FUNDA ARAR

...

İKİ DİNİN BAYRAMLARINI BİRLİKTE KUTLUYORUZ

Pop müziğin farklı bir rengi Funda Arar. Arar’ın en büyük destekçisi de müzisyen eşi Febyo Taşel. Beş yıldır evliler. Eşinden söz ederken Arar’ın gözleri parlıyor; onun Süryani olmasının evliliklerine kattığı zenginliği coşkuyla anlatıyor.

EŞİM: SÜRYANİ OLMASININ ÜZERİNDE DURMADIM

Eşimle tanışmak benim için çok büyük bir mutluluktu. Zorba’da çalışırken, Febyo Taşel de orkestrada klavye çalıyordu. Bizi Kınalıada çok etkiledi. Oranın nezih bir mekânı vardı, 99 yazında hafta sonları oraya gittik. Havuzu da vardı, hem sahne alıyor, hem de eğleniyorduk. Bizim aşkımız o adada alevlendi. Ama ben hiç belli etmedim. Febyo da uyuz olmuş bana. Yakın arkadaşlarımız Yasemin ve Hakan’ın evindeki yılbaşı akşamı romantik laflar falan derken öyle oluverdi işte. Bir baktık, 2000 yılının 1 Ocak’ında yemekteyiz. Febyo, çok temiz bir aile çocuğudur. Süryani olmasının, farklı dinde olmasının hiç üzerinde durmadım. İnsanların ayrı dinden olması neyi değiştirir ki? İnsanları bağlayan sevgidir, herkes kendi inancını istediği gibi yaşar. Bir hesap verilecekse eğer, herkes kendi hesabını verecek. Cem Yılmaz diyor ya, "İsterse krem peynire tapsın bana ne". Beni hiç ilgilendirmiyor, insanların o yönüne hiçbir zaman bakmadım. Hem öyle güzel ki, bizim bir sürü bayramımız var. İşte Ramazan Bayramı’nda, Kurban Bayramlarında onun ailesi bize gelir, güzel sofralar kurulur, bayram yemekleri yenir. Onların bayramlarında biz ziyaret ederiz, onlarda da bizim gibi yemekler yenir. Çok büyük, çok güzel bir zenginlik yaşıyoruz biz hayatımızda. Keşke buna herkes yaşayabilse…

AÇILIM TOPLANTISI: BANA FIRSAT GELMEDİ

Başbakanın açılım konusunda sanatçılarla yaptığı toplantıya katıldım. Başbakan sanatçıları, sanatı öven güzel bir konuşma yaptı. Kalabalıktı, orada bana fırsat gelmesi zordu. Ben takip ettim ve dinledim. Ben zaten Süryani biriyle evliyim. Ayrılık, gayrılık tasvip etmediğim şeyler. Kürdü, Lazı, Çerkezi, Abazası, Arnavutu, Makedonu, Ermenisi, Rumu. Ülkemizde o kadar çok etnik grup var ki, biz hepimiz biriz aslında. Herkesin özgür, demokratik yaşamasını her zaman destekliyorum. Benim anladığım açılım bu. Herkesin hakları ve özgürlükleri eşit olmalı. Etnik grubu ne olursa olsun Türk vatandaşıysa her haktan faydalanmak zorunda. Keşke etnik gruplardan milletvekillerimiz olabilse, keşke memur olabilseler. Süryani bir tanıdık, çocukken pilot olmak istemiş, ailesi "Askeri okula gidemezsin" deyince çok ağlamış. Bu acı bir şey. Avrupa’ya gidiyorsunuz, pasaport işlemleri yapan kabindeki polis Türk olabiliyor.

