İNTİHARLAR, TAHLİYELER VE SORUMLULUĞUMUZ

...

Vaka 1

Tümgeneral Cevat Yazgılı, yüzleri yara bere içindeki darbeci subayların gözaltında çekilen fotoğrafındaki generallerden biriydi. Anadolu Ajansı, darbe girişiminden üç gün sonra servise koymuştu bu fotoğrafı.

Bütün medya kuruluşları gibi Hürriyet’in de kullandığı fotoğrafta en önde darbenin lideri olarak suçlanan Orgeneral Akın Öztürk gözüküyordu. Tümgeneral Yazgılı ise arkadaydı. Yazgılı’nın adı, 21 Temmuz’da yayınlanan "İşte o generaller" haberinde tutuklu generaller arasında da geçiyordu.

Yazgılı, bu haberlerle "darbeci" olarak sunuldu ama 25 Temmuz’da adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Serbest bırakılmasının nedeni Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’ın, karargâhtaki kamera kayıtlarını, "Yazgılı’nın darbecilere karşı üstün gayret gösterdiğini" belirten bir yazıyla birlikte savcılığa göndermesiydi. (Sözcü, 25 Temmuz 2016) Orgeneral Ünal’ın, savcılık ifadesi de bu doğrultudaydı.

Fakat tahliye haberi Hürriyet’te çıkmadı. Ne basılı gazetede ne de internette. Suçlarken cömerttik, lehindeki gelişmeyi okura duyurmakta geri kaldık.

Vaka 2

Necmi Akman, Manisa’nın Ahmetli ilçesi kaymakamıydı. Darbe girişimi ertesinde açığa alınmasını kendine yediremiyordu. Aradan iki gün geçtikten sonra intihar etti. Cenazesi memleketi Samsun’a götürüldü ama camiye bile almadılar. Bunun üzerine cenaze namazı mezarlıkta kılınarak toprağa verildi.

Ailesine ve akrabalarına bıraktığı mektubu, eşi Mevlüde Akman gazetecilere dağıtmasa ruh hali bilinemeyecekti. Mektubunda "..zedelenen onurumu, onurumuzu kurtarmaya çalışıyorum" diye açıklamıştı intiharının nedenini. "Lütfen üzülmeyiniz. Sizin meydanlarda bu darbeyi def etmek için canla başla çalıştığınız gibi, ben de üzerime düşeni kaymakamlıkta yaptığımı düşünüyorum. Ama bertaraf edilmesi gereken bir tehlike daha varmış şimdi onu bertaraf ediyorum. Ben her zaman Başkomutanımızın, hükümetimizin yanında oldum" diyordu uzun ve duygu yüklü veda mektubunda.

Akman’ın intiharı ve cenazesinin camiye alınmaması haberleri Hürriyet internette yayınlandı ama haberlerde mektubuna yer verilmedi. Basılı gazetede ise Akman’la ilgili hiç haber çıkmadı.

Vaka 3

Yarbay İsmail Çakmak "Darbeci" olduğu gerekçesiyle tutuklanan subaylardan biriydi. 23 Temmuz’da, Silivri Cezaevi’nde intihar etti. İki gün sonra memleketi Rize’de toprağa verildi. Yakınları, polise verdiği ifade metnini gazetecilere dağıtmasa Çakmak, "darbeci" damgasıyla veda etmiş olacaktı.

23. Motorlu Piyade Alayı’nda Tabur Komutanı olan Yarbay Çakmak, ifadesinde "’Toplumsal olay var’ denilerek Kartal Köprüsü’ne gönderildiğini ama köprüde halkı görünce birliğine geri dönme emri verdiğini, kendisinin de sivil bir araçla kışlaya döndüğünü" söylemişti. Buna rağmen tutuklanmıştı.

Çakmak ile ilgili haberler basılı gazetede yer almadı. Ama hem intihar haberi, hem de ifade metni hurriyet.com.tr’de yayınlandı. Böylece intiharının "onur" tepkisi olduğu okura duyurulmuş oldu.

Gazeteci sorumluluğu

Tümgeneral Yazgılı, kaymakam Necmi Akman ve Yarbay Çakmak’ın durumları üç örnek. Binlerce kişinin darbeci olarak tutuklandığı, on binlerce insanın "Fethullahçı Terör Örgütü" üyesi oldukları suçlamasıyla işten atıldığı bir ortamda kimilerinin yanlışlıklara kurban gidebileceklerine dikkat çeken üç vaka. Başka intiharlar ve tahliyeler de var kuşkusuz.

15 Temmuz’dan bu yana yüzlerce insanın adı "darbeci" ve "FETÖ’cü" diye yayınlanıyor, fotoğrafı çıkıyor. Ben de o günden beri yakınlarının suçsuz olduğunu, o haberlerden yakınlarının isim ve fotoğrafının çıkarılmasını isteyen çok sayıda e-posta alıyorum.

