HAKAN KUTLU

...

TARAFTARLAR ARALARINDA PARA TOPLADI TESİSİN MUTFAK İHTİYAÇLARINI GETİRDİ

Çöküş, Ankaraspor ile birleşme kararının alındığı 2009’daki o kongre ile başladı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek ve Cemal Aydın arasındaki çekişme, Ankaragücü’nü borçlu, transfer yasaklı, mahkemelik bir takım haline getirdi. Oyuncuların ayrıldığı bu takıma bir ay önce yeni bir teknik direktör geldi; Hakan Kutlu. O, Ankaragücü’nü reddedemezdi; çünkü futbola başladığı, 28 yıl formasını taşıdığı takımdı Ankaragücü. Yedeklerle, gençlerle takım kurup sessizce mücadele verdi ama Sivas maçında takıma yedek forma bile bulamayınca isyan etti.

İNANIN O HALDEYİZ: BU NOKTAYA GELEN BAŞKA TAKIM OLMAMIŞTIR

Bu sezonun başından beri Ankaragücü’nde çeşitli sıkıntılar vardı. Aslında iyi bir kadrosu vardı sezona başlarken. Ama şu an sezona başlayan kadrodan 17 kişi eksilmiş bir takımız. A2 takımından takviyeler yaptık ve Bank Asya ligine, 2B ligine kiralık gönderdiğimiz futbolcuları geri çağırdık. Böyle bir takımla mücadele ediyoruz. Bu benim yapımla da alakalı ben aslında yakınmayı sevmeyen bir insanım. Elinde ne varsa onu değerlendirmeye çalışan bir insanım. Daha önce Ankaragücü’nde ve çalıştırdığım diğer takımlarda da yine sıkıntılarımız vardı ama hiçbir zaman çıkıp da bunu kamuoyuyla paylaşmadık. Ama iş öyle bir raddeye geldi ki artık kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyordu. Şu an Ankaragücü’nde öyle bir boşluk var ki. Yeni bir kongre aşamasındayız zaten. Yönetim kurulumuz da şu anda kulüple çok fazla ilgilenemiyor. Ne kulüp başkanı ne de yönetim kurulundan bir kimseyle son 15 gündür bir görüşmemiz olmadı. Eskiden de sıkıntıları vardı Ankaragücü’nün. Ama hiçbir zaman bu noktaya gelmedi. Zaten bu noktaya gelen başka da bir süper lig takımı olmamıştır, ne Türkiye’de, ne de dünyada. Sivasspor maçından 15 gün öncesinden başlayarak kendim de bizzat malzemeler için anlaşmalı firmayla yoğun temaslarda bulundum. Kulüp taahhüdünü karşılamasını istediler. Ben de eşofmanı, anorağı, tişörtü, şapkasından vazgeçtim, en azından forma gelsin dedim. Ne yazık ki, oraya tek forma ile gittik. Hani, o kadar da olmaz diyebilirsiniz ki, inanın o kadar. Tek forma ile gittik. Çocuklar ilk yarı o yoğun kar yağışı altında mücadele edip sırılsıklam formalarıyla ikinci yarıya çıkmak zorunda kalınca ben de artık bunu kamuoyuyla paylamak istedim.

