İş insanlarını tanıtım söyleşileri gazetecilik mi?

...

“Yeni fırsatlar doğacak” başlıklı söyleşide Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bekir Okan, iş yaşamını, salgın dönemini nasıl fırsata çevirmeye çalıştığını anlatıyordu.

Bu söyleşinin, 12 Ekim’de Hürriyet’in ekonomi sayfasında yayımlanmasının ardından Okan Üniversitesi’nden kısa süre önce atılan Prof. Dr. Levent Sevgi’den bir e-posta aldım. Bekir Okan söyleşisini eleştiriyordu:

“Size yazmaktaki amacım birkaç gün önce Hürriyet’te röportaj süsü altında çıkan bir reklam.

Ekte onu da iletiyorum. Belki bu konuda yazmak istersiniz medya ombudsmanı olarak.

Bir üniversitenin bilimsel araştırmaları, geliştirmeleri ve toplumsal sorumluluklarıyla manşetlere çıkması gerekirken böyle reklamlarla basında yer alması okuyucuyu kandırmak olmuyor mu sizce?

Okan Üniversitesi sadece ücretsiz izine çıkardığı akademisyenlerin maaşlarını gasp ederek 6 ayda 1 milyon liradan fazla parayı cebe atmış durumda. Reklam’da dedikleri gibi ‘Krizden fırsat yaratmış olmuyorlar mı?”

Prof.Dr. Levent Sevgi, pandemi nedeniyle 162 akademisyenle birlikte ücretsiz izne çıkarılmış. “Üniversiteler bilimsel özerkliğe sahip ve kamusal hizmet veren kuruluşlar olduğu için akademisyenler ücretsiz izne çıkarılamaz” diye sosyal medya paylaşımlarında bulunduğu için üniversiteden atılmış. Hem ücretsiz izne çıkarılması hem de işten atılmasıyla ilgili iki ayrı dava açmış, yargılama devam ediyormuş.

Okan Üniversitesi ise Prof. Dr. Sevgi’nin açtığı davada 1 Mayıs-17 Temmuz aralığında idari ve akademik 193 personelin ücretsiz izne çıkarılmasının yasalara uygun olduğunu savunmuş. Ücretsiz izne çıkarma uygulamasının “hemen tüm vakıf üniversitelerinde de uygulandığını” vurgulamış. Prof.Dr. Sevgi için de “Hocamız konuyu her bir mecraya taşımasına rağmen hiçbir sonuç alamadı, muhtemelen bu yolla da ayrı bir şöhret kazanmaya çalışıyor” suçlamasında bulunmuş.

Eleştirel soru sorulmaması eksik ve yanlış

Sevgi’nin e-postada yazdıklarını inceledim. Okan Üniversitesi’ndeki ücretsiz izne çıkarmalara ve Sevgi’nin bu uygulamaya karşı verdiği mücadeleye ilişkin çok sayıda habere rastladım. İşten çıkarılması da çeşitli medya kuruluşlarında haber olmuş.

Bir gazetecinin, bir üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı ile söyleşi yapmadan önce kısa bir tarama yapması ve o üniversite ile ilgili olumlu-olumsuz verileri toplaması, sonra da söyleşi sırasında bu konulara yanıt araması beklenir. Bir söyleşide konuşulan kişinin sadece olumlu ve başarılı yanlarına yönelik sorular sorulmaz; yanlışlıklar, eleştiriler de sorulup yanıtlar alınarak o kişi nesnel biçimde okurlara/izleyicilere tanıtılır, onunla ilgili bilgiler aktarılır.

Bekir Okan ile söyleşide de üniversitenin 162 akademisyen ve 31 idari personeli ücretsiz izne çıkarmasının, buna itiraz eden bir akademisyenin işten çıkarılmasının sorulması gerekirdi. Oysa söyleşi sırasında pandemi döneminde yaşanan bu tartışmalı duruma hiç değinilmediği gibi, en ufak bir eleştirel yaklaşım sergilenmemiş.

Söyleşi diyorum ama metinde sadece üç soruya yer veriliyor; “Üretmeye, yenilik peşinde koşmaya da devam ediyorsunuz”, “Pandemi size ne öğretti?” ve “Yurtdışı yatırımı ne oldu”. Görüldüğü gibi bu sorular, Bekir Okan’ı sorgulamaya değil, onun kendisini ve çalışmalarını daha iyi anlatmasını sağlamaya yönelik.

Böyle olunca da ne yazık ki, Bekir Okan söyleşisi bir gazetecilik ürününden çok bir tanıtım ve halkla ilişkiler metni haline dönüşmüş.

Hürriyet yalnız değil bu söyleşilerde

Ancak Hürriyet’e haksızlık yapmamak gerek. İş insanlarıyla tanıtıma yönelik söyleşiler yapılması, medyadaki holdingleşme ve sadece yayıncılık faaliyeti yürüten patronların medyadan çekilmesiyle başlayan, son yıllarda da iyiden iyiye yoğunlaşan bir uygulama.

