HÜSEYİN GÜLERCE

...

Fethullah Gülen hareketinin önde gelen isimlerinden biri Hüseyin Gülerce. Gülen’in Mavi Marmara ve referandum açıklamalarının gündemi meşgul ettiği bu günlerde hareketi en iyi anlatabilecek isimlerinden biri. Hem hareketin durumunu, hem de kendisinin yaşamöyküsünü konuştuk Gülerce ile…

FETHULLAH GÜLEN: HOCANIN SAĞ KOLU DEĞİLİM

Fethullah Gülen ismini 78’e kadar hiç duymamıştım. Benimle ilgilenen iki din bilgisi öğretmeni arkadaş bir gün çıtlattılar, dediler işte bizim bir büyüğümüz var, adı Fethullah Gülen Hoca Efendi, fotoğrafını gösterdiler. Yaptıklarını anlattılar. 80’den itibaren kendimi bu hareketin içinde kabul ettim. Hoca Efendi ile ilk defa 85’te İstanbul’da bir saate yakın baş başa görüştük. O hayatımda bir dönüm noktası. Söyledikleri çok etkiledi beni. Bana “Hocanın sağ kolu” denmesi çok yanlış. Zaman’da Genel Müdürlük yaptım, Zaman yazarıyım, Samanyolu Televizyonunda dokuz yıl Pazar sohbeti yaptım, üç yıldır da Mehtap’ta bir programımız var Ali Bulaç Bey’le. Bu camianın içinde bir insan olarak ekranlarda en çok görülen, kendisiyle röportaj yapılan kişiyim. Sözcü gibi görülüyorum ama bu hareketin sözcülüğü diye bir müessese yok. Hoca Efendinin sağ kolu, sol kolu diye insanlar da yok. Hoca Efendi, “Neden dönmüyorsunuz” sorusuna “Ben hizmetlerimize zarar veremem. Türkiye’ye geldiğim gün düğmeye basılacak ve geldi karıştırdı havası estirilecek” diyor. Türkiye normalleştiğinde bir gün durmaz Amerika’da. Bir gerilim atmosferi var Türkiye’de. Referandumda evet çıkarsa başka, hayır çıkarsa başka bir siyasi yapı olacak. Kanaatim, evet sonucunun çıkacağı yönünde. Ben 68 kuşağıyım. Türkiye, AB’ye üye olduğunda normalleşecek. Üç dört yılda olur, ümitvarım.

CEMAAT DEĞİL CAMİAYIZ: BU ÇOK YAYGIN BİR HAREKET

Ben cemaat demiyorum. Camia diyorum. Bizim topluluğumuz gönüllüler hareketi. Cemaat dediğiniz zaman bir organizasyon gibi anlaşılıyor. Ama ben organizasyon olmadığını biliyorum, isteyen inanır-isteyen inanmaz. Ha şimdi dershaneleri var bu camianın. Orada bir organizasyon olacak tabi kardeşim, bir dershanenin bir müdürü vardır, müdür yardımcısı vardır. Aralarında bir ilişki yok. Tepede bir şematik bir şey olması biraz zorlama. Bitmeyen istişare toplantılarıyla yürüyen bir harekettir bu. Koskoca bir camiayı suçluyorsanız belgelerini ortaya koyup ispatlamanız lazım. 9 yıl bu iddialarla ilgili dava devam etti. Yargıtay’da beraat kararı verildi. Bakın bu çok yaygın bir hareket. Hoca Efendiyi seven, fikirlerini tasvip eden dünyada 120 ülkede insanlar varken, Türkiye’deki insanların da, polisinde, Silahlı Kuvvetleri’nde, yargısında, üniversitelerinde, medyasında bu çizgiyi takdir eden insanlar olur.