MUTLUYDUM: KONSERVATUARI KAZANINCA HAVAYA ZIPLADIM

4-5 yaşlarından itibaren kendi kendime aynanın karşısına geçip şarkı söylüyordum. Solfej derslerine Ankara’da ilkokul 3. sınıfta başladım. Mandolin çalmaya çok hevesliydim. Gençliğimde sadece şiirlerle, şarkılarla ilgiliydim. Hayatımda en mutlu olduğum anlardan biri konservatuar sınavını kazandığım haberini aldığım andı. Çığlık atıp zıplamıştım. Hayatımda bir dönüm noktası olacağını düşünüyordum konservatuarın. Annem ve babam da çok sevindi. Onlar da beni destekledi. O anlamda çok şanslıyım. Kız kardeşim de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi mezunu. İkimizi de sanata yönlendiren ailem olmuştur. Babam çok meraklıydı Türk sanat müziğine. Birçok şarkıyı babamdan öğrenmişimdir. Sürekli arkadaşları gelir, evde sofralar kurulur, meşk grubu günün ilerleyen saatlerine kadar şarkılar söylenirdi. Onun babaannesi meşhur Dudu hanım’ın inanılmaz güzel bir sesi varmış.

ÇOCUKLUĞUM: ERKEK ÇOCUKLAR GİBİYDİM

Baba tarafım Vanlı, anne tarafım Fatsalı. Babam Milli Piyango’da müdürdü. Herkes zannediyordu ki, biz çıkan biletlerin numaralarını biliyoruz. Okulda bile sorarlardı bana, "Baban biliyor mu biletlerin numaralarını?" Güzel bir çocukluk geçirdim ben. Zengin bir ailenin çocuğu değilsek de hiçbir şeyim eksik kalmamıştır. İlkokul çağlarında Ankara’daydık. Ayrancı’daki apartmanımızın arkasındaki bahçede oynardık. Muğla’daki evimizin bahçesindeki erik ağacımızı hiç unutamadım. Çok koşan, ağaçların tepesine çıkan erkek çocukları gibiydim. Erkek arkadaşlarımla futbol oynardım. Ortaokulda voleybol, basketbol oynadım. Lisede okulun basketbol takımında kaptanlık yaptım. Profesyonel basketbol oynamak da istedim. Sonra müzik ağır bastı.

AYRILIKLAR: GÜVENLİ LİMANLAR OLUŞTURURUM

Ankara’dan Muğla’ya taşınırken 11 yaşındaydım. Muğla’dan ayrılırken de çok ağladım. O yaşlarda ayrılıklar beni çok etkiledi. Şimdi öyle çok sevmem bir yerden kopmayı, ayrılmayı. Alışınca çok bağlanıyorum. Hayatımda güvenli limanlar oluştururum. Bu belki memur çocuğu olmamla alakalı.

ANTOLOJİLER: ŞAİRLERİN MİSYONLARINA BAKMAM

Lisedeyken edebiyat derslerini çok seviyordum. O derslerde şiir okunuyordu. O zaman şiire merakım oldu. Daha böyle antolojiler, Orhan Veli, Ümit Yaşar Oğuzcan okudum. Necip Fazıl’dan Nâzım Hikmet’e kadar hepsiyle ilgilendim. Şairleri hiç ayırt etmem. Elbette her şairin dünyası farklı. Politik misyonları benim için önemli değil. Onların ruhları, o duyguları önemli. Yabancı şairlerin kitapları beni çok etkilemedi. Kendi memleketimizin duyguları beni daha çok etkiliyor. Lisedeyken yazdığım şiirleri bir dosyada toplamıştım. Aşk ve insanlar üzerine çocuksu şeylerdi. Hâlâ yazıyorum. Bu albümde iki şarkım var. En çok Alagül albümünde vardı, beş şarkının söz ve müziği bana aitti.

