Karalama korosundan Barolar Birliği'ne damgalama atışları

...

    Siyasi iktidar muhalifleri bir sivil toplum kuruluşunun yönetimine seçildiğinde ya da birileri iktidarın hoşuna gitmeyen konuşmalar yaptığında medyada hemen bir karalama korosu devreye giriyor; FETÖ şüphelisi, PKK’lı, DHKP-C yandaşı, sabıkalı, suç kayıtlı, terör destekçisi gibi damgalar yapıştırılıyor.

   İktidar destekli Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği başkanlığını kaybedince aynı “karalama korosu” yeni başkan ve ekibini karalamaya başladı. Önce Sağkan’ın kazanmasının ardından, Genel Kurul salonunda bazı avukatların “Gündoğdu hep uyandık” marşını söylemesini televizyonlarda ve internette dillerine doladılar. Seçimin ertesi günü de “TBB’ye eşcinsel hayranı başkan” (Yeni Akit), “İslam’ı hedef almıştı” (Yeni Şafak) haberleri yapıldı. 7 Kasım’da Aydınlık’ta yayımlanan “Sağkan’ın sicili: Terörist için taziye mesajı” başlıklı haberin spotu aynen şöyleydi:

    “Sağkan, başkan seçilmesinin ardından adeta HDP’li Selahattin Demirtaş’a gönderme yapan mesajlar verdi. Sağkan’ın, ‘Ülkemizde insan hakları ihlallerinin arttığı, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmadığı’ ifadeleri tepki çekti.”

    Haberde ise Sağkan’ın, “adeta Demirtaş’a gönderme yaptığı” cümleler yoktu. Kimlerin tepki gösterdiği bilgisine de rastlayamadım. Üstelik haberde Sağkan’ın AYM ve AİHM kararlarının uygulanmadığı sözleri “iddia” diye nitelendirilmişti. Halbuki AYM ve AİHM kararlarının uygulanmadığı bir gerçek. Somut örnekler bir yana Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Osman Kavala hakkındaki AİHM kararı uygulanmadığı için ihlal prosedürü başlattığı malum.

    Barolar Birliği yönetimi aleyhindeki haberler serisi dün de Yeni Şafak’ın “TBB yönetiminde terör destekçileri” haberiyle devam etti. Haberin spotu aynen şöyleydi:

    “TBB’nin yeni yönetimine terör örgütlerine yakın isimlerin girmesi dikkat çekti. Başkan Erinç Sağkan’ın ekibindeki Atilla Çelik FETÖ’cülerin avukatı, Turgay Hınız FETÖ destekçisi, Abdülbaki Çelebi ve Ali Bayram PKK gösterilerinde boy göstermiş. Veli Küçük DHKP-C yandaşı, Fedayi Doğruyol ise aynı terör örgütünün avukatı.”

     Sağkan ve ekibindeki hukukçuların, avukatlık yapmaları, adil yargılanma hakkını savunmaları bile suç olarak sunuluyordu. Hatta siyasi faaliyetlerde bulunmaları, protesto gösterilerine katılmaları dahi teröre destek olarak nitelendirilmiş; Barolar Birliği’nin yeni yönetimi “DHKP-C’, FETÖ ve PKK’ya yakın isimler” olarak damgalanmıştı.

    Bu insanlar hakkında bu suçlamalar nedeniyle bir soruşturma dahi yokken onları örgüt üyeliği ile suçlamak gazetecilik ile bağdaşmaz. Zaten Barolar Birliği’nin yeni yönetimiyle ilgili Yeni Şafak’ın haberi de Yeni Akit ve Aydınlık’ın haberleri gibi gazetecilikten çok politik amaçlarla hazırlanmış metinler görünümünde.

  “O isimler sabıkalı çıksa” ne olur?

   Barolar Birliği’nin yeni yönetimiyle ilgili haberler gibi, “O isimler sabıkalı çıktı” haberleri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitinginde kürsüye çıkan iki kişiyi damgalıyordu. Sabah’ın haberinde mitingde konuşanların “sabıkalı” olduğu öne sürülüyordu:

       “Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitinginde ‘mağdur’ diyerek sunup konuşturduğu iki isim sabıkalı çıktı. ‘İşsiz’ denilen C.Y.’nin FETÖ üyesi olmak suçundan, ‘esnaf’ denilen M.T.’nin ise birçok suçtan sicil kaydı olduğu belirlendi.”

    Sabıkalı olduğu belirtilen kişilerin isimleri kodlanmıştı. “Kılıçdaroğlu’nun üniversite mezunu ve işsiz olarak takdim ettiği C.Y.” için “FETÖ/PDY yönelik soruşturmanın şüphelisi olduğu” ve “Silahlı terör örgütü kurma, yönetme ve üye suçundan adli sicil kaydı olduğu” ifade ediliyordu.

   Diğer konuşmacı için de “esnaf olarak sunulan M.T.'nin ise, ‘Kasten yaralama, mala zarar verme, tehdit, hakaret ve evden hırsızlık’ suçlarından adli sicil kaydının olduğu öğrenildi. M.T.'nin babası S.T.'nin terör örgütü PKK/KCK'nin mahalli komitesinde yer aldığı öğrenildi” deniliyordu. Hemen aynı içerikteki haberler, Takvim, SüperHaber ve A Haber’de de yayımlandı. İktidar yanlısı birçok medya sitesi de o haberleri kopyalayıp kullandı.

     Suçları geçinemediklerini söylemek mi?