ERGENEKON DAVASI: MİT’İN ERGENEKON ŞEMASI SAÇMA SAPAN

O şema maalesef MİT’in içerisindeki bir yanlışlık. Birileri yan yana gelmeyecek isimleri bir araya getirmiş, bunu da belge diye MİT, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na göndermiş. Ne Ertuğrul Özkök’le, ne Enis Berberoğlu Bey’le üçümüz bir araya gelmiş değiliz. Beni üzen şey, devlete yakışmayan ciddiyetsizlik. Ben MİT Başkanı olsam bunun hesabını sorarım. Hiçbir kanıt yokken, saçma sapan bir kâğıt parçası belge diye iddianamede yer alıyor. Ergenekon davasında yargısız infaz yapılmamalıdır. Bu insanlar, yarın beraat ettiklerinde onlara yargısız infaz yapanlar utanmayacak mıdır? Onun için bu haberleri verirken, adı geçen şahısların Ergenekon davasında bu işleri yapmış gibi yazılması doğru değil. Zaman Gazetesinin buna dikkat ettiğine inanıyorum. Ergenekon davasında ismi geçen insanların bizim camiamıza kötülükleri çok oldu. Onlar bir yanlış yaptıysa, o yanlış bize misilleme hakkı vermez. TSK’da üst kademeye gelmiş, kuvvet komutanlığı yapmış insanlar bu davalardan beraat etsin isterim. Beraatleri ordumun aklanması bakımından beni memnun eder.

BABAM NALBANTTI: ASKERİ LİSE SINAVINI BOYDAN KAYBETTİM

Anne tarafı Selanik muhaciri. Baba tarafım Keşan’ın yerlisi. Hüseyin dedem, bana adını vermiş. Ortaokulu Keşan’da birincilikle bitirdim. Babam nalbanttı benim rahmetli. O yıl babamda ciddi mide ağrıları başlamıştı. O sene hiç nallayamadı. Ciddi fakirlik çektik. Evin bakır kaplarını sattık, üç ay yoğurt ekmek yedik. Babam mide ameliyatı geçirdikten sonra nalbantlığı bıraktı. Fırıncılık yapan Mehmet amcanın, kardeşinin fırınına işçi olarak girdi. Babam jandarma onbaşılığını uzatmalı yapmış. Benim subay olmamı çok istedi. 1965’te Kuleli Askeri Lisesi sınavına girdim. Sınav sonuçları açıklandı, listede üçüncüyüm. Fakat beden eğitimi sınavında boydan kaybettim. Fen lisesi sınavında da direkten döndüm. Sonunda parasız yatılı Edirne Erkek Öğretmen Okulu sınavını birincilikle kazandım. Ben Keşan’a gelinceye kadar 10 talebe, rahmetli anneme kaydoluyordu. Günde on saat matematik dersi veriyordum. Üniversite 2. sınıfa kadar, beş yaz tatili derslere devam ettim.

MÜCADELE BİRLİĞİ’NDEYDİM: İYİ KAFA ATARDIM

Öğretmen Okulunda çok çalışıp iki sene sonra Çapa Yüksek Öğretmen Okuluna geçtim. Meğerse Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Dev-Genç’in ve Mücadele Birliği’nin kalesiymiş. 67-68 yılında girdim. Meğer benim çok samimi olduğum arkadaşlar sağcıymış, onu solcular dövünce biz arkadaşlık ayağından onlara sahip çıkarken girdik o işe. Biz de Mücadeleciyiz deyince kavgalara katılmış olduk. Olaylar bizi esir aldı. O senelerde vuruşmadık, vuruşturulduk. Ben iyi kafa atardım. Kafa atmanın faydası odur. Bir şaşkınlık geçiriyor karşınızdaki. Ondan istifade tekme ve yumruk atmaya başlıyorsunuz. O kavga ortamı iki sene sürdü. Ben kültür edebiyat dergimiz Pınar’da yazılar yazdım. Bizi oradan fark ettiler. Mücadele Birliği’nin yayın organı olarak çıkan Yeniden Milli Mücadele Dergisi’nde 1970’teki ilk sayısından itibaren beş sene yazdım. Yayın Yönetmeniz Ahmet Taşgetiren’di. Onunla dört sene aynı evlerde kaldım. Birkaç ay da Cemil Çiçek Bey’le Üsküdar’da aynı evde kaldım. Mücadele Birliği ben askerdeyken dağılma sürecine girmiş. Döndüğümde bu süreci hissettim. Aykut Edibali’ye çıktım, “Ayrılıyorum” dedim. Küskünlük oldu.

ESKİ YAZILARIM: ECEVİT İLE HELALLEŞTİK

1976’da askere gittim. Yedek subaylığımı Çankırı Astsubay Okulunda fizik öğretmeni olarak yaptım. Terhis olup İstanbul’a döndüğümde, Mücadele Birliği’nin günlük gazetesi Bayrak’a başyazar oldum. Gerilim ortamındaki o yazılardan mutlu değilim. Şimdi döndüm hatıralarımı yazıyorum. Baktım Ecevit’e ağır laflar etmişim ve çok utandım. Rahmetli hayattayken helalleştim. O günlerde sizi üzdük dedim. O günler öyleydi manasına gülümsedi.