İŞ BAŞA DÜŞTÜ: FUTBOLCULAR ALMADAN PARA ALMAK YAKIŞMAZ

Hani iş başa düştü derler ya işte öyle. Biz Ankaragüçlüyüz, bana edilen teklifi geri çevirmem hoş olmazdı. En son Manisaspor’u çalıştırmıştım. Ankaragücü’nden de böyle bir teklif gelince kabul ettim. Göreve gelirken, şartlarım olmuştu; o dönemin başkanı ile iki hedef belirlemiştik. İlk başta elimize verilen kadronun bu yıl devam etmelerini sağlamak. İkincisi de transfer yasağının kalkmasıydı. Transfer yasağının kaldırılması için de 10 milyonluk bir bütçeye gerek vardı. Bu zor gözüküyordu. Bunu sağlayamasak bile "11 futbolcumuzu daha kaybetmeyelim" demiştik. Kaliteli futbolcu arkadaşlarımız vardı. Ne yazık ki ne o futbolcuların takımda devam etmelerini sağlayabildik, ne de transfer yasağını kaldırabildik. Ben takıma geleli bir ay kadar oldu. Mersin İdman Yurdu’nu Mersin’de yendik. Çok iyi oynadığımız bir maç sonucunda bir Gaziantep beraberliği var. Beşiktaş ile beraberliğimiz var. Sivasspor da ligin güçlü takımlarından. Yazık ki, orda başarılı olamadık. Oraya mevcut kadromuzdan bile dört sakatla gittik. Çünkü bu çocuklar süper lig antrenmanı almamışlar, yoğun tempoyu kaldıracak fiziksel yapıya sahip değiller. Yetenekleri var ama fiziksel açıdan eksikler. Bu çocuklar büyük zorluklar içerisinde mücadele ediyorlar. Şu ana kadar hiç para alamadık. Futbolcu arkadaşlarımız para almadan bizim teknik ekip olarak almamız yakışmaz zaten. Bizden önce futbolcu arkadaşlarımızın hak edişleri var. Onlar alır sıra da bize gelirse biz de alırız, yoksa almayız. Biz burada olmuşuz olmamışız o da önemli değil, yeter ki Ankaragücü yaşasın. Onun için uğraşıyoruz. Transfer yasağı kalkmazsa mevcut kadromuz sayı olarak da yetersiz. 18 kişi ile antrenman yapıyoruz. Ne sayı ne de kadro olarak bu ligi devam ettirebilecek güce ne yazık ki sahip değiliz işin gerçeği. Bu şartlarda Bank Asya’ya düşerse orada da yaşamını devam ettirmesi çok zor Ankaragücü’nün.

GENÇLERBİRLİĞİ MAÇI: OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN OYNAYACAĞIZ

Devlet Bakanımız Suat Kılıç’ın destek açıklaması hoşuma gitti, beni umutlandırdı. Tabii o desteğin sadece forma ve kamp malzemesi ile sınırlı kalmayacağını ümit ediyorum. Ankaragücü’nün düştüğü durumun kendisine etraflıca anlatılacağını tahmin ediyorum. İhtiyaç duyarsa ben de kendisiyle görüşebilirim. Türkiye’de futbol, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş’tan ibaret değil. Ankaragücü de en az onlar kadar büyük onlar kadar geçmişi olan bir takım. Elbette takımın mali durumu büyük sorun. Zaten futbolcular da kendilerine ödeme yapılamamasından dolayı ayrıldılar. Halen de arkadaşlardan üçü bu sürece girdi. Verdikleri süre bu hafta doluyordu ama çocuklardan bir hafta daha haklarını ertelemelerini rica ettim. Kongreden sonra gelen yönetimin haklarını verememesi durumunda ayrılmalarını istedim. Allah razı olsun bu talebimi kabul ettiler. Bu hafta önemli de bir maçımız var Gençlerbirliği ile. Camia için de önemli bu maç, takım için de. Çünkü Ankara derbisidir sonuçta. Hem dostuz hem de çok iyi rakibiz. Takımların durumu ne olursa olsun bu maçlarda oyuncular her zaman son performanslarını ortaya koyarlar. Bu haftaya inşallah tam kadro çıkacağız. Her türlü olumsuzluğa rağmen bu maçta galip gelmek istiyoruz.

KONGRELER: TAKIM SON ÜÇ YILDA KUYUYA DÜŞTÜ

Ankaragüçlü olduğum için ben de takımdaki gelişmeleri dışarıdan takip ediyordum. Ankaragücü, 2009’dan beri kongre süreçlerinden geçti. Ankaraspor, Ankaragücü’nün yönetimine geçti. Ankaraspor küme düşürüldü; aynı yönetim Ankaragücü’ne devam etti; daha sonra kongreler iptal oldu, yeni başkanlar seçildi. Bu süreçte ne yazık ki hiçbir yönetim üzerine düşen görevi yapmadı. Ve büyük bir borcun altına girildi. Aslında kongre konularına girmek istemiyorum. O konuları geçip artık mahkeme sürecindeki insanların da birlik olmasını sağlayıp bu camiayı bu kuyudan çıkartmak durumundayız. Birleşme süreci olsaydı ya da olmasaydı bunlar yaşanır mıydı onu bilemiyorum, tam kestiremiyorum. Ama Ankaragücü bu son üç yılda çok büyük bir yükün altına girdi. 100 milyondan bahsediyoruz ki, bunda hem yönetimlerin, hem de çekişmelerin ciddi etkisi var. Dediğim gibi mahkemeye veren var, mahkemelik olan var. Hem Ahmet başkan (Gökçek) ile görüştüm, hem Cemal başkan (Aydın) ile görüştüm ama bir sonuca ulaşamadım. Cemal Aydın benim 13 yıla yakın başkanlığımı yapmış bir insan. Ahmet başkan ile de görüşüyoruz, karşılaşıyoruz. Burası için istekli ama ne yazık ki aralarında bir uzlaşma olup bir sonuca varamıyoruz.

