KÖKSAL TOPTAN

...

NÂZIM’A 30 YIL ÖNCESİNDEN BORÇLUYUM

Köksal Toptan, sadece TBMM Başkanı değil, aynı zamanda milletvekillerinin "Köksal abisi". Mayın tasarısında olduğu gibi, onun yönettiği oturumlarda gerginlikler kavgaya dönüşmüyor. Kuşkusuz bunda Toptan’ın 32 yıllık Meclis deneyiminin yanı sıra dengeleri gözeten kişiliğinin ve ilişki tarzının önemi büyük. Şimdi başkanlıkta ikinci döneme hazırlanıyor. Gerçi henüz resmi bir açıklama yok ama ibreler yine onu gösteriyor.

BENZERİZ: SANATÇILAR GİBİ GIDAMIZ ALKIŞTIR

Bizim sanatçılardan farkımız çok yoktur. Neden? Sanatçının eşiyle ya da sevgilisiyle problemi olsa da sahneye çıktığı zaman sıkıntısını unutmak zorundadır. "Bu kadar dertsiz, şen şakrak insan olabilir mi?" dersiniz. Siyasetçi de sıkıntısı olsa da güler yüzlü olmak zorundadır. Geleni güler yüzle dinlemez, ilgilenmezse “40 yılda bir gittik bize suratını astı” derler. Biz politikacılar iltifat beklemekte de sanatçılara benzeriz. Sanatçının da politikacının da gıdası alkıştır. Kuşkusuz politikacılarda daha fazladır. Zannederim her politikacı öyledir. Konuşmanızı kafanızda kurarken mutlaka alkış noktaları belirlersiniz. “Şunu söylediğim zaman alkış gelir” dersiniz. O cümleyi kullandığınız zaman alkış beklersiniz. Alkış gelmezse bozulursunuz. Bozuntuya vermeden devam etseniz de ritminiz değişir.

MİZAH: TÜRK SİYASETİNİN EN BÜYÜK EKSİĞİ

MHP milletvekili İhsan Kabadayı, bir gün kuliste puro içerken ismi anons ediliyor. Hemen küllüklere vurup söndürdüğünü sanarak puroyu cebine atıp kürsüye çıkıyor. Konuşurken cebinden dumanlar çıkmaya başladı. Aşağıdan CHP’li arkadaşlar bağırdılar, “Yanıyorsun İhsan bey”. O da tahrik etmeye çalıştıklarını sanıp “Siz yanıyorsunuz” gibisinden cevaplar verdi. Ama biraz sonra dumanlar iyice arttı. O zaman fark etti gerçekten yandığını. Herkes güldü tabii… 9 Ağustos 2007’de Meclis Başkanı seçildiğim saatlerde bir torunum oldu. Teşekkür konuşmamın sonunda torunum olduğunu söyledim. Müthiş bir alkış oldu. Şimdi o konuşmadan herkes sadece o sözlerimi anımsıyor. Şunu anladım ki, biz insani unsurları çok az kullanıyoruz. Daha önemlisi mizahı kullanmıyoruz. Bana göre Türk demokrasisinin en büyük eksiği mizah. Mizah siyasetin olmazsa olmaz bir parçasıdır. 1970’lerden sonra mizahı kaybedince siyaset gerginleşti.

ANIM: TUVALETİN KAPISINI SÖKÜP GÖTÜRDÜLER

27 Mayıs 1960 öncesinde ciddi bir gerginlik vardı. Lise ikinci sınıfta öğrenciydim. Askeri müdahale olacağı aklımın ucundan geçmiyordu. Biz daha ne olduğunu anlamadan CHP taraftarları ihtilali çıkıp yüksek sesle destekledi. DP’liler hakkında ihbar ve şikâyet furyası başladı. Hiç unutmuyorum rahmetli babamın çalıştığı ofisin tuvaletinin kapısının arkasına “af” diye yazmış. DP’liler hapisteydi, onların affedilmesi tartışmaları vardı. Tuvaletin kapısını söküp götürdüler. Babam dâhil 10-15 kişiyi de karakola çektiler. Kimin yazdığını bulmak için yazılar yazdırdılar. 27 Mayıs ailemizi olumsuz etkiledi. Babam DP teşkilatındaki görevi nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kaldı. Rize’den Zonguldak’a taşındı. Zor şartlardı. Siyaseti o dönem düşündüm.