Türkiye basınında ekonomi sayfası haberciliğini, 1963 yılında Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi yarım sayfa olarak başlatmıştı.1970’lere gelindiğinde artık günlük gazetelerin çoğu ekonomi haberlerine tam sayfa ayırıyordu. Ekonomi sayfalarında dönüşümü Günaydın gazetesi gerçekleştirdi; çarşı-pazar, enflasyon, maaş artışları, zamlar, kiralar gibi ekonomi konularına birden fazla sayfa ayırarak dikkatleri ekonomi haberlerine çekti.

24 Ocak kararlarının ardından ekonomi sayfalarında para piyasaları, borsa ve finans haberleri ağırlık kazandı. 12 Eylül askeri dönemi boyunca da böyle sürdü ama 1983 sonrasında ekonomi haberciliğinde atılımı yine Günaydın gazetesi gerçekleştirdi. Dört sayfalık ekonomi bölümünü yöneten Necati Doğru, ekonomi servislerinin kurulmasına ve “kitlesel ekonomi haberciliğinin” medyada yayılmasına öncülük etti. (*)

Ekonomi haberlerini geniş kitleler tarafından anlaşılır hale getiren bu yaklaşım 1990’larda basının sahiplik yapısının değişmesi ve “medya”ya dönüşmesiyle birlikte terkedildi. Geniş kitlelere yönelik ekonomi haberciliği ile ekonomi yönetiminin sorgulandığı haberler yerini borsa, finansman, iş çevreleri ve ekonomi yönetiminin kararlarına ilişkin haberlere bıraktı.

AKP iktidarıyla birlikte eleştirel haberler tamamen unutuldu. Ekonomi sayfaları, iş dünyasının tanıtımları ve ekonomi yönetimine güzellemelerle kaplandı. İş insanlarıyla yapılan tanıtım söyleşileri yaygın medyanın ekonomi sayfalarının günlük unsuru haline geldi.

Tanıtım söyleşisi örnekleri

Bekir Okan ile 12 Ekim’de Hürriyet’te yapılan tanıtım söyleşisi de böyle sıradan bir uygulama. Dün bu yazıyı yazarken gazeteleri taradım.

Akşam, Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazetelerinde ekonomi sayfalarında Limak’ın patronu Nihat Özdemir’in Rusya’daki yatırımlarını anlatan söyleşi ve haberlerini gördüm. Özdemir, bu dört gazeteden ekonomi yazar ve yöneticilerini Sibirya’ya geziye götürmüş, orada konuşmuştu.

Limak söyleşileri son zamanlarda medyada sık görünüyor. Limak Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ile yapılan bir tanıtım söyleşisi de 27 Eylül’de Cumhuriyet gazetesinin ekonomi sayfasında yayımlanmıştı.

Sabah gazetesinde “Türkiye ‘göz’de üretim üssü olabilir” başlığıyla Atasun optik CEO’su Nihat Aydın ile söyleşi, Hürriyet gazetesinde “BES’te katılımcı rekoru kırıldı” başlığıyla Garanti BBVA Emeklilik Genel Müdürü Burak Ali Göçer ile söyleşi, Türkiye gazetesinde “Kasko ile endişeleri ortadan kaldırıyoruz” başlığıyla Ray Sigorta Genel Müdürü Koray Erdoğan ile söyleşi yer alıyordu.

Bu söyleşiler de gazetecilik faaliyetinden çok iş insanlarının tanıtıma yönelik metinlerdi.

Güzellemeciliğin adı gazetecilik olamaz

Bu tür “ekonomi haberciliği” anlayışı internet siteleri ve televizyonlarda da bütün hızıyla sürüyor. Siyasi iktidarın yaygın medyanın büyük bölümünü kontrolü altına alması ve eleştirel haberlere yönelik baskısı kadar, medya sahiplerinin ticari faaliyetleri ve iş dünyasının içinde olması da etkili ekonomi haberciliğinin bu hale gelmesinde.

Gazeteciliğin temel ilkesi olan kamu yararı yerine medya sahibinin ticari çıkarları, ilişkileri, şirketlerin tanıtımı ve siyasi iktidarın propagandası artık ekonomi sayfalarının pusulası. Yaygın medyada haberler, söyleşiler, çoğunlukla bu pusulaya bakılarak hazırlanıyor. Toplumun yararını gözeten, ekonomi haberlerine özellikle de siyasi iktidarın ekonomi kararlarına eleştirel yaklaşan habercilik yapılamıyor.

İş insanlarıyla yapılan tanıtım söyleşileri, işte bu ekonomi haberciliğinin parçası. Bu söyleşileri gazetecilik ürünü gibi göstermek yerine “Tanıtım söyleşisi” ya da “Halkla İlişkiler söyleşisi” (PR) diye sunulsa daha doğru olur. Hem de okur kandırılmamış olur. Zira maddi gücü yüksek olanlara güzellemeler düzülerek gazetecilik yapılamaz. Adını doğru koyalım…

Faruk BİLDİRİCİ / 20 Ekim 2020