ÂŞIK OLDUM: SOKAKLARDA ŞARKI SÖYLEYİP DOLAŞTIM

Çankırı’da yedek subayken bir kızı sevdim. Kadriye Hanım, Çankırı Astsubay Okulunda sivil memurdu. Kayınpeder, “Gurbete kız vermiyoruz” dedi. Aşık olmanın getirdiği kararlılıkla “Bu sizin görüşünüz ben vazgeçmiyorum” dedim. Sokaklarda “Neden saçların beyazlanmış arkadaş” ve “Kadere bak” şarkılarını söylüyordum. Sonra nazı geçecek dostlarıyla bir hamle daha yapınca evet dendi. Çankırı Orduevinde nikâh yaptım. İki kızım, bir oğlum var. Takip edildiğimi, telefonumun dinlendiğini biliyorum. Kendimden emin olduktan sonra kim takip ederse etsin. Bazen hanıma telefonda espri yapıyorum, “Hanım bak, bizi dinliyorlardır, yarın ismini değiştirip de böyle hitap etti diye çıkarsa sakın ha.”

DERSANECİLİK YAPTIM: MUHARREM İNCE DE ÖĞRENCİM

Çankırı’dan gelin arabasına bindik. Bir hafta Keşan’da oturduk. Sonra evin eşyalarını denk yaptık, annemi babamı alıp İstanbul’a gittik. Başyazar olduk ya. Özel ders vermek istedim Aykut Edibali ona izin vermedi. 1977’de Yalova Lisesine öğretmen olunca bir dönümlük tarla kiraladık. Ben ve kardeşim, birimiz fizik, birimiz matematik öğretmeni. İki yıl, babamla beraber o bahçede kabak ektik. İlk üç senede tek maaşla orada sıkıntı çektik. Sonra üniversiteye hazırlık dersleri öne çıktı. Ev dershaneye döndü, 10’ar kişilik gruplara ders verdik. 12 Eylül’den 1 ay önce liseye müdür oldum. 13 Eylül’de de görevden alındım. Çünkü 80 başında benden habersiz beni Yalova Ülkü Bir Genel Sekreteri seçmişlerdi. Ülkücü arkadaşları kırmama adına kabul etmiştim. 85’te Bursa’da Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı yaptım. Sonra iki kardeş Yalova’da dershane açtık. 10 yıl dershanecilik yaptık. Muharrem İnce öğrencim benim. Lise 1. sınıfta birkaç ay benden ders dinledi. Dershanemizde fizik öğretmenliği yaptı, beraber derslere girdik. Dostluğumuz sürüyor. Kaba hesapla on yılda üç bin kadar öğrencim oldu. Bizden ders almış çok doktor, mühendis var. 86-87 sezonunda Yalovaspor Başkanlığı yaptım. 77’den beri Yalova’da oturuyorum.

SPOR: ÜNİVERSİTE PİNPON ŞAMPİYONUYDUM

Ortaokulda ve Çapa’da futbol oynadım. Hem Edirne Öğretmen Okulunda 2 sene, hem de Yüksek Öğretmen Okulunda üniversite 1. sınıfa kadar Üniversiteler arası pinpon şampiyonuydum. Şimdi ayağımdaki rahatsızlıktan dolayı oynayamıyorum. Askere gittim 76’da 26 yaşındaydım. Çankırı Astsubay Okulunda bir pinpon şampiyonu vardu. Herkesi yeniyordu, bayağı havası vardı. Benim kesmelerim vardır, top falsolu gider. Ani vurmazsa sayı alamaz. Üç defa 3-0 yendim, bu inanamadı. Şampiyon olduğumu o zaman söyledim.

