dava iddianamesini inceledim.

Dr. Ezer’in de belirttiği gibi, iddianamede Lösev yöneticilerine yönelik bir yolsuzluk suçlaması bulunmuyor. Ezer ve iki Lösev yöneticisi hakkındaki suçlama şöyle: “dernek tüzel kişiliğini araç olarak kullanıp, dini inanç ve duygular istismar edilmek suretiyle hileli davranışlarda bulunarak başkasına yarar sağladıkları kanaatine varıldığından, üzerlerine atılı nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri anlaşılmıştır.”

İddianamede uzun uzun İslama göre kurbanın nasıl kesileceği tartışılıyor, Lösev’in yaptığı kesimin kurban değil zekât olduğu sonucuna varılarak suçlamada bulunuluyor. Lösev yöneticilerinin, “kurban kesmedikleri halde kesmiş gibi gösteren şirketin sahibi ve elemanlarını” düzgün çalışmaları için nasıl zorladıklarına dair veriler de yer alıyor. Öyle ki, şirket elemanları dinlenen telefonlarda “Hap map almamız lazım ..yoksa bunlar bizim başımızı s… ilaç ilaç bunlara verelim ki bunları...”, “buraya bi tane o.. çocuğu geldi gitti terazinin başında durdu”, “Abi sayıyiler” diye konuşuyorlar. Buna rağmen Lösev yöneticileri, o şirket yöneticileri ile aynı davada sanık durumunda. Tabii bu davada Mehmetçik Vakfı ve Deniz Feneri Derneği yöneticileri de yargılanıyor.

Ne yazık ki, aradan on ay geçmesine rağmen yargılama başlayamadı bile. Dava dosyası görevsizlik kararları ile mahkemeler ve Yargıtay arasında gidip geldi; davanın Özel Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi daha yeni karara bağlandı. Kim bilir bu dava kaç yıl sürecek? Dava bittiğinde aklansalar da insanların olumlu ya da olumsuz bir kanaati oluşmuş olacak yargılananlar hakkında.

Sanık durumundaki kişilerin vicdanlarda mahkûm olmaları istenmiyorsa yargılamaların hızla tamamlanması gerek. Kaldı ki, Türkiye’deki ceza davalarında mahkûmiyet oranı 2008’de yüzde 35,2 düzeyine indi. Bu oran 1988’de yüzde 49.2 idi. Yani hâkim önüne çıkarılanların önemli bir bölümü beraat ediyor.

Durum böyleyken biz gazeteciler de, uzun süren yargılamalar sırasında insanlar hakkında olumsuz imajları pekiştirmeme gibi ağır bir sorumluluğumuz olduğunu unutmamalıyız.