HAYATIMIN YOL AYRIMI: DEMİREL’İN ÜZERİMDE EMEĞİ VARDIR

DYP’de Genel Başkan adayı olduğum kongrede Sayın Demirel’in tercihi benden yana olmadı. Sonra ben Demokrat Türkiye Partisi kuruluşuna katılmadım. Belki orada bir kopma oldu. Zaten kendisi cumhurbaşkanı olduğu için daha sonra siyasi birlikteliğimiz olmadı. İnsani ilişkimiz devam etti tabii. Süleyman beye saygım hiçbir gün eksilmemiştir. Benim üzerimde emeği vardır. Beni 36 yaşında bakan yapan kendisidir. 1991’de de Milli Eğitim Bakanı yaptı. 1965’te AP’nin İstanbul Gençlik Kolları İl Kongresi’ndeki konuşmam Süleyman beyi etkilemiş olacak ki, il başkanımız Ali Külünk’ü çağırıp, “Bu çocuğu iyi koru, bırakma” dedi. Siyasetin başında o nokta benim hayatımda önemliydi.

REFAHYOL’A GÜVENOYU VERMEMEM DOĞRUYDU

28 Şubat döneminde Refahyol hükümetine güvenoyu vermememin nedeni farklıydı. Diğer arkadaşlarımın tersine RP ile DYP’nin koalisyon yapması fikrine karşı değildim. Genel İdare Kurulu’nda koalisyonu savundum. Karşı çıktığım ve oy vermememe neden olan husus, bu koalisyonun her iki partinin liderinin birbirlerini aklama kararının üzerine kurulmasıydı. Nitekim gelişmeler bizi teyit etti. Sayın Çiller ve Sayın Erbakan ile ilgili bütün iddialar ortadan kaldırılıp parlamento gündeminden düştü. Düşündüğüm zaman hâlâ orada doğru hareket ettiğim kanaatindeyim.

PARTİMLE BÜTÜNLEŞTİM: BURADA MUTLUYUM

1999 seçimlerini kaybettiğimiz zaman Türkiyem Vakfının başkanıydım. Oradaki etkinlikler beni mutlu etti, oyaladı. O yıllarda siyasette dağınıklık vardı. Halkın ruh halini iyi yakalayan bir siyasi organizasyon olarak Ak Parti ortaya çıktı. Tayyip Bey, müşterek dostlarımız aracılığıyla mesajlar gönderdi. Adaylık önerdi. DYP’deki arkadaşlarımın fikrini aldım. Yüzde 95’i “Çok iyi yaparsın” dedi. Şimdi kendimi partimle bütünleşmiş hissediyorum. Burada Demokrat Parti’yi görüyorum. Halk da öyle gördüğü için destekliyor. Burada mutlu olduğumu söylemeliyim.

DEĞERLİ HEDİYEM: CAM BİLYELER

Babam Zonguldak’a gitmiş, kömür işletmelerinde memur olarak çalışıyordu. Bana ilkokul ikinci sınıfın başında bir çanta gönderdi. İçinde iki çizgili, bir sarı defter vardı. Bir de bir tarafı mavi, diğer tarafı kırmızı kalem ile cam bilye vardı. Bilye olağanüstü bir şeydi! Küçücük camın içindeki o renkler beni ve tüm arkadaşlarımı büyüledi. O bilye ile okulun bahçesinde 15 gün oynadık. Sonra bir gün bilye okulun yanından akan dereye kaçtı. Günlerce aradık, bulamadık. Kızım bu hikâyeyi bildiği için bir babalar gününde bana bir kutu bilye hediye etti. Odamda durur hâlâ.