TARİHİMİZ VAR: GÖKÇEK’İN ANKARASPOR FORMÜLÜ AYNI TADI VERMEZ

Ben Melih (Gökçek) başkanı Twitter’da takip ediyorum. Ankaraspor, Ankaragücü Aş’yi kurup isim hakkını almıştı. Ankaraspor’un Ankaragücü’nün adını alıp devam etmesi gibi bir planı olduğunu orada okudum da. Ama aynı tadı vermez. Burası 102 yıllık bir camia. 102 yıllık bir geçmişten söz ediyoruz burada. Düşünün, bu kulübün malzemecisi 40 yıldır burada çalışıyor. Yaşanmışlıklar, başarılar var. Başarısızlıklardan sıyrılma hikâyeleri var. Taraftarların paylaştığı heyecanlar var. İstiklal Savaşına katılmış bu takım ilk kurulduğunda. 1930’lu yıllarda Atatürk, Ankaragücü’nü ziyaret etmiş, ona kavun ve üzüm ikram etmişler. Demiş ki, "Kavunun sarısı çok güzel, misket üzümünün de laciverdi." O dönemin Ankaragücü yöneticileri "Atatürk galiba bize bir mesaj verdi" demişler. Kulübün renkleri sarı lacivert olmuş. 1981’de Ankaragücü, ikinci ligde oynamasına rağmen kupayı kazanmış bir takım. Kupa finali oynamadan önce dönemin Ankara Valisi Mustafa Gönül, o dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e böyle bir teklifle gidiyor; o da "Kupayı alırlarsa lige çıkarılmaları" diye bir düzenleme yaptırıyor. Ankaragücü de kupayı alıyor, birinci lige çıkıyor. Oradan sonra da bugüne kadar hiç düşmedi, hakkını verdi. Büyük başarılar da elde etti, ligi ilk dört içinde bitirdi, üçüncü oldu. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ı yendi. Ses getiren başarıları oldu. Ankaraspor’un bu isimle devam etmesi aynı tadı vermez. Ankaragücü Anonim Şirketi olur. Bir şekil yapıp buranın yaşamasını sağlamaları lazım.

TARAFTARLAR: İYİ GÜNÜNDE KÖTÜ GÜNÜNDE ANKARAGÜÇLÜYÜZ

Bu yönetimsel sorunlar Ankaragücü taraftarlarını da etkilemişti. Çok bölük pörçük olmuşlardı. 11-12 taraftar grubu olmuştu. Fakat buradaki çocukların yürekli mücadele vermeleri, camialarına sahip çıkmaları, onları da etkiledi. Şu an öyle bir hale geldi ki, taraftarlar birliktelik içerisinde. Bu durumun Ankaragücü’ne en büyük faydası bu oldu. Herkesin unuttuğu bir şey vardı; Ankaragücü olmazsa taraftar da olmaz, futbolcu da. Şimdi hep bir ağızdan bir birliktelik gösteriyorlar. Şu an bir gerçek var, Ankaragücü ligin sonuncu takımı. Normalde Beşiktaş’ın taraftarı daha çok olurdu. 17 bin Ankaragüçlü, 3 bin Beşiktaşlı vardı maçta. Burası böyle bir camia. Ankaragücü taraftarları tribünde hem beste yaparlar, hem sloganlar atarlar. O gün de "İyi gününde kötü gününde hep beraberiz Çünkü biz Ankaragüçlüyüz" diye bağırdılar. Geçen hafta aralarında para toplayıp, buradaki personele dağıtılması ve futbolculara Mersin maçının primlerinin ödenmesi için 30 bin lira civarında parayı getirip bana teslim ettiler. Tesisin mutfak ihtiyaçlarını bile getiriyorlar. Deplasmana gidiş geliş masraflarını kulüp menajerlerimiz eski yeni yöneticilerden, bulabildiğinden alıyor; o şekilde gidiyoruz. Orada da sıkıntılarımız var tabii. Mesela devre arasında Antalya’ya kampa gidemedik. Ankara’da bu soğukta çalıştı çocuklar.

