İBRAHİM KUTLUAY

...

FENERBAHÇE’DE VEDAYI HAKETMİŞTİM

Spor yaşamına vedaya hazırlanan İbrahim Kutluay, Türkiye basketbol tarihinde geniş yer tutacak bir isim. Sadece potaya isabet ettirdiği şutlarıyla değil, ilkeli, disiplinli tutumuyla da dikkat çekti bugüne değin. Farklı bir isim oldu hep.

KENDİMİ BİLDİM BİLELİ FENERLİYİM: ÖNCE FUTBOL OYNADIM

Babam sayesinde kendimi bildim bileli Fenerbahçeliyim. Babam Divan üyesiydi. Üç yaşımdayken maçlara götürmeye başladı. Maçlara gide gele futbol sevgim arttı, ben de futbolcu olmak istedim. Arkadaşlarımdan bana İbrahim değil, Rummenigge ya da Maradona demelerini isterdim. Sekiz ay Fenerbahçe Futbol Takımına gittim. Sonra fiziğim nedeniyle beni Fenerbahçe Basketbol Okuluna yönlendirdiler. 1985’te basketbol seçmelerine girdim. O günden itibaren devam ettim. Lise 1’e geçtiğim yıl iyi basketbolcu olma hayaliyle günde 8 saat, 10 saat antrenman yapıyordum. Yıldız takımında oynuyor, genç takımla antrenman yapıyordum. 6-7 kırık not gelince annem babam çok üzüldü. Ben de derslere yoğunlaşıp özel ders aldım. Bu sırada fiziğe karşı aşırı bir ilgi oluştu.

OKULA DEVAM EDEMEDİM: AKADEMİYE AFLA GERİ DÖNDÜM

Özel Çavuşoğlu Koleji, basketbola ciddi yatırım yapıyordu ve Yıldız Milli Takımındaki 12 oyuncunun benim dışımdaki 11’i oradaydı. Lise 2’deyken bana da oradan teklif geldi. Ben de o okula geçtim, İzmir’de, Liselerarası Dünya Şampiyonluğunu kazandık. Hayal gibiydi. Liseden sonra Spor Akademisine girdim. Ama A Takımına çıktıktan sonra okula devam edemedim. Geçen sene aftan yararlanarak ikinci sınıfa geri döndüm. İçimde ukde kalmıştı. Türkiye’de spor ve eğitimin birlikte götürülebileceği bir sistemi yaratmamız gerek. Bu fikrimi başbakana da aksettirdim. Spor Bakanımızla da fikir alışverişinde bulunduk. Mutlaka buna da bir çare bulacakları inancındayım.

BİRİKİMLERİMİ AKTARIYORUM: BASKETBOL OKULU KURDUM

2001 yılından beri basketbol okullarım var. Ciddi bir antrenör ekibiyle beraber gençlere birikimlerimi aktarıyorum. Şimdiye kadar 2500-3000’e yakın öğrenci geldi. Kışın cumartesi-pazar günleri devam eden ve yaz kurslarımız var. Aynı zamanda MVP Spor Kulübünü kurdum. Mahalli liglerde oynuyorlar.

EGEMEN BAĞIŞ İLE AKRABAYIZ: BAŞBAKAN İLE DOSTUZ

Başbakanımız sporun içinden gelen bir kişi. Atina’ya geldiğinde görüşmüştük. Nikâh şahidimiz olmasını istiyorduk. Eşim Bursalı. Egemen Bey’in eşiyle de eşim kuzenler, akrabalığımız var. Sağ olsun o bize destek oldu. Başbakan nikâh şahidimiz olarak bizi onurlandırdı, dostluğumuz böyle başladı. Siyasete çok uzak değilim. Spordan gelen bir lider özelliğim ve hırsım da var. Bu yola girmek istersem başarabileceğime inanıyorum. İlerde böyle bir oluşum olursa Türk sporu için emek harcamaktan kaçınmam.