HOBİM: TORUNLARIMA ÖZEL PULLAR YAPTIRDIM

Koleksiyona meraklıyım. Pul, tespih ve çok iyi bir baston koleksiyonum var. Pul toplamaya 1960’lardan itibaren başladım. 1950 öncesi döneminden de pullarım var. Son yılların bütün serilerini de edindim. Torunlarıma doğum günlerinde de özel pullar yaptırdım. PTT Genel Müdürlüğü uygun fiyata güzel pullar yapıyor.

HAYVANLAR: ÇOCUKLUKTAN KALMA KORKU

Köpek ve yılandan korkarım. Hayvanlarla aramın çok iyi olduğu söylenemez. Nedeni belki köyde ailemiz tarafından hayvanlara karşı dikkatli olmamız konusunda abartılı şekilde uyarılmamdır. Fakat hayvanlara eziyet edilmesine tahammül edemem. Evde hayvan besleme fikri bana yabancıdır.

KARADENİZLİYİM: AMA SİLAH SEVMEM

1979’da bir milletvekili arkadaş, Meclis kulisinde yeni aldığı tabancayı gösteriyordu. Şarjörü çıkardı ama namluda bir mermi kalmış. Namluyu çekip denerken birden ateş aldı. Kurşun bacağımı sıyırıp geçti. Bereket orada bulunan milletvekili arkadaşım Hamdi Mağden’e de bir şey olmadı. Ben hiç silah kullanmadım. Belki iki yahut üç kere dağda, bayırda yaylada silah atmışımdır. Ben bir de silahın acısını yaşadım. Sol kulağımda yüzde 35 işitme kaybı var. Nedeni de 1980’li yıllarda gittiğim bir yayla şenliğinde kulağımın dibinde ateş edilmesi. Karadenizliyim ama silahı sevmem. Şivem de zamanla düzeldi.

ALIŞKANLIĞIM: AYDA BİR KİTAPLARIMI OKŞARIM

Her sabah mutlaka gazete okurum. Ayda bir de mutlaka kitaplarımı indirir, okşar severim. Evde de binlerce kitap var, nerede hangi kitap var bilirim. Yaklaşık 13-14 bin kitabım var. Kitap benim için bir tutku. Kitaplar için evde iki odayı birleştirdim. Ofisimi de kütüphaneye çevirdim. Zonguldak Valiliği, bir yer verebilirse kitaplarımın önemli bölümünü ve hediyeleri oraya bağışlayacağım. Bir tür kütüphane müze kurulacak. Benim kütüphanem de rahatlayacak.

HAYALİM: ARTIK SİYASİ HAYAL KURMAM

Zonguldak’tayken mühendis olmayı istemiştim. Ortaokulda avukat olmak, milletvekiliyken de Meclis Başkanlığı hayalimdi. Tabii benim siyasi bir hayalim yok artık. Bir siyasetçinin gelebileceği en yüksek makama geldim. Ne zaman bilemem ama siyaseti bir gün bırakacağım. Artık benim için önemli olan torunlarıma çocuklarıma daha çok vakit ayırmak. Ben büyük torunumu görmek için Japonya’ya gittim. İstanbul’dayken telefonda sabah "Dede seni çok özledim" derdi, hemen havaalanına gider, iki üç saat görür dönerdim. Bunlar çok büyük mutluluklar.

KEŞKEM: ÇOCUKKEN EZAN OKURDUM

Gazetelerden fotoğrafları keser, üst kattaki odanın duvarlarına yapıştırırdım. Babaannem günah diye kızardı. Ama ben sedirin üzerine çıkar, oradan ezan okuya okuya dolanırdım. Çocukça bir şey. Sonra devam etmedi. Beş ay kuran kursuna gittim. Hocanın uzun bir sopası vardı. En arkada oturan çocuğun kafasına bile pat diye sopayı indirirdi. Hocanın bu davranışı hevesimi kırmış olacak ki, öğrenemedim. Eşim on yıl kadar önce azmetti öğrendi. Keşke ben de öğrenebilseydim.