HAYATIM BU TAKIM: 28 YIL ANKARAGÜCÜ’NDE FORMA GİYDİM

Ben burada, Ankaragücü Tesisleri’nin bulunduğu Gazi mahallesinde doğup büyüdüm. Çocukluğum hep buralarda geçti. 100 metre aşağıdaydı evimiz. Daha sonra burada bir tesisleşme oldu. Zaten küçükken de işimiz gücümüz futbol oynamaktı, sokakta okulda. Benim hayatım hep futboldu. Bizim ailenin ilginç bir tarafı var. Abim de benden 10-12 yaş büyüktür. O da balettir mesela. Babam Toprak Mahsulleri Ofisi’nde işçiydi. Abimin balet olmasına amcalarım falan karşı çıkmış ama annem babam konservatuara götürmüşler. Onun balete, benim de futbola yatkınlığım vardı. Okulda, sokakta oynardım. Karşıda bir hakem vardı o zaman Serdar diye. Ligde maç yönetiyordu. O, "Bu çocuğu bir takıma götürün, çok yetenekli" diye anneme söylemiş. Öbür abim de Ankaragücü taraftarıydı. Annem de abimden etkilenerek beni sekiz yaşımdayken Ankaragücü’nün alt yapısına götürdü. Öyle başladık. O yaştan beri Ankaragücü’nün neredeyse gitmediğim maçı yoktur. Ankaragücü’nün maçlarında çok da top topladım görevli olarak. Ankaragücü’nün alt yapısından başlayıp yıldız, genç, amatör, paf ve A takımı olmak üzere bütün kademelerde oynadım. A takımında 15 yıl da kaptanlık yapıp, toplam 28 yıl Ankaragücü’nde forma giydim, hiç ayrılmadan. Futbolu da Ankaragücü’nde bıraktım. Türkiye’de bir camiada alt yapısında başlayıp futbolu bırakana kadar hiç ayrılmadan aynı camiaya hizmet eden bir Bülent Korkmaz var, bir de ben varım. Ayrılmamak benim tercihimdi, çok transfer teklifi de aldım. Hatta bir dönem Fenerbahçe’ye imza attım. Sonra vazgeçtiğimizi söyleyip, mukavelemizi geri aldık. Ankaragücü’nden ayrılmak zor geldi. Renkleri aynıydı ama yaşattığı duygular farklıydı. Benim kızım 13 yaşında. Futbolculuğumda maçtan sonra sahada gezdirirdim. Ankaragücü taraftarları da çok iyi tanır kendisini. O en az benim kadar Ankaragüçlü. Oğlum yedi yaşında. O da bir yerlerden kaptı Ankaragücünü. Onlar da üzülüyor. Eşim evlendiğimizde Galatasaraylıydı, zamanla Ankaragüçlü oldu mecburiyetten. Voleybolcuydu, evlendikten sonra çalışmadı.

KİTAPLAR: SOYUNMA ODASI KONUŞMALARINA HAZIRLANIRIM

Ben lise mezunuyum. Futbolla çok ilgili olunca liseden sonra devam edemedim. Üniversite okumak futbolcu açısından çok zor. Üniversiteye tam gün ayırmak gerekiyor, ama burada da kamplar, maçlara gidiş gelişler derken okumaya fırsat bulunamıyor. Spor Akademisi mezunu olan bazı arkadaşlarımız var. İsterdim aslında okumayı, Spor Akademisi mezunu olmayı da. Gençken kitap da fazla okumazdım. Daha çok futbolculuğumun son yıllarında yine futbola ve günlük hayatla ilgili kişisel eğitim kitapları okumaya başladım. Uygun gördüğüm sözler çıkarsa maçlardan önce soyunma odası konuşmalarında kullanıyorum. Ama kendimi de motive etmek için kullanıyorum zaman zaman. Her maç için hafta boyu çalışılır, tabii sonunda da oyuncuların motive olmaları bakımından soyunma odası konuşmaları oldukça önemlidir. O konuşmalar için önceden hazırlık yapar, düşünürüz. O günkü şartlar neyi gerektiriyorsa o günkü durumla ilgili konuşma yaparsanız iyi olur.