İŞİM HEP ÖN PLANDADIR: ŞALTERİ İNDİRİP KOVARLARDI

Genç takımda oynarken, A takımıyla antrenmanlara da çıkıyordum. Her antrenmanda benden büyüklerle korkmadan rekabete giriyordum. Sabah müstahdemlerle beraber salona girerdim, akşam şalteri indirip öyle kovarlardı. Okuldan çıkınca arkadaşlarım kafeye, restorana giderdi, ben antrenmana. Arkadaşlarım tatilde Bodrum’a, Marmaris’e giderdi. Ben onlara özenmezdim. Hedefim için fedakârlık yapmam gerektiğine, bunun karşılığını da alacağıma inanıyordum. Hâlâ hayatımda her zaman spor ve işim ön plandadır. Zaten çok gece hayatı olan, seven bir insan değilim.

AZMİMİ HİÇ KAYBETMEDİM: O GECE FORMALARLA UYUDUM

91 yılıydı. 17 yaşındayım. Antrenör Çetin Yılmaz, telefonla aradı. “Hemen Hüsnü Çakırgil’in evine gidip formalarını alıyorsun. Oğlu oldu yarın oynamayacak sen oynayacaksın” dedi. Çok heyecanlandım, Koşarak Hüsnü abinin evine gidip formaları aldım. Gece formalarla uyudum, acayip bir heyecandı. Fenerbahçe A takımıyla maça çıkacağım kolay mı? O ilk maçımda 23 sayı attım. Çok da iyi oynadım. Sonra yine Hüsnü abi oynadı. 93’te çok ciddi transferler yapıldı, o sene hiç oynayamadım. Ama azmimi kaybetmedim, en çok çalışan yine bendim. Yeni antrenör Murat Didin zamanında ciddi süreler alıp oynamaya başladım. Çok iyi performans gösterdim, önüm açıldı.

AYRILMAK ZORDU: KARİYERİMİN DORUK NOKTASI YUNANİSTAN

1998’de Fenerbahçe’den ayrılmam herkesi şaşırttı, üzdü de. FB tarihinde altyapıdan yetişmiş, A takımında kaptanlık yapmış, milli takıma yükselmiş tek sporcu benim. Kopmak kolay değildi ama hayalim Avrupa’da oynamaktı. O sene ben hem Avrupa, hem Türkiye sayı kralı oldum. Ancak takım olarak bir yere gelemediğimiz için mutsuzdum. Efes Pilsen’de bir sene kiralık oynayıp döndükten sonra Avrupa maceram başladı. Yunanistan’a gitmek çok radikal bir karardı. Kritik kararları verirken çok düşünürüm. B planımı da yaparım. Deprem sonrasında Yunanistan ile yumuşayan ilişkiler sonrasında orada olmamın artıları olabileceğini düşündüm. Orada geçirdiğim o 4,5 sene kariyerimin doruk noktasıydı. Yunanistan’da sıkıntılı maçlar oynadık, otobüsümüz taşlandı ama Türk olduğum için ekstra bir durumla karşılaşmadım. Hatta Türk olduğum için daha fazla ilgi duyuluyordu. Mantalite olarak da aynı kültürün insanlarıyız. Ben onları diğerlerinden daha iyi anlayabiliyordum. Bu bana büyük avantaj sağlıyordu. Sportif başarıların dışında, Türk-Yunan dostluğuna katkılarımdan dolayı o dönemin Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu -şu anda Başbakan- gelip ödül verdi. Bu benim için çok büyük gurur kaynağı. Güzel anılarım oldu. Güzel dostluklar edindim. Yunanca da öğrendim, rahat anlaşabiliyorum.