ŞİİR: NÂZIM’IN MEZARINI ZİYARET EDEMEMİŞTİK

Eşime, çocuklarıma şiir yazdım ama kesinlikle şair değilim. En son Bosna savaşında öldürülen bir çocuğun anısına “Bosnalı Yusuf” diye bir şiir yazdım. Askerdeyken çocuklarımın biri bir, diğeri iki yaşındaydı. Onlara mektuplar yazdım, sakladım. 25 yaşına geldiklerinde verdim. Bizim üniversitede kitaplarımız çok kalındı, bunaltırdı. Yorulduğumda bir Tommiks, Teksas ve şiir kitapları okurdum. Cahit Külebi, Arif Nihat Asya, Yahya Kemal’i çok beğenirim. Nâzım Hikmet’i Milli Eğitim Bakanlığım sonrasında okudum, sevdim. Şartlar insanı hapsediyor bazen. 1979’da Kemal Anadol, KİT Komisyonu başkanıydı, ben de üyesiydim. Heyet olarak Moskova’ya gittik. Programda Lenin’in mozolesini ve Nâzım Hikmet’in mezarını ziyaret vardı. AP’li arkadaşım Artvin milletvekili Mustafa Rona, “Biz bunlara katılamayız” dedi. Ben de “Lenin’in mozolesine gitmeliyiz. Adamlar Ankara’ya gelip Anıtkabir’e gitmese nasıl olur?” dedim. Öyle yaptık, Nâzım’ın mezarına gitmedik. Yıllar sonra ilk kez 21 Haziran’da Moskova’ya gideceğim. Nâzım’ın mezarına ziyareti programa özellikle koydurdum. Kemal Anadol da bizimle gelecek.

UNUTMAM: 12 EYLÜL’DE İYİLİK YAPTILAR

12 Eylül gecesi Yaşar Okuyan telefon edip haber verdi. Eşimle sabaha kadar tedirgin şekilde bekledik. Ertesi gün sokağa çıkma yasağına rağmen Müsteşar Yardımcıları Hasan Celal Güzel ve Saffet Arıkan Bedük, bakanlıktaki özel eşyalarımı alıp eve getirdiler. Hiç unutmam iyiliklerini.

ÖZELLİĞİM: DENGELER KENDİLİĞİNDEN KURULUR

Olduğum gibi hareket ediyorum. Bir şeyi söylememem lazım geldiğini bilirim onu söylemem. Ama şunu söyleyeyim de şöyle bir sonuç alayım diye hesap yapmam. Denge kendiliğinden kurulur zaten. Mayın tasarısının görüşüldüğü son meclis oturumunda sadece iktidar partisi değil muhalefet milletvekilleri de bana teşekkür etti. Bu beni mutlu etti. Bunun nedeni ağabeylik, yaş, deneyim, açık olmak, insanları sevmek. İnsanlara sevgiyle hoşgörüyle yaklaşmaya çalışıyorum.

HAYATIMIN EN’LERİ

- En büyük korkunuz? - Ağır bir hastalık

- En çok neye dokunmaktan hoşlanırsınız? - Torunlarıma

- En nefret ettiğiniz davranış? - Yalancılık

- En sevdiğiniz tatil kenti? - Bartın İnkum

- En sevdiğiniz yemek - Kuru fasulye

- En sevdiğiniz tarihi kişilik? - Fatih Sultan Mehmet

- En sevdiğiniz film? - Yağmur adam (Tom Cruise ve Dustin Hoffman)

- En sevdiğiniz sanatçı? - Barış Manço

- En iyi dostunuz? - Ailem…

- En sevdiğiniz koku?  - Gül kokusu

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 14 HAZİRAN 2009

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.