KANADALILAŞAN TÜRKÜN VİCDAN AZABINA ÖVGÜ

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 75

KANADALILAŞAN TÜRKÜN VİCDAN AZABINA ÖVGÜ

"Korsan kitap" ile ilgili en kötü anımı, İstanbul kitap fuarında yaşadım. 1998 yılıydı, yeni çıkan "Maskeli Leydi" adlı kitabımı imzalıyordum.

Orta yaşlı bir kadın yaklaştı standa. Beni görünce sevindi, uzak bir semtten sırf kitabı imzalatmak için geldiğini söyledi. Önceden satın aldığı kitabı uzattı.

Elindeki kitabı görünce irkildim. "Maskeli Leydi" nin korsan baskısıydı. Bir daha dikkatlice baktım. Başörtülü bir ev kadınıydı karşımdaki. Sürekli kitap okuru, olmadığı belliydi.

Bir şey demeden, kötü baskılı kitabın kapağını açtım, imzaladım. Yine de geri verirken dayanamadım, incitmemeye çalışarak uyardım:

- Yalnız elinizdeki kitap korsan baskı...

- O ne demek?

Bakışları masumdu. "Korsan kitap" basanların hırsızlık yaptığını anlattım. Üzüldü kadın. "Bilseydim almazdım, iskelede tezgâha koymuş satıyorlardı ben de aldım."

"Ortak bir dil oluşturduk, anlaştık" diye sevindim. Tokalaşıp vedalaşırken önümde duran kitap ayraçlarından birini eline tutuşturdum.

Az sonra kadın geri döndü, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. "Siz bana ucuz kadın dediniz." Ayrılırken verdiğim ayracı uzatıyordu bir yandan da.

Kadının ağlamasının nedeni o ayraçtaki yazılardı. Korsanlığı eleştiren ayraç, Nezih Danyal’ın çizdiği, "Ucuzlama" başlıklı bir karikatür bandıydı. Birinci karede, genç kadın arkadaşına elindeki kitapları gösteriyordu. "Bak bu kitabı sokaktan aldım, korsan, çok ucuuuz." Kadın, ikinci karede bu kez elinde kaset ve cd’ler tutuyordu. "Bu kasetleri, cd’leri kaldırımdan aldım, çook ucuz!" Üçüncü karede ise soruyordu: "Nasılım ama?" Dördüncü karede arkadaşı ayağa fırlıyordu:

- Çook ucuuuz!

Karikatüre hızla göz attıktan sonra kadına döndüm. "Ama az önce siz korsan kitabı savunmadınız ki, yanlışlıkla aldığınızı söylediniz. Savunmadınız. Size hakaret etmek istemedim." Ağlayan kadını ikna edebilmem epey zaman aldı. Sonunda gözyaşları dindi, yeniden vedalaşıp gitti.

İçime oturdu doğrusu. Okur ile arama ’korsan’ girmişti! Durumu ağırlaştırmamak için soyulmanın tadını çıkarmalıydım! Öyle yaptım, o günden itibaren önüme sürülen korsan kitapları itirazsız imzaladım.

Dört yıl önce kitap fuarında ne kadar üzüldüysem, geçen gün Kanada’dan aldığım elektronik mesajla da tersine bir o kadar sevindim. Toronto’da oturan Mahir Aydın adlı bir Türkten geliyordu mesaj:

"20 seneyi aşkın Kanada’dayım. Hafta sonu Türkiye’den bir arkadaşım ziyaretime geldi ve Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi kitabınızı hediye etti.

Birkaç sayfasına göz attıktan sonra konunun çok ilginç olduğunu, fakat baskısının bozukluğunu belirttim. Arkadaşım kitabın muhtemelen orijinal olmadığını, Türkiye’de kitapların da kopyasının yapılıp ucuz fiyattan satıldığını söyledi.

Beynimden vurulmuşa döndüm. Müzik kasetlerinin sahte kopyalarının yapılıp satıldığını biliyordum ancak büyük emeklerle hazırlanmış kitapların kopyalanmasına inanamadım.

Kitabı iki gecede okudum ve çok beğendim. Bilgi hırsızlığı ile kopyalanmış bu kitabı tutabilmem için mutlaka ücretini ödemem lazım. Lütfen bedelini bildirin ve dolar olarak postayla göndereyim ve vicdan azabından kurtulayım."

Biri benimle dalga mı geçiyor diye düşünmeden edemedim. Tekrar tekrar okudum metni. Korsan kitabı elinde tuttuğu içini "vicdan azabı" çeken bir Türk ile karşılaşmak mutluluğunu bana tattırmanın bedelinin o kitabın satış bedelinden daha büyük olduğunu yazdım. "Korsan kitap" kavramını tanımayan bu insana teşekkürler ettim.

Karşılığında gelen mesaj yine övgüler, yine teşekkürlerle doluydu. Ama ekliyordu; "Madem bedelini bildirmiyorsunuz. O zaman ben Kızılay’a 50 milyon lira bağışlayacağım."

Ve aradan bir hafta kadar geçtikten sonra postadan, Kızılay’a yaptığı bağışın makbuzu çıktı. Sözde kalmamış, bağışta bulunmuştu.

Mahir Aydın, "korsan" kitabın bedelini bana ödemek için çırpınmıştı. Ben de ona "verdiği bu medeniyet dersi" için bedel ödemeliydim. Bu yazıyla ben de ona vicdanımı gönderiyorum, umarım kabul eder...

Faruk Bildirici / Tempo / 9-15 Mayıs 2002