UNUTULMAZ ANLAR: BAYRAĞI SAHANIN ORTASINA DİKTİM

Ersun Yenal bizde hocaydı. Çok başarılı güzel günlerimiz geçmişti kendisiyle. Sonra bizden olaylı şekilde ayrılıp Gençlerbirliği’ne geçmişti. Gençlerbirliği çok başarılı gidiyordu ligde. Biz de orta sıralardaydık. Onlar favori görülüyordu. Biz o maçta Gençlerbirliği’ni yendik. Ben maçtan sonra sahanın orta yerine Ankaragücü bayrağı dikmiştim. O futbolculuk dönemimin unutulmaz anlarından biridir. Futbolu bırakmadan birkaç yıl önce teknik direktörlüğe hazırlanmaya başlamıştım. Hatta Ankaragücü’nde yavaş yavaş yardımcı antrenör pozisyonunda da yer aldım. Futbol oynarken antrenör kursuna gidip antrenörlük diplomamı almıştım. Futbolu bıraktım üç dört ay sonra yine Ankaragücü’nde teknik direktörlüğe başladım. İlk yıl iyi bir sezon geçirdik. Sekizinci olduk ki, bu sekizincilik Ankaragücü’nün son on yılında en iyi üçüncü derecesiydi. Ersun Yenal döneminde bir dördüncülüğümüz, bir de altıncılığımız vardı ben oyuncuyken. İkinci yıl istemediğim olaylar gelişti Ankaragücü’nde. Yönetimle ilgili bazı problemler oldu. Ben de o dönem bir açıklamayla görevi bıraktım. "28 gün Ankaragüçlü olmayanlar beni göndermek istiyor, onun için ben kendim istifa ediyorum" demiştim. Zaten Ankaragücü’ne hep amatör ruhla baktım. Futbolculuğumda da öyle çok büyük paralar karşılığında oynamadım. Biz teknik direktörüz, profesyoneliz sonuçta. Ama iş Ankaragücü’ne gelince ben hiç profesyonel olamadım. Şu anda da öyle yine amatör ruhla çalışıyoruz burada. Amacımız buraya hizmet.

TEKNİK DİREKTÖRLÜK: BİZİM KUŞAK TÜRK FUTBOLUNA DEĞER KATTI

Beş yıldır teknik direktörlük yapıyorum. Bizim kuşağın antrenörleri Türk futboluna çok fazla şey kattı. Bülent Uygun şu an kötü durumda ama Türk futbolunda bir Sivas gerçeği var çıkarttığı. Tolunay (Kafkas) hocanın gerek Kayseri’de, gerekse Gaziantep’te yaptıkları ortada. Ertuğrul (Sağlam) hocanın zaten Trabzon hariç bir Anadolu takımını şampiyon yapan ilk Türk hoca oldu. Mehmet (Özdilek) hocanın Antalya’da yaptıkları çok önemli. Yeni kuşak antrenörler de iyi geliyor. Ben ilk olarak Ankaragücü’nü iki yıl çalıştırdıktan sonra Denizlispor’a gittim. Ligin 12.haftasıydı ve Denizlispor üç puanı olan bir takımdı. Ankaraspor ligden düşmüş, bütün takımlara üçer puan verilmişti. O da oradan. Denizlispor’un o güne kadar hiç galibiyeti yoktu. Kadrosunu beğeniyordum. Orada da mali sıkıntılar vardı. Ben gittikten sonra iyi bir çıkış yakaladık. Bir devrede 23puan topladık. Ama yine yeterli olmadı. O çıkışla Manisaspor’a gittim. Orada işler istediğim gibi gitmedi. Dört maç üst üste mağlubiyet alınca görevi bırakmam gerektiğini düşündüm. Başkanla konuşup ayrıldım. Ondan sonra da bir takımı çalıştırmıyordum. Çalışırken yurt dışına çıkmaya müsait zaman bulamıyoruz. Ama boş zamanlarda sık sık yurt dışına giderim. Antrenmanları ve maçları seyrederek, antrenmanların maça yansımasını görmek isterim. Futbolcular yaptırılan antrenmana nasıl tepki veriyor? Hocalar antrenmanın karşılığını maçta nasıl alıyorlar? Her maç insana farklı bir şey katıyor, teknik direktör olarak gelişmesini sağlıyor. Üst düzey takımları seyretmenin bayağı geliştirdiğini düşünüyorum. Son olarak Belçika’da, Portekiz’de antrenmanlar ve maçlar seyrettim.