JÖLEYİ BIRAKTIM: DEMET ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ

İlk olarak Rejoice şampiyon reklamında oynamıştım. Yunanistan’a gittiğim senede Telsim reklamında oynadım. “Antrenmandayım” sözü gençlerin diline düştü, hâlâ antrenmandayım dediğim zaman gülüyor arkadaşlarım. Saçlarım rahatsız etmesin diye jöle sürüp maça çıkıyordum. Alışkanlık olmuştu, normal hayatımda da kullanıyordum. Bir gün eşim, jölesiz daha doğal ve daha güzel olduğumu söyledi. 3-4 senedir kullanmıyorum. Demet hayatımda çok şeyi değiştirdi esasında. Bir kere çok güzel bir aile olduk. O da benim gibi aileye büyük önem veren bir insan. Yunanistan’a gitmeyi teklif ettiğimde Demet (Şener) işinin zirvesinde bir modeldi. Kabul etmesi büyük bir özveriydi. Hakikaten zor bir hayatım vardı. Her sabah antrenman, deplasmanlar. Demet, orada beş altı ay sıkıntı yaşadıktan sonra bir çevre edindi. Yaşantımızı sağlıklı temellere oturttuk. Demet’le ilişkimize başladığımız günden itibaren magazinin basının yoğun bir ilgisiyle karşılaştık. Yurtdışında olmamız biraz olsun rahatlattı, korudu. Üç yıl uzakta olmak bize ciddi avantajlar kazandırdı.

NBA DENEYİMİ: GÖRMEK AÇISINDAN GİTMİŞTİM

31 yaşında NBA’ye gittim. O yaşta NBA’ye giden bir ya da iki kişi vardır. Orayı görmek açısından gittim. Takım seçimimde hata yapmış olabilirim. Seattle’da çok fazla oynama şansı elde edemedim. Ben şutörüm ve NBA’nın en iyi şutörü Ray, takımda oynuyordu, kontrat yılıydı. Keza Rashard Lewis de benim pozisyonumda oynuyordu. Şansız bir sene geçirdim, ısrar etmeden Panathinaikos’a döndüm. Zaten ispatlamışım ispatlayacağımı. Orada kalıp iki sene ciddi paralar alabilirdim. Ama Avrupa şampiyonluğu daha cazip geldi.

TANYEVİÇ İZİN VERMEDİ: FB’DE NOKTALAMAK İSTEMİŞTİM

Ayrılırken, 100. yılda Fenerbahçe formasını giymek istediğimi ifade etmiştim. 100. yılda yöneticiler ne derse okey deyip FB’ye döndüm. O sene de şampiyon olduk. FB’nin küçük, yıldız, genç ve A takımlarında oynamış, Milli Takıma yükselmiş, Avrupa’da oynayıp NBA’e gitmiş ve yuvasına dönmüş bir oyuncu olarak şampiyonlukta adımın olması büyük mutluluktu. Basketbol yaşamımı noktalamak adına Fenerbahçe’ye gelmiştim. Fakat o sene askerlik nedeniyle yurtdışına gittim. Askerlik sonrasında döndüğümde Aydın Örs’ün yerine Tanjevic getirilmişti. Tanjevic, takımda gençlere yer vermek istediğini söyledi. Oynamayı düşünmediğimi, kulübün alt yapısından yetişen bir sporcu olarak takımla beraber olmak, sene sonunda da bu forma altında basketbol yaşantımı noktalamak istediğimi anlattım. Benimle aynı görüşte olmadığını söyledi. Biraz da kırıldım. Basketbol yaşantımı FB’de noktalamayı hak ettiğimi düşünüyordum. Basketbol Şube Sorumlusu Mahmut Uslu’ya anlattım o da antrenörün fikrine saygı duyduklarını söyledi. Fazla zorlamanın anlamı yoktu. İki ezeli rakibimizden de teklif aldım ama gitmeyi doğru bulmadım. ‘Milyonlarca dolar verseler de Galatasaray’da oynamam’ sözümün arkasında durdum. Basketbolu bırakmaya da hazır değildim, geçen sene İTÜ’de oynadım.

VEDA MAÇI YAPACAĞIZ: BASKETBOLU BU SEZON BIRAKACAĞIM

Şu anda oynayabileceğim bir takım yok. Bu sezonu oynamadan geçirip sezon sonunda bırakmayı düşünüyorum Bugüne kadar oynadığım arkadaşlarım, antrenörlerimle güzel bir veda maçı organize edip, gelirini de bir hayır kuruluşuna bağışlayıp basketbola veda edeceğim. Antrenörlük düşünmüyorum. Türk sporuna yön verebileceğim bir çalışmanın içerisinde olmak istiyorum. Yöneticilik tarafına daha yakınım.