   Haberde suçlanan ve Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitinginde konuşan iki kişinin açık adlarının yazılmaması yanlış. Bu kişiler, binlerce insanın önünde yaptıkları konuşmaları televizyonlardan canlı yayımlanmış, internette ve gazetelerde isimleriyle birlikte fotoğrafları da kullanılmıştı.

    Bu kadar alenileşmiş isimleri kodlayarak yazmanın gerekçesi olsa olsa hedef alınan kişilerin itiraz etmelerine engel olmak olabilir. Zaten haberin asıl hedefi de bu iki kişi değil, CHP. Haber asıl olarak CHP’nin sabıkalı iki kişiyi miting alanında kürsüye çıkarıp konuşturduğu mesajını veriyor ve bu kişilerin söylediklerini değersizleştirmeye çalışıyor.

   Oysa haberde suçlanan esnaf Mesut Tur, “çok zor koşullarda ekmek parasını kazanmaya çalıştığını belirterek “1,5 yaşındaki kızım bu aralar beni gerçekten çok zorluyor. Mamasını alamıyorum, bezini alamıyorum” diye yakınmıştı.

   Haberde suçlanan ikinci kişi olan “iki üniversite mezunu olmasına rağmen atanamayan öğretmen” olan Cennet Yünlü de “Artık içimizdeki çığlığı duyurmaya geldik. Bizim umudumuz yarı yolda kaldı. Çok şey istemedik. Kemal amcama geldim, başka yer bulamadım” demişti.

   Mesut Tur ile Cennet Yünlü’nün geçinemediklerini söylemelerinin “sabıkalı” olup olmamaları ile ne ilgisi var? Adli sicil kayıtları olan ya da şüpheli olanlar, geçinemiyor olamazlar mı? Geçinememekten, yaşam koşullarının zorluğundan, ekonomik sorunlarından bahsedemezler mi?

     Elbette her insanın ekonomik zorluklardan yakınma hakkı vardır. Ama Sabah’ın haberinde “Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitinginde ‘mağdur’ diyerek sunup konuşturduğu iki isim sabıkalı çıktı” denilmesi, sanki bu kişilerin böyle konuşma hakları olamazmış, söylediklerinin de değeri yokmuş gibi bir hüküm içeriyordu. Kaldı ki, bu kişilerin ne söylediği de okura aktarılmıyordu.

  Sabıka, masumiyet karinesi ve suçların şahsiliği

  Haberin gazetecilik açısından başka bir eksiği de Mesut Tur ve Cennet Yünlü adlı bu kişileri suçlu ilan ederken kaynak göstermemesi, sadece “belirlendi”, “tespit edildi”, “kaydedildi”, “öğrenildi” gibi soyut ifadeler kullanılmış olması. Kim tespit etti, kim kaydetti, belli değil…

     Daha önemlisi her iki kişiyle ilgili adli sicil kayıtlarının içeriği ile ilgili açık bilgi verilmiyor.

Bu suçlamalar nerede ne zaman olmuş? Bu suçlamalardan dolayı beraat mi etmişler, mahkum mu olmuşlar? Bu soruların yanıtları da yok haberde. 

    Ayrıca bir kişinin “şüpheli” olması suçlu olduğu anlamına gelmez. Hukuktaki “masumiyet karinesi” ilkesi gazeteciler tarafından da uygulanmak zorundadır. Bu haberde ise şüpheli olmak suçlu olmakla eşdeğer tutulmakla kalmamış, söz konusu soruşturma ne zaman yazılmış, sonuçlanmış mı, sonuçlanmamış mı, o konuda da bilgi verilmemiş.

    Bu haberin en utanılası tarafı da Mesut Tur’un babasının 1993 yılında Mersin’deki bir PKK/KCK soruşturmasıyla ilgili olarak yakalandığının vurgulanmış olması. Bu haberi yazan ve yayımlayanların “masumiyet karinesi”ni geçtim, “suçların şahsiliği” ilkesinden de haberleri yokmuş ya da habersizmiş gibi davranıyorlar.

   Babasının bir dava nedeniyle yakalanıp gözaltına alınması, mitingde konuşan esnaf Mesut Tur’un da suçlu olması anlamına mı gelir? Bu haber bunu söylüyor; üstelik de 1993’deki bir yakalamanın sonucunun ne olduğunu baba S.T.’nin soruşturma sonucunda aklandı mı, mahkum mu oldu bilgisine yer vermeden yapıyor bunu…

    Gazetecilik adına yapılması üzücü

   İktidarı desteklemedikleri, muhalif oldukları ya da iktidarın hoşuna gitmeyecek sözleri söyledikleri için insanları türlü suçlarla damgalamanın üzücü yanı bunların gazetecilik adına, gazetecilik kılıfı altında yapılıyor olması.

   Gazeteci hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmayan kişileri örgüt üyesi, terör destekçisi vs diye damgalamaz, dayanaksız yere suçlamaz. Gazeteci, kendisini polisin, savcının, hakimin yerine koyup hüküm vermez. Hele de sırf yeni bir göreve seçildikleri ya da muhalefet partisinin mitinginde konuştukları için yıpratmak amacıyla yayın yapmaz.

   İnsanları ve söylediklerini değersizleştirmek için peşin hükümlü, kasıtlı, dayanaksız ve hukuksuz haberler yazılarak gazetecilik ilkeleri ayaklar altına alınmış oluyor. Gazetecilik, iktidara yaranma ve iktidar çıkarlarını koruma çabasına gazetecilik buna feda ediliyor…

Faruk BİLDİRİCİ / 12 Aralık 2021