Örneğin "Özel kuvvetler tabur komutanı Binbaşı Şükrü Seymen de fetvayla boşanmış" haberi çıkıyor; eşi Zahire Seymen, "Biz boşanmadık" diye itiraz ediyor. "Darbecilerin sinsi planı" haberi yayınlanıyor, "Biz FETÖ mağduru polis adaylarıyız. Haberinizin hiçbir dayanağı yok" diye onlarca tepki geliyor.

Bu insanlar gerçekten suçsuz mu? Buna biz gazeteciler karar veremeyiz. Biz ne polisiz, ne de yargıç ve savcı. Bizim yapabileceğimiz suçlamaların insanların hayatını ne denli etkileyeceğini dikkate alarak, haksızlık yapmamaya özen göstermek. Yargı içeren ifadeler kullanmamak, kimseyi peşinen suçlu ilan etmemek, mümkün olduğunca suçlanan ve mağdur olan kişilere de söz hakkı tanımak.

Unutmayalım, gerçeklere ulaşmak konusunda gazetecilere düşen görevin arttığı günlerden geçiyoruz. Darbe girişiminin üzerinden 16 gün geçti ama hala toz duman dağılmadı. İçinde bulunduğumuz ortamın mağduriyetlere yol açma olasılığı da hayli yüksek. "Belirtildi", "bildirildi" diye titizlenmeden, sorgulamadan ve suçlayan makamların üslubu kullanılarak yazılan haberler, bu mağduriyetlerin artmasına neden olabilir.

Hiçbir yargı sürecinden geçmeden verilen işyeri kapatma ve insanları işten atma kararlarının ne kadarının yerinde ve en önemlisi adil olduğu bugünden bilinemez. Bugünden bilebileceğimiz bir şey varsa o da, gazete, dergi ve televizyonların birkaç imzayla kapatılmasının, gazetecilerin böyle gözaltına alınmasının demokrasilerde asla rastlanamayacak uygulamalar olduğu…

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET / 1 AĞUSTOS 2016

Okurdan kısa kısa:

Cevdet Özcan: "MİT krizine kadar farkındalık yoktu" haberinizde Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in fotoğrafının üzerine Sedat Ergin yazılmış. Ufak ama önemli bir ayrıntı.(27 Temmuz)

Not: İlk baskılardaki bu hata şehir baskılarında düzeltilmiş.

Ersen Gürpınar: "Darbeci korumalarından kaçmış" haberinde iki defa "Amiralin astsubay olan şoförü" yazılmış. Astsubayların kadrosunda şoför diye bir görev yoktur; astsubaylar lider ve komuta kadrosunda görev yaparlar. Lütfen bu kahramanlara haksızlık yapmayın. (24 Temmuz)

Salih Kolcu: Spor sayfasında "Dört dörtlük Samba!" haberinde "Beşiktaş’ın yeni sezonda Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan direkt katılacak olması" yazmışsınız. Hem doğrudan, hem direkt! İkisi arasında fark varmış gibi.(26 Temmuz)

Eral Gökşen / Mustafa Doğan: Ihlara vadisi Nevşehir değil, Aksaray ili sınırlarındadır. "En huzurlu 10 yer" araştırmanızda düzeltilmesi dileklerimle. (Seyahat Eki/ 24 Temmuz)

Ertan Solak: Nişantaşı Üniversitesi’nin yurtdışında kampüs açmasıyla ilgili haber niteliği taşımayan bir içerik, altıncı sayfada haber görünümü altında "Bu bir reklamdır"’ ibaresine yer vermeden yayınlanmıştır. (14 Temmuz)

Adnan Oruç: "Galatasaray’da büyük şok" diye manşet atıp, yardımcı antrenörün ufak bir sakatlık geçirdiği yazılıyor. Bu düpedüz kandırmak. Bunu yapanların gazeteciliğinden şüphe etmek lazım. (26 Temmuz/internet)

Fırat Pişirici: Rakam, sıfırdan dokuza kadar (0,1,2,3,4,5,6,7,8,9) olan sayılar anlamına gelir. Rakamlar birleşince sayılar oluşur. Örneğin 123 bir rakam değil, sayıdır. "Boşanmanın ardından 50 milyon dolar gibi bir rakam ödeneceği konuşuluyor" ya da "Ünlü futbolcu, 4 milyon dolar rakamını beğenmedi" gibi kullanımlar yanlıştır.

Fazıl Özoğur: On numara, şans topu, süper loto gibi oyunların sonuçları bazı günler (ilk baskılarda) yayınlanmıyor. Sonuçların aksatılmadan ve gazetenizin belirli sayfasında bildirilmesi isabetli olacaktır.

Not: Aksamalar, Milli Piyango İdaresi’nin çekilişleri her hafta aynı saatte yapmamasından kaynaklanıyor.

E. Demiroğlu: Türkiye darbe belasından çok şükür kurtuldu, süratle normale dönülmesi lazım. Ancak yetkililer hala halkı sokaklara çağırıyor. Hürriyet de bütün sayfalarını ihtilal haberleri ile dolduruyor. Halkın ve çalışanların bir an önce huzura kavuşması, hizmete devam etmesi lazım. Buna ihtiyacımız var.