IŞIL KARAKAŞ

...

Prof. Dr. Işıl Karakaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne seçilen ilk Türk kadın yargıç. Üç yıldır görev yaptığı mahkemede Rus yargıçtan sonra en çok işi olan yargıç. Çünkü Türkiye’den başvurular azalmıyor, tersine sürekli artıyor. Dosyaları azaltmak için en büyük umudu AİHM’de yeni oluşturulan tek hâkimli inceleme mekanizmasında.

AİHM: ŞİMDİ MUTFAKTAYIM, GERÇEKTEN ZORMUŞ

Ben İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Ailem de İstanbullu. Tabii hiçbir yer İstanbul ile mukayese edilemez. Fakat Strasbourg’da yaşamın kolaylığı günlük hayatınızda büyük avantajlar sağlıyor. Bu bürokratik şehirde her şey son derece düzenli. Beş dakika sürüyor kaldığım ev ile mahkemenin arası. Giderken ailemden ve eşimden, buradan uzak kalacak olmak beni düşündürmüştü. Artık alıştım, 1 Mayıs’ta üç yıl olacak. Neredeyse ev diye orayı kabul edeceğim. Orada çok iyi dostlar edindim. Asıl eşim (Prof. Dr. Eser Karakaş) zor durumda. O her hafta salı veya çarşamba günleri geliyor; hafta sonları İstanbul’a dönüyor. Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki idari görevlerini bıraktı. Ben yazları Türkiye’ye geliyorum. İyi ki, 1.5 aylık adli tatilimiz var. Yoksa bu işin altından kalkmamız mümkün değil. Çok dava olan ülkenin hâkiminin işi çok oluyor. Dolayısıyla Rus hâkim ve benim işimiz çok. 35 kişilik Türk hukukçu ekibiyle çalışıyoruz. Onlar dosyaları hazırlar ama milli hâkim, ülkesinin her davasına girmek zorunda. Akşamları saat yediden önce çıktığım görülmemiştir. Maddi olarak iyi elbette ama öncelikli olan maddi durum değil, şerefli bir görev bu. Avrupa’da insan haklarını koruyorsunuz bir defa. Alanım da bu. Ben uluslararası hukuk profesörüyüm, hem AB hukuku, hem de insan hakları hukuku uzmanlık alanım. Tabii teorik olarak bilmek çok farklı. Şimdi mutfaktayım, gerçekten zormuş. Tecrübeli hâkimler, bu süreci çabuk atlattığımı söylüyorlar. Rıza Türmen on yıl görev yapmıştı. Başlarken bana tecrübelerini anlattı, yol gösterici oldu. Altı yıl için seçilmiştim ama Haziran 2010’da yürürlüğe giren 14. Protokolle hâkimlerin süresi dokuz yıla çıkarıldı. 1 Mayıs 2017’de bitecek sürem.

SEÇİM KULİSİ: İŞKENCE İZLERİ EKSPERİ OLDUM

Hükümet, AİHM için gönderdiği ikinci liste de geri çevrilince yeni bir arayışa girdi. Ben de hükümet çevrelerine "Ben bu işi iyi biliyorum neden ben aday olmayayım" dedim. Eser Bey de karısı için kulis yapıyor herhalde. O da gidip TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’a söylemiş. Çünkü kadın aday bulmakta problem yaşıyorlardı. Türkiye’de maalesef iki dil bilen ve hukukçu olan çok fazla kadın yok. Ben de o sırada Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde dekan yardımcısı ve Avrupa Araştırma Merkezi Müdürü idim. Yıllarca Galatasaray ve Bahçeşehir üniversitelerinde Avrupa Birliği ve insan hakları hukuku dersi verdim. Mütevazı olamayacağım, demek niteliklerim uygunmuş, Avrupa Konseyi’nde mülakat yapan komisyon üç aday arasından beni tavsiye etti. 178 üyenin 136’sının oyunu alarak seçildim. İnsan hakları hâkimi olarak insanın ruhunu sızlatacak olaylarla karşılaşıyoruz. Dosyalarda işkence veya kötü muamelenin izleri en ince detaylarına kadar yer alıyor. Artık o alanlarda medikal eksper oldum diyebilirim. İnsanı rahatsız edecek, gece uykusuna girebilecek konularla baş etmeye çalışıyorsunuz. Şimdi özellikle işkence ve kötü muamelelerde tazminat miktarlarını yükselttik. Türkiye’nin aleyhine karar verirken elbette üzülüyorum ama verdiğimiz kararların iyi bir sonucu oluyor, Türkiye hukukunu sözleşmeye uyduruyor, yasalarını değiştiriyor ama uygulamada öncelikle zihniyet değişimi şart.

