KAYMAKAMIN HAKKI VAR MIYDI?

...

14 yaşındaki ilkokul öğrencisi bir kızın öldürüldüğü haberi, geçen hafta hemen bütün gazetelerde yer aldı. Bir çocuktu cinayete kurban giden. Buna rağmen haberlerin çoğu, aşk cinayeti kıvamındaydı. Hatta bir gazete olayı cinsel unsurlarla bezemekle yetinmeyip “14 yaşında yasak aşk cinayeti” başlığı atmıştı.

Kız çocuğunun, kanlar içinde yerde yatarken çekilen fotoğraflarını kullanan, ismini ve portre fotoğraflarını açıkça veren gazete ve internet siteleri de vardı. Fakat kimi gazetelerde zanlının ismi kodlanmış; hatta bazıları da yüzünü flulaştırarak basmıştı fotoğrafını! Sanki korunması gereken oymuş gibi.

Okurlarımızdan Deniz Durmaz, cinayet haberlerindeki "aşk cinayeti" ve "gönül ilişkisi" vurgusunu eleştirdi. Durmaz, bu bilgilerin kaynağının Devrek Kaymakamı Hüseyin Öner olduğuna dikkat çekti; "Bir kaymakam, mağduru bin beter mağdur edecek bir iddiayı nasıl kesin bilgiymiş gibi basına açıklar?" diye sordu.

Haklı bir soru. Gerçekten o haberler, Devrek Kaymakamı Öner’in gazetecilere yaptığı, tamamen cinayeti işlediği gerekçesiyle yakalanan Metin Abacı’nın sözlerine dayanan açıklamasından kaynaklanıyor; "Şüpheli ifadesinde Kader ile para karşılığında ilişkiye girdiğini söyledi. Ayrıca başka kişilerle arkadaşlık yapmasını kıskandığı için de öldürdüğünü ifade ediyor. Kader, 4 yıl önce de cinsel istismara uğramış, bunu yapan kişi cezaevinde."

Gerçi Abacı, poliste susma hakkını kullanmış ama bu sözleri bir şekilde söylediğini varsayalım. Ancak soruşturma tamamlanmadan söylediklerinin doğru olduğuna emin olamazsınız. Kaldı ki, o iddialar doğru bile olsa bir kaymakamın, 14 yaşında öldürülmüş bir kızı, "para karşılığı cinsel ilişkiye girmiş" olarak ilan etmeye hakkı var mıdır? Maalesef Kaymakam Öner, bu hak ve yetkiyi kendisinde görmüş olsa gerek! Açıklamasıyla, cinayete kurban giden küçük kızı damgaladı; ailesinin itibarını yerle bir etti. Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmesi de cabası.

Anısı lekelenmemeliydi

Olayın bir de medya boyutu var. Medya, kaymakam söyledi diye o iddiaları aynen yayınlamayıp, yanlışa aracılık etmeyebilirdi. Nitekim bazı gazeteler, kaymakamın sözlerini yayınlamamış, tam tersine "Metin Abacı’nın, küçük çocuklara cinsel tacizini gördüğü ve şikâyet etmesinden korktuğu için Kader’i öldürdüğü" iddiasını sayfalarına taşımıştı. Tabii bu iddia da doğru olamayabilir.

Cinayetin ardından bir gazetenin, Abacı’nın yakınlarıyla konuşarak yine öldürülmüş kıza yönelik suçlamaları aktarması ise üzücüydü. Böylesi yayınlar, cinayete haklılık kazandırma çabası gibi görünüyor maalesef.

Hürriyet’te daha dikkatli davranılmıştı. Haber küçük görülmüş, başlıkta "Önce mesaj sonra kurşun" denilmiş, kanlı ceset fotoğrafı kullanılmamıştı. Ama haberde kaymakamın sözleri ara başlıkla verilirken, küçük kızın ismi, soyadı ve portre fotoğrafı açık olarak kullanılmıştı.

Oysa hem Basın Kanunu, hem de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda 18 yaşından küçük mağdurların açık isimleri ve fotoğraflarının yayınlanmamasını öngörüyor. İşin içine cinsellik, biraz da polisiye heyecan karışınca bu ilkeleri unutmamak lâzım.

Özetlersem, 14 yasındaki bir kız çocuğunu hatası olsa bile kamu görevlisi kaymakam da, medya da korumak ve kollamak zorundaydı. Anısını lekelememe görevi de onlara düşerdi. Hele de ortada doğruluğu şüpheli laflardan başka bir şey yokken.