ŞARKILARIM: AĞDALI ARABESKİ EĞLENCELİ ŞARKI YAPTIK

Ruh halime ve bana uygun şarkılar seçiyorum. Ahmet Arif’in "Haberin var mı?" da oldu, "Arapsaçı"nda oldu. Farklılaştı, benim şarkılarım haline geldi. "Benim için üzülme"de Fikret Kızılok’un aranjesi daha sadedir. Daha hızlı olsun diye gitarları ekledik. Çok ajite eden biri değilim ama romantik ve hüzünlü şarkıları seslendiren kişi olarak biliniyorum. En çok bilinen de "Benim için üzülme"dir. Bergen’in bu şarkısını kendi kalıbımıza uyarladık. Bergen’in "Acıların kadını"na yakışır bir yaşantısı var. Ben hayatından dolayı seçmedim o şarkıyı. Arkadaşlarımızla otururken albümü konuşuyorduk. Bir arkadaşımın kız kardeşi, "Bergen’in bir şarkısı var sana uyabilir" dedi. İlk önce Febyo dinledi, şaşırdı. "Allah Allah, nasıl olacak?" dedi. Tabii ağdalı bir arabeskti. Ben ısrar ettim. İnsanların tempo tuttuğu eğlenceli, hareketli bir şarkı oldu.

İLK ALBÜM: MÜZİĞİMİ TARİF EDEMİYORUM

İlk albümüm "Sevgilerde" idi, Behçet Necatigil’in şiiri. Ama "Kaldırımlar"a klip çekildiği için o daha çok biliniyor. O da Necip Fazıl’ın şiiri. İlk çıkışımı Arapsaçı ve Alagül olarak bilenler de var. İlk albümü hiç duymayanlar var. İlk albümüyle büyük bir patlama yaratan biri değilim. Müziği bilen, iyi müzik dinleyen kulakların ayırt edebileceği besteler vardı o albümde. Çok iyi müzik yaptığımızı düşünürken, sıradan müziklerin bizim albümünüzden daha popüler olması üzdü. Yine de ben çizgimi bozmadan aynı şekilde devam ettim. Bugün Türkiye’de en fazla albüm satan üç sanatçıdan biri olmak benim için mutluluk. Ben müziğimi tarif edemiyorum. İnsanların aklında Anadolu rock diye kalmasının sebebi Kıraç ile yaptığımız düet. Yaptığım müzik tamamen popüler müziktir de diyemiyorum ama pop müzik kategorisine giriyor sonuçta. Pop rock soundlu şarkılarım var. Benim müziğimde gitarın ağırlıklı olduğu sound var. Divalık çok büyük bir mertebe. Onun için biraz yol kat etmek lazım ama öyle görünüyor, öyle söyleniyorsa çok mutlu olurum.

SAHNE: KENDİMİ UZAYDA HİSSEDİYORUM

20 bin kişinin önüne çıkıyorsunuz. Normal birini atın sahneye. Elini kolunu ne yapacağını şaşırır, kıpırdayamaz. O anda uzayda gibi hissediyorum kendimi. Bir boşlukta gibi. Birkaç şarkı sonrasında kendime geliyorum. Çok ilginç, anlatılması tarifsiz bir duygu. Beni normal hayatımda bilen ve sahnede görenler, "Sahnede panterleşiyorsun. Bambaşka bir kişi oluyorsun" diyorlar. Sahneye çıkmadan önce bir heyecan, gerginlik oluyor tabii. Heyecanı kaybetmek, artık o işten zevk almıyorsunuz demektir, onu da yapmanın bir manası yok.