HAYALİM: BEN DE BİR ŞAMPİYONLUK YAŞAMAK İSTİYORUM

Ankaragücü, Bank Asya ligine düşer ve orada şampiyon olabilecek bir yönetim anlayışı olursa Ankaragücü’nde devam ermek isterim. Yoksa ikinci ligde ne futbol oynadım ne de antrenörlük yaptım bugüne kadar. Antrenör olarak tabii ki kişisel hedeflerim var. Ben de bir şampiyonluk yaşamak istiyorum. Şampiyonluğa oynayan takımlarda çalışmak istiyorum. Olursa yurt dışında antrenörlük hayatımı sürdürmek istiyorum. Yaşım da bunun için müsait.

Doğum günüm Sivas maçından bir gün önceydi. 40 yaşına girdim. Futbolcu arkadaşlar sağ olsunlar doğum gün kutlaması yaptılar. Antrenörlük için daha çok genciz aslında. Elbette öğreneceğimiz de yaşadığımız da çok şey var. Biz zaten çok çalışıp kendimizi geliştirmeye özen gösteriyoruz. Allah nasip ederse inşallah bu hedeflere ulaşırız. Hayatım hep futboldur. Çalışıyorsam eğer sabah en geç dokuzda onda kulüpte olurum. Antrenörlük futbolculuktan çok daha stresli. Futbolcu iken bir tek kendinden mesulsun. Ama antrenörlükte 24 futbolcun varsa 18’ini seçip 11’ini sahaya sürüyorsun. Alınan her türlü sonuçtan, hepsinin kişisel performansından sorumlusun. Camiası, taraftarı, gazetecisi derken antrenörlük daha stresli bir iş. Zaten bir araştırmada dünyanın en stresli mesleği antrenörlük seçilmiş. Türkiye’de her şeyde istikrar sorunu var. Bu antrenörlükte de en üst düzeyde yaşanıyor. Birkaç hafta kötü sonuçlar aldığınız zaman geçmişinizde başarılı sonuçlar da olsa görevinize son veriliyor ya da bir şekilde bırakmanız sağlanıyor. İstikrar önemli.

ŞİKE OPERASYONU: SUÇ VARSA CEZASI OLMALI

Bu yıl ligin durumu da enteresan. Bunda tabii ki, şike soruşturmasının etkisi büyük. Sakın yanlış anlamayın ben ne içerde yatan arkadaşlarımızı, kulüp başkanlarımızı, ne de dışarı çıkanları hiç birini sorumlu tutmuyorum ama eğer ki bir suç varsa mutlaka cezası olmalı. Bunu yasa değiştirerek ya da farklı yönlere giderek bir sonuca ulaştırmanın bir anlamı yok. Bir sonuç da vermez, o işin bir tadı da olmaz. Herkesin kafasında bir soru işareti kalır. Benim çok sevdiğim ve kendisinden hiç şüphe duymadığım bir arkadaşım var Bülent Uygun. Yeri gelmişken söyleyeyim; onun bu tip bir davranış içinde olacağına ihtimal vermiyorum. İnşallah onun da alnının akıyla bu işten sıyrılacağını düşünüyorum. Bu operasyonların olumlu bir katkısı da olabilir ilerde. Eskiden bir takım yenildiğinde hemen bıraktılar gibi söylemler olurdu. Şimdi onun önüne geçilir, kimse de buna cesaret edemez.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 22 OCAK 2012