Fahrettin Koca'nın hasta mahremiyetini ihlal özgürlüğü mü var?

...
TTB'nin "Pandemide kaybettiğimiz sağlık çalışanları" sayfasında bugüne değin yaşamını yitiren sağlık görevlilerinin sayısı 447.

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, iki doktorun yaşamını yitirdiğini sosyal medya hesabından duyururken, aşı olmadıklarını da vurgulama gereği duydu:

    “İKİ ARKADAŞIMIZ Covid-19’a yenildi. Operatör Dr. İ. A. 55, Patolog Dr. M.T.49 yaşındaydı. Kayıtlarımızdan maalesef, iki değerli hekimin aşı olmadığını öğrendik. Meslektaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Benzer acılar artık yaşanmasın.”

     Sağlık Bakanı Koca paylaşımında hekimlerin isimlerini açıkça yazmıştı, ben bu yazıda kodladım.  Bakan Koca’nın paylaşımını Anadolu Ajansı da “Bakan Koca aşı olmamış iki sağlık çalışanının Kovid-19 sebebiyle vefat ettiğini açıkladı” diye hekimlerin isimleriyle haber yaptı. Televizyonlardan, internet portallarına ve gazetelere hemen tüm medyada da bu haber yayımlandı. Hepsinde de aynıydı başlıklar…

   Yaşamını yitiren iki doktor, bu haberlerle aşı olmayarak kendi ölümlerine neden olmakla suçlanmış oldular. Hem de ölümleri, Covid-19 aşısı olmanın gerekliliği konusunda Bakan Koca’nın başını çektiği kampanyada araç haline getirildi.

    Kuşkusuz bu iki hekimin aşı olmadıklarını Türk Tabipleri Birliği de biliyordu. Ama TTB’nin yayımladığı başsağlığı mesajlarında sadece “..COVID-19 nedeniyle kaybettik. Ailesine ve tüm sağlık camiasına başsağlığı diliyoruz” deniliyordu. Bugüne değin Covid-19 nedeniyle ölen 447 sağlık çalışanıyla ilgili mesajlarının hiçbirinde de aşı olup olmadıkları bilgisine yer vermemişlerdi.

    Koca’nın başsağlığı duyarlılığı yok

      Enteresandır, Bakan Koca, hekimler İ.A. ve M.T.’den bir gün sonra yine Covid-19 yüzünden İzmir’de yaşamını yitiren Dr. Harun Alper Yalınçetin için başsağlığı mesajı yayımlamadı. Yalınçetin de aşı olmamış olsaydı, onun için de bir açıklama yapardı muhtemelen.

    Nitekim TTB’nin “Pandemi döneminde kaybettiğimiz sağlık çalışanları” sayfasından kontrol ettim. Sadece dört ay geriye gittim, bu süre içerisinde Covid-19 nedeniyle 30 sağlık çalışanı yaşamını yitirmiş. Bunlardan 13’ü hekim…

    Sağlık Bakanı Koca, bu dört ay içerisinde Covid 19 nedeniyle ölen Dr. Murat Çakmak (23 Ağustos), Dr. Ali İnal (31 Temmuz), Dr. Teymur Bakal (8 Haziran), Dr. Nuri Uzunalioğlu (23 Mayıs), Dr. Osman Arıkan (19 Mayıs), Halil İbrahim Çakın (18 Mayıs), Dr. Süreyya Salihustaoğlu (13 Mayıs), Dr. Levent Kamış (9 Mayıs), Dr. Sabahattin Gül (8 Mayıs), Prof. Dr. Cemile Öztın Öğün (4 Mayıs) için başsağlığı mesajı yayımlamamış.

     Bu dönem içerisinde Covid-19 dışı nedenlerle ölen Prof. Dr. Demir Başar, Prof. Dr. Yaşar Bağdatlı ve eski Sağlık Bakanı Prof. Dr. Yaşar Eryılmaz için paylaşımları var ama Covid-19’dan ölen doktorlar için başsağlığı mesajları yok.

   Bu da gösteriyor ki, Sağlık Bakanı Koca’nın ölen tüm hekimler için başsağlığı mesajı yayımlama gibi bir duyarlılığı bulunmuyor. Başsağlığı paylaşımında bulunmasının nedeni de bu iki hekimin aşı olmamış olmaları…

    “Ölüm, mahremiyetin bozulma hakkı vermez”

     Sağlık Bakanı Koca’nın ölen hekimler için başsağlığı mesajı yayımlayıp yayımlamaması insani duyarlılığı ile ilgili ve kendisinin bileceği bir konu. Ancak bence asıl üzerinde durulması gereken, Bakan Koca’nın iki hekimin ölümünü aşı kampanyasında araçsallaştırmaya ve aşı olmadıklarını açıklamaya hakkı olup olmadığı…

    Fahrettin Koca aynı zamanda bir hekim. “Hasta hakları”nı iyi bilmek ve uygulamakla yükümlü. Sağlık Bakanı olması ona “hasta hakları” konusunda ilave bir yükümlülük getiriyor. “Mahremiyet” hasta haklarının temel unsuru. Türk Tabipleri Birliği’nin “Hasta Hakları Bildirgesi”nde mahremiyet konusunda da şu ilkeye yer veriliyor:

     “Hastanın kişisel bilgilerinin, tanı ve tedavisinin, sağlık durumunun ve her türlü özel bilgilerinin gizli tutulması ve korunması sağlanmalıdır.”

     Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı “Hasta Hakları Yönetmeliği” de benzer hükümler içeriyor. Yönetmeliğin 21. Maddesinde ölen hastaların mahremiyeti ile ilgili ilave bir hüküm yer alıyor:

     “Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez.”

    Burada mahremiyetten kasıt, elbette hastanın tedavi süreci ile ilgili tüm bilgilerin gizliliği…

     AİHM: Zorunluluk insan hakkı ihlali değil

     Böylesi küresel bir salgın karşısında aşı olmak elbette bir gereklilik. Aşılanmayan insanların seçimleri diğer insanlara da zarar verme riski taşıyor.  Bu nedenle aşı zorunluluğu getirilmesi insan hakkı ihlali olarak değerlendirilemez ve aşı reddi de bireysel hak olarak kabul edilemez.

    Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Çekya’dan bazı aileler ile Fransız itfaiye erlerinin yaptıkları başvurularda “Covid-19 aşı uygulamasının zorunlu olmasına” karşı açılan davaları reddetti. Mahkeme, “aşı zorunluluğunun insan hakkını ihlal etmediğine” ve “aşı zorunluluğunun demokratik bir toplumda gerekli olduğuna” karar verdi.

    Ancak Türkiye’de aşı zorunluluğu yok, bu yönde bir karar da alınmadı, yasal düzenleme de yapılmadı. Söz konusu iki hekim, her ne kadar aşının yararını ve gerekliliğini topluma aktarmakla yükümlü bir mesleğin mensupları olsalar da aşıyı reddetme yönünde bireysel bir tercihte bulunmuşlar. Yanlış da olsa bu kararları ve ortaya çıkan sonuç, artık o iki hekimin mahremiyeti ve buna herkes saygı göstermek zorunda. Ölmüş olmaları mahremiyetin ortadan kalktığı anlamına da gelmez.  

   Oysa Sağlık Bakanı Koca, ölen iki doktorun aşı olmadıklarını kamuya açıklayarak, onların mahremiyetini ihlal etti. Hekim olarak TTB’nin “Hasta Hakları Bildirgesi”ni, Bakan olarak da “Hasta Hakları Yönetmeliği”ni çiğnedi.

     Aşı kampanyası için iki hekimin kişisel mahremiyetini ihlal etmeyi göze alan Bakan Koca, salgının başından beri başta TTB olmak üzere hemen bütün uzmanların “Hastane ve yoğun bakımlarda yatan hastaların aşı durumlarının anonim olarak açıklanması” çağrısının gereğini yerine getirmiyor. Yoğun bakımlardaki hastaların aşı durumları düzenli olarak açıklansa insanlar, çok büyük oranda aşısızların hastalığı ağır geçirdiğini ve yaşamını yitirdiğini görüp, aşı olmaya ikna olacak.

    Ama Bakan Koca, Covid-19 salgınının başından beri olduğu gibi hastane verilerini gizli tutmayı yeğliyor.

   Medya da lekelenmeme hakkını çiğnedi

   Medya da Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamasını “Aşı olmayan iki doktor coronadan yaşamını yitirdi” başlıklarıyla, hem de açık isimleri, çalıştıkları hastaneler ve fotoğraflarıyla birlikte yayımlayarak iki hekimin mahremiyet hakkının ihlal edilmesine katkıda bulundu; aracılık etti.

    Gazeteler, televizyonlar ve internet portalları, bu haberleriyle bu iki doktoru kendi ölümlerinden dolayı da suçlayan ifadelerle “lekelenmeme hakkı”nı da zedelediler.

     Hekimler İ.A. ve M.T., hayatta olsalardı tedavi seçme haklarını aleyhlerine kullanan ve kendilerini zan altında bırakan bu yayınlara itiraz edebilirlerdi; savunma yapabilirlerdi. Ama hayatta değiller, kendilerini savunma olanakları yok ve anıları lekelendi.

   Bırakın Bakan Koca’yı, ölen iki doktorun yakınlarının bile onların aşı olmadıklarını açıklamaya hakları olduğu tartışılır. Çünkü kişiye özel haktır, hasta hakkı ve mahremiyet…

   İsim ve fotoğrafları yayımlanmamalıydı

   Gazeteciler, insanların temel haklarına özen göstermeli. Elbette hasta hakları ile basın özgürlüğünün çatıştığı istisnai durumlar söz konusu olabilir. Bir kişinin hasta olarak hakları ve mahremiyeti, ancak kamu görevinde bulunan yüksek düzeyli bir bürokrat, politikacı, devlet insanı ya da ünlü bir kişi olması ve bu bilgilerin açıklanmasında geniş kamu yararı olması gibi istisnai hallerde göz ardı edilebilir.

    Covid 19 nedeniyle yaşamını yitiren iki doktorun ölümüyle ilgili haberlerde ise ne ünlü kişilikler ne de geniş bir kamu yararı söz konusu. İsimlerinin açıklanması toplumu aşıya ikna etmek açısından da zorunlu değildi. Sağlık Bakanı Koca’nın, isimleri belirtmeden “aşı olmayan iki doktorun Covid-19 nedeniyle öldüğünü” açıklaması da toplumda benzer etkiyi yapardı.

   Gazetecilikte şüphe ve sorgulama esastır. Sağlık Bakanı Koca’nın iki doktorla ilgili paylaşımı da sorgulanmalı ve hasta haklarını, mahremiyetini ihlal ettiği için isimleri kodlanarak ve fotoğrafsız olarak haber yapılmalıydı.

     Yaşamını yitiren iki doktorun mahremiyeti korunmuş ve anıları lekelenmemiş olurdu.

Faruk BİLDİRİCİ / 1 Eylül 2021