ANAP’TAN ADAYLIK: DALAN KÖTÜ BİR İNSAN DEĞİLDİ

83’te Cemil Çiçek, ANAP kurucusu olunca, “Siyasete gelir misin” diye teklif etti. Cemil abiyi çok seviyordum. İstifa ettim öğretmenlikten ve Yalova kurucusu oldum. Beni asıl fark eden Bedrettin Dalan oldu. Dalan, milletvekili adayı olduğumda İstanbul İl Başkanıydı. Adaylar, Kadıköy Reks Sinemasında konuşma yapacak dediler. Mücadele Birliği’nden konferansçılığım var, biz çok rahleyi tedristen geçtik. Konuşmam bitince Dalan fırladı, beni kucağına aldı havaya kaldırdı sahnede. Dalan beni çok sevdi, ben de onu sevdim. Bir jestini gördüm. Milletvekili seçilemeyince beni çağırdı, Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler ile tanıştırdı. Vehbi Bey hiç atlamadı Dalan’ın beni İstanbul Milli Eğitim Müdürü yapma teklifine. Şimdi Dalan, Ergenekon’dan yargılanıyor. Siyasetin, bir yerlere gelmenin hırsı insanları asıl kendilerinden uzaklaştırıyor. Dalan aleyhine laf söylemek istemem. Çünkü insan olarak onun iyiliğini gördüm. Bu konuda işi yargıya bırakıyorum, hissi olmak da istemiyorum. Benim tanıdığım o Dalan, kötü bir insan değildi. Sonrasını bilmiyorum.

FENERLİLER KIZDIRDI: YEMİNLİ GALATASARAYLIYIM

Yeminli Galatasaraylıyım. İlkokuldayken ben, 1,5 yaş küçüğüm kardeşim ve arkadaşımız Hasan koyu Galatasaraylıydık. O yıllarda Metin Oktay yeni parlıyordu. Fenerliler bir gün GS’ı çok net mağlup etmişlerdi. “Bir gün siz de Fener’e döneceksiniz” diye bizi kızdırdılar. Çocuk aklıyla Hasan’ın evine gittik, Kuran-ı Kerim’i masanın üstüne koyduk. Ellerimizi koyduk üzerine, “Ölmek var Galatasaray’dan dönmek yok” diye yemin ettik. Maçları hâlâ kaçırmam.

BEYAZ TÜRKLER: KILIÇDAROĞLU’NDA YANILDIM

Kurultaydan önce “Beyaz Türklerin yönetimde olduğu bir CHP’ye asla yönetici yapılamaz Kılıçdaroğlu” demiştim. Bu bir yanılgı tabii. Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nu kabullenemeyeceklerini düşündüm. Şimdi bu bir Beyaz Türkler operasyonu, kendilerini kurtarma adına Kılıçdaroğlu gibi esaslı bir aktör buldular diyorum. Kılıçdaroğlu, CHP için çok kritik bir vazife almış oldu. Sayın Başbakanın üslubunu sert buluyorum. Kendi üslubunu ölçülü hale getirirse Kılıçdaroğlu, Sayın Başbakanın üslubu da daha iyi bir yere gelebilir.

BAYKAL: MUHAFAZAKÂRLARI ŞAŞIRTACAK BİR İŞ YAPTI

Sayın Baykal’ın Pensilvanya ifadesini takdirle karşıladım. Her taşın altından Fethullahcı çıkarmak bazılarının işine geliyordu. “Baykal ile ilgili öyle bir olay var ki açıklarsam yer yerinden oynar”, gazeteci üslubuyla söylenmiş sözlerimdir. Bu sarsıcılık sağ cepheyi sarsan bir şeydir. Baykal’ın bu ülkede demokratikleşme ve iç barış adına, muhafazakârlar adına yaptığı öyle bir şey var ki, “Baykal’ı böyle bilmiyorduk” dedirtecek bir şey. Bakın ipucu vermiş oldum. Baykal, iyi bir şey yaptı, bunun şahidiyim, kendisiyle konuştum diyorum.

MAVİ MARMARA: TÜRKİYE’Yİ SIKINTIYA SOKTULAR

Bunu (Fethullah Gülen’in Mavi Marmara demecinin yayınlanmaması) maksatlı yaptıkları veya Hoca Efendinin dediğini görmezden geldikleri şeklinde değerlendirmek istemem. Zaman nihayet benim yazı yazdığım gazete. O onların üslubudur. Hoca Efendinin Amerikan gazetesine beyanatından iki gün önce Mehtap Televizyonunda canlı yayında İHA’nın yola çıkmadan İsrail Büyükelçisiyle görüşmemesini doğru bulmadığımı söyledim. Hoca Efendiyle aynı şeyi düşündüğümün bir belgesi o. Sen diyorsun ki ben sivil toplum kuruluşuyum, hükümetlerle ilgim yok, kimseden izin almak zorunda değilim. Peki kardeşim, senin geminde dokuz Türk vatandaşı öldü. Türkiye’yi sıkıntıya soktular netice itibariyle. İsrail zulmetti, insanlarımızı öldürdü, terörist devlet, tamam. Amma ona bu fırsatı verme sorumluluğunu da taşımamak lâzım.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 8 AĞUSTOS 2010