TÜRKİYE DOSYALARI: BAŞVURULARDA YİNE YÜKSELME VAR

Türkiye’den gelen dosya sayısı şu anda toplam 19 bine yakın. Bu yıl 6500 dosya geldi, bir önceki yıl 4500’dü. Başvurular sürekli artıyor; yüzde 30’luk bir yükselme var. AİHM’in yapısı bu kadar çok başvuruya cevap vermeye uygun değil. Bizde de yargı süresi uzuyor, AİHM kendisi sözleşmeyi ihlal eder hale geliyor. Fakat 2010’da yürürlüğe giren 14. protokolde yeni mekanizmalar kuruldu. Artık bir hâkim ve bir hukukçu, temelsiz dediğimiz veya şartları yerine getirmeyen başvuruları ayıklayacak. Türkiye’den gelen başvuruların yüzde 40’ı böyle elenmeye müsait. Ancak yüzde 60’ı yedi hâkimli dairenin karar vermesi gereken başvurular. Rusya birinci ama orada bu oran tam tersi. Türkiye’den gelen davaların en az yüzde 40’u, yargılama veya tutukluluk sürelerinin uzunluğundan. Yargıtay’ın tutukluluk süresini on yıl olarak kabul etmesi bence yanlış bir yorum. AİHM kararlarında hep makul süre denir. Mahkemenin bugüne kadar dört yılı bile uygun bulduğu karar yok. Devam eden davalardaki tutukluluk süreleri bakımından içtihatlarımız ortada. Mutlaka tutuklu yargılamak zorunda değilsiniz. Son çaredir tutuklamak. Kaçma şüphesi de tutuklama gerekçesi olamaz. Devlet sanığı kaçırtmayacak. Delillerin karartılması için de mahkemenin sağlam gerekçeler sunması lazım. Türkiye’yi mahkûm ettiğimiz yüzlerce kararın gerekçesi şu; "Hâkimler, kalıplaşmış cümlelerle tutukluluğun devamına karar veriyorlar. Çoğu zaman ’tutukluluğun devamına’ deyip geçiyorlar. Gerekçe göstermiyorlar."

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ: TÜRKİYE EN ÇOK MAHKÛM OLAN ÜLKE

AİHM kararlarında gazetecilere verilen hürriyeti bağlayıcı cezalar, her zaman mahkûm olmuştur. AİHM "Basın kamunun bekçi köpeğidir" der zira toplumun her konuda, her yönde bilgilenmesi gerekir. Türkiye, basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili başvurularda şampiyon. AİHM’de, en fazla ifade özgürlüğü ihlalinden mahkûm olan ülke Türkiye. 175 davada mahkûm olmuş bugüne kadar. Hemen arkamızdan gelen Avusturya’nın 32, Fransa’nın 16 mahkûmiyeti var. Karşılaştırırsak 175 az bir sayı değil. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Türkiye’de basının ABD’den daha özgür olduğu"nu neye dayanarak söylüyor? Siz içinde yer aldığınız sisteme bakın, Avrupa’dasınız! 301 gibi bir madde yerinde durdukça Türkiye’de ifade özgürlüğü sorunları devam eder. Niçin kendimizi ihlalde birinci durumdaki Rusya ile kıyaslıyoruz? İspanya ile kıyaslayalım. İspanya demokrasiye 1977’de geçti ama bugün AİHM’de en az mahkûm olan, hakkında en az başvuruda bulunulan ülkelerden biri.

SİYASETLE İLGİLENMEDİM: LİBERAL DEMOKRATIM

Nişantaşı’nda, Nilüfer hatun ilkokulunda okudum. Galatasaray Lisesi’nden 78’de mezun oldum. Önce Marmara Üniversitesi işletme bölümüne girmiştim. Hiç sevmedim, orayı bırakıp tekrar üniversite sınavına girdim. Siyasal’ı kazanınca sevindim, hakikaten diplomasiyi de istiyordum. O yılların ortamında kolejli cici kızlar grubu idik kimsenin karışmadığı, dersimize girip çıkıp evimize gidiyorduk. Sonra zaten 12 Eylül oldu, kimse siyaset yapamadı. Gençliğimde siyasetle ilgilenmedim. Dünya görüşüm için liberal demokrat diyebilirim. Eskiden beri böyleydi aslında. Ne aşırı sol hareketlere, ne de sağ hareketlere ilgi duydum. Hep demokrat, insan haklarından, özgürlüklerden yana oldum. Şiddete karşıydım. Sol ideolojinin insan hakları yaklaşımı bana uygun gelen bir görüş değildi. Abant toplantılarına da tamamen akademik bir bakış açısıyla katıldım. Orada Gülen hareketine mensup kişiler, liberal görüşteki insanlarla birlikte toplantı düzenliyorlar. Bir öğretim üyesi görüşlerini açıklamak için uygun bir toplantı varsa katılır, niye katılmasın?