AKILLI YATIRIMLAR YAPTIM: YATIRIM UZMANLARINA DANIŞIRIM

Sporculuk kısa bir süreç. Ciddi paralar da kazanıyoruz. Önemli olan bunu doğru kullanıp, doğru yatırımlar yapıp, geleceğinizi düzgün şekillendirmektir. Elimden geldiğince akıllı, doğru yatırımlar yapmaya çalıştım. Kayınbiraderimle, Kadife restoranda farklı, çok güzel bir mekân yarattık. Umarım bu sektörde de başarılı olurum. Yatırım uzmanlarından yardım alarak gayrimenkulle ilgileniyorum. Dünya Basketbol Şampiyonası öncesinde basketbolu sevdirmek için organizasyon şirketimle TV programı ve çeşitli projeler düşünüyoruz.

UĞURLU ÇORABIM VARDI: KÖTÜ MAÇTAKİ AYAKKABIYI ATARIM

Sahaya sağ adımla çıkmak, maçtan önce aile bireylerimle konuşmak, dua etmek gibi alışkanlıklarım vardı. Her maçta uğurlu çoraplarımı giyerdim. Atina’ya giderken götüremeyince çok üzülmüştüm. Bir de ayakkabı takıntım vardı. İyi oynayamadığım ya da çok sayı atamadığım maçta giydiğim ayakkabıyı atardım. Kaybettiğim maçlardan sonra çok sıkıcı, sinirli olurum, etrafımda kimse olsun istemem. O zırhı eşim de delemiyordu ama şimdi çocuklar çok rahat delebiliyor.

SAAT KOLEKSİYONUM VAR: TABLOLAR TOPLUYORUM

Yeni modelden ziyade klasik, venter saatler seviyorum. O saatleri takas yapıyorum, alıyorum. Favori markam Breguet. Patek Philippe’i de seviyorum. Tek tek ayarlarım, onlarla uğraşmayı severim. Bir arkadaşım vasıtasıyla çağdaş Türk resimleri toplamaya başladım. Haluk Akakçe, Devrim Erbil, Ömer Uluç resimleri aldım. İleride bir koleksiyonumun olmasını arzu ediyorum. Bir de spor araba zevkim var. Performansını pistte denerim, şehirde sürat yapmam. Eşimde Audi Q7 var. Siyah bir Ferrari’m ve günlük yaşam için bir Mercedes’im var.

BURNUM İKİ KERE KIRILDI: ZORUNLU ESTETİK YAPTIRDIM

Burnuma zevk için estetik yaptırmadım. 1996’daki Fenerbahçe - Darüşşafaka maçında Jackson adlı Amerikalı oyuncu olmadık yerde bir dirsek attı. O an bayılmışım. Burnum dağılmıştı. 5,5 saatlik bir operasyonla düzelttiler. Burnum bir de 2002’deki bir milli maçta kırıldı, yine ameliyat oldum. Aslında basketbol hayatım boyunca sık sakatlanmadım. Hani sporcu sakatlıkları vardır, az idmandan adalesi atar. Ben adale sakatlığı hiç yaşamadım. Altı kere elim, iki kere de burnum kırıldı. Allaha şükür kalıcı sakatlıklarım olmadı.

EN ÖZEL HEDİYEM: İKİ ÇOCUĞUM

Evlendiğimizde eşimin aldığı hediye çok özeldi. Zor bulunan, güzel bir saatti. Artık aramızda hediyelerin önemi yok. En güzel hediye iki çocuğum. Çocuklar hayatımda çok şeyi değiştirdi. Onlarla oynamak büyük keyif veriyor. Yazdan beri onlara geniş zaman ayırıyorum. Büyümelerine tanıklık ediyorum.

SEVEREK İZLEMİŞTİM: BEYAZ GÖLGE DİZİSİNDEN ETKİLENDİM

Amerika’daki bir kolej takımının hikâyesini anlatan “Beyaz Gölge” dizisi vardı. Birçok genç gibi bu dizi beni de etkiledi. Harun Erdenay ve Erman Kunter’in, yabancı oyunculardan da Drazan Petroviç ve Michael Jordan hayranıydım.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 27 ARALIK 2009

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.