ÖĞRETMENDİM: ELİMDE DEMO PLAKÇI DOLAŞMADIM

Konservatuarda okurken iki sene yurtta kaldım. Beş altı kişi aynı odayı paylaşıyorduk. Çok keyifliydi. İnsanlar kitabını açıp dersini çalışıyordu. Benim ud çalmam, solfej yapmam zor oluyordu. Neyse iki sene sonra ailem, Adapazarı’ndan İstanbul’a gelince yurttan ayrıldım. Ondan önce de her hafta sonu Adapazarı’nda evdeydim. Kuzenimle birlikte deliler gibi saldırıyorduk yemeklere. Konservatuardayken benim gönlüm şarkı söylemekteydi. Ud çalmamı babam istemişti. Yazık o herhalde kızım çalar ben söylerim meşk yaparız diyordu. Bitirince bir ara radyoya girmeyi düşündüm, sonradan vazgeçtim. Ataköy’de 60.yıl İlköğretim Okulu’nda iki sene müzik öğretmenliği yaptım. O deneyimi de yaşamak istedim. Öğretmenlik de keyifli bir şeydi. Ben herhalde şöhreti daha çok seviyorum. Her şey de böyle kolay ilerledi. Unkapanı’nda elinde demo albümle dolaşan biri olmadım. Zorba’da çalışıyordum. Oraya dinlemeye gelmişlerdi, tanıştık, albüm yapalım dediler, bir anda oldu. Zorba’dan başka yerde sahne almadım. Orada çok keyifle çalıştım.

İMAJIM: DAHA İYİ GÖRÜNMEYİ ÖĞRENDİM

İmaj değişikliği olmadı. Ben kendi zevkime göre giyiniyorum, Dönem dönem profesyonel destek aldığım zamanlar oldu. Benim 5-6 yıl önce çektirdiğim fotoğraflardaki kostümlerimle şimdi çektirdiklerimin dekolte oranları birbirinden farklı değil. Nasıl bakarsan, nasıl durursan daha iyi görünürsün zamanla onu öğreniyorsun. Bu da profesyonelliğin getirdiği bir şey.

ALIŞKANLIKLARIM: BEN NEREYE YASTIĞIM ORAYA

Sabah kalktığımda kahvaltı yapmadan, bir Türk kahvesi içmeden güne başlayamam. İşte günlük gazeteler gelir işte onlara bakarım. Ben kolay uyuyan biri değilim, yerimi yastığımı ararım. O yüzden de ben nereye yastığım da oraya. O koşturmaca içerisinde en azından yastığımdan ayrılmamış oluyorum. Bir heves fotoğraf makinesi falan aldım. Hevesliyim, yani seviyorum fotoğrafı. Ara ara elime alıp çekiyorum. Şu an çok yoğun çalıştığım için çekemiyorum. Son dönemde 20 konser için 16 bin km yol yapmışız. Konser programları, albümler, üniversite şenlikleri. Çok keyifli oluyor üniversite konserlerimiz. Gençler coşkulu, katılımcı oluyor böyle hoplaya, zıplaya.

HAYALİM: ÇOCUK İKİ ÜÇ SENE GERİYE GÖTÜRÜR

Ne kadar duygusal olsam da bazı şeylere gerçekçi bakabiliyorum. Çocuk konusu da onlardan biri. Çocuk sahibi olmak iki üç sene geriye götürür. İşimle ilgili çok planlarım var. Yeni albüm 2011’in Ocak ayında çıkacak. Onun hazırlıkları başladı. Müzikte hayalim hiç bitmiyor ki. Senfonik bir albüm yapmak istiyorum. Caz soundlu bir albüm yapmayı düşünüyorum. Onun zamanını bekliyorum. Memlekette bu kadar kolay müzik yapılırken ben bir şeylerin öncüsü olmak istiyorum. Böyle şeyler yaptığınız zaman kalıcı oluyorsunuz.

İLAHİLER: BİTİRME TEZİM DİNİ MUSİKİYDİ

O albümde ilahi okudum. İlahi albümü yapılacak dendiğinde Fethullah Gülen ile bağlantısından haberim yoktu. Açıkçası bunun konuşulmasından da hoşlanmıyorum. Hiç işimin olmadığı bir durum. Arkadaşım profesyonel olarak aranjelerini yaptı. Sonuçta dini musiki de bizim müziğimiz. Bitirme tezim dini musikide şuullerdi. Rahmetli hocam Bekir Sıtkı Sezgin vermişti o konuyu. O nedenle de ilahi okumak bana anormal gelmedi.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 6 HAZİRAN 2010

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.