İKİ ÜNİVERSİTE: ASİSTANKEN HEM ÖĞRENCİ HEM ANNEYDİM

Üniversitede öğrenciyken evlendim. Ben SBF’de öğrenciyken Eser Karakaş da İktisat Fakültesinde asistandı. 82’nin sonunda evlendiğimde dördüncü sınıftaydım. Sonra İngilizce öğrenmek için bir yıl Boğaziçi’ne, Yabancı Diller Okuluna gittim. O sırada Siyasal’da asistanlık kadrosu açıldı, oraya asistan olarak girdim. Hukuk fakültesini okumamı Prof. Dr. Duygun Yarsuvat’a borçluyum. O da Galatasaraylıdır. Ben devletler hukukuna girmiştim. Bana "Böyle olmaz. Sen bir de hukuk fakültesini oku" dedi. Hukuk’ta öğrenciyken, hem asistan, hem evli, hem de anneydim. 86’da kızım oldu. Rahmetli Sulhi Dönmezer’in ceza sınavına girmiştim, hamileydim o zaman. Arkalarda oturuyordum, herkesin yerini değiştirirken "Sen otur hamilesin kopya falan yapmazsın" demişti. Hukuk okumakla çok iyi karar vermişim. Gerçekten hukuk eğitiminin çok faydasını gördüm. Siyasal da bana hukuka çok katı bakmamayı öğretti. Bursla master yapmak için bir yıl Fransa’ya giderken kızım bir yaşındaydı onu da götürdük. Biraz zorlandık ama üstesinden geldik. Aile soyadımız Ergüvenç’tir. Fakültelerden de Karakaş diye mezun oldum. Makalelerim, kitaplarım hep Karakaş imzalı. O zaman iki soyadını birden kullanma imkânı yoktu.

TÜRBAN: ŞİMDİ DE BAŞI AÇIK BİR KIZ BASKIDAN YAKINABİLİR

Şu anda üniversitelerde fiili bir durum oluştu, türbanlı öğrenciler giriyorlar. Türkiye yeni hukuki düzenleme yaparsa birisi başvuru yapıp kendisinin mağdur olduğunu iddia ederse AİHM yeniden karar verir. Bir kere karar verdik bu bitmiştir diye bir şey yok. Mesela mahkememiz, Fransa’da liselerde türban yasağını aykırı bulmadı. Ben de tamamen katılıyorum. Öğretmen de türban takamaz. Kamu görevlilerinin takması yasağı da aykırılık oluşturmaz. Mahkememiz, din ile ilgili meselelerde devletin tarafsız olmasını ister. Devlet aparatındaki kişilerin nötr olması gerekir. İsviçre’de bir yuva öğretmeninin başını bağlamasının yasaklanmasını mahkeme uygun bulmuştur. Türkiye’den gelen türbanla ilgili başvurular Leyla Şahin kararı doğrultusunda geri çevrilir. Bugünden sonra ne gelebilir? Başı açık bir kız "Türban takanlar benim üzerimde baskı oluşturuyor" deyip davası bize kadar gelirse o zaman AİHM tekrar bakar.

STRASBOURG SONRASI: DERS ANLATMAKTAN BIKTIM

Çok sevip saydığım hocalarım vardır. Duygun Yarsuvat ve Erdoğan Teziç, her ikisi de değerli hocalarım. Doktorada İstanbul Hukuk’ta tez danışmanım Erdoğan hocadır. Müthiş ders anlatır, öğrenciyi yakalardı. Ben de o kadar güzel ders anlatabilmek isterdim ama yapamamışımdır herhalde. Ben biraz ukalaydım belki ama başarılı bir öğretim üyesi olduğuma inanıyorum. AİHM’e seçilince 99’dan beri çalıştığım Galatasaray Üniversitesi’nden ayrıldım. Profesörlük kadrosunu saklı tutmak istemedim. Onları da rahat bıraktım kendimi de. Dönünce ne yapacağım konusunda net bir fikrim yok. Ama öğretim üyeliği yapmak istemiyorum doğrusu. Ders anlatmaktan bıkmışım herhalde. Bu kadar pratiğin içine girdikten sonra teoriye dönmek zor geliyor. Strasbourg’daki hukukçu arkadaşlardan bir ekip kurduk. Bir grup çalışması olarak hâkimlerimize, avukatlarımıza yardımcı olması için bir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkeme içtihadı kitabı hazırlamaya başlıyoruz. İnşallah 1.5 yıl içinde bitireceğiz, sonra da o kitabı sürekli güncellemek gerekecek.

REFERANDUM: ANAYASA MAHKEMESİ İLK SINAVINI VERECEK

12 Eylül anayasasına tabii ki hayır oyu vermiştik. Bir liberal demokrat olarak ne oy verebilirim? Askeri darbelere karşıyım elbette, ne moderni ne post-moderni. Son referandumda burada olmadığım için oy kullanamadım. Malum yurt dışındaki Türkler henüz oy kullanamıyor. Ama anayasa değişikliğini yararlı buluyorum. Yargı ile ilgili düzenlemelerin nasıl çalışacağını zaman gösterir. İstinaf mahkemelerinin kurulması çok iyi. Yargıtay’da yeni daireler kurulması da yararlı. Yargıtay’daki süre uzunluğu problemini çözebilir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ise, Almanya ve İspanya’daki gibi işlerse Türk hukuk düzenine büyük katkı sağlar. Bakın İspanya’nın nüfusu 40 milyon dolayında ama oradan AİHM’e gelen dosya sayısı yılda 30-40’ı geçmiyor. Türkiye’de bizim içtihatlarımız uygulanmazsa yolu uzatmaktan başka bir işe yaramaz. AİHM bu yol etkili değil, işe yaramıyor derse o zaman iskambil kâğıdından kule gibi yıkılır. Örneğin Anayasa Mahkemesi tutukluluk süresi ile ilgili bir başvuru önüne geldiği zaman nasıl karar verecek? AİHM içtihatlarını mı izleyecek yoksa Yargıtay 9.Daire’nin yorumunu mu?

GEZMEYE MERAKLIYIM: POLİSİYE VE BİLİM KURGU OKURUM

Devamlı ders çalışmaktan spor müzik olamadı hayatımda. Ama gezmeye çok meraklıydım. Eşimle bütün Avrupa’yı gezdik. Fransa, Belçika ve İngiltere’ye üniversite birinci sınıftayken gittim. Her yerde arkadaşlarım vardı. Çok çalıştığım için dinlenmek için değişik yerlere giderim. Kızım orada olduğu için de sık sık ABD’ye gidiyorum. Tatilde bir şey yapmam, sadece polisiye ve bilim kurgu roman okurum. Polisiyeleri çok severim. Agatha Cristie’nin bütün kitaplarını ilkokuldan beri okumuşumdur. Şimdi Türk polisiyeleri de okuyorum. Bilim kurguda ise favorim Ursula Le Guin ve Robert Jordan’dır.

SİNEMAYI SEVERİM: FRANSIZ FİLMLERİNİN ESKİ TADI YOK

Sinemayı çok severim. Tabii şimdi Strasbourg’da hem Avrupa hem Amerikan sinemasını izlerim. Fakat Fransız filmlerinin eski tadı yok. Orada da bir aksiyon ve kötü komedi merakı var. Türk filmlerini son dönemde çok başarılı buluyorum. Özellikle yönetmen Reha Erdem’i çok beğeniyorum. Fransız yönetmenlerden Alain Resnais’i severim. Woody Allen’in eski filmlerini de çok severim ama yeni filmlerini de çok başarılı buluyorum. Match Point’e bayıldım. Sinemaya gitmeye çalışırım, gidemezsem DVD alıp evde izlerim.

CAN YOLDAŞIM: KÖPEĞİM MİLOU HAYATIMA RENK KATTI

Köpeğim Milou, benim can yoldaşım. Adını Tenten’in köpeğinden aldık, zaten onun gibi Fox Terrier. Onu kızımız için Paris’ten almıştık. Kızımız liseyi bitirince Amerika’ya gitti, köpek bize kaldı. Burada bizimle yaşadı, sonra Strasbourg’a götürdük. 10 yaşında şimdi. Evdeki yardımcı "Siz yorgun geliyorsunuz ben köpeği gezdireyim" diyor. "Sakın gezdirme" diyorum. Ben onunla parkta dolaşıp hava alıyorum. Çalıştığımız ortamlar hep kapalı. Milou’yu gezdirmek müthiş rahatlatıyor beni. Milou hayatıma renk kattı, her yere bizimle gelir, Avrupa’da gezmediği yer kalmadı! Eser’in de benim de hayatımızın en önemli parçası. Onu çocuk gibi özlüyorum. Mutlaka bavula onun için bir oyuncak koyuyorum. Gidince bekliyor çünkü.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 13 MART 2011

, Prof. Dr. Eser