ERİŞİM ENGELLEME REKORU

...

Hurriyet.com.tr’deki arkadaşları bugünlerde en çok uğraştıran konulardan biri erişim engelleme kararları. Zira günde en az 10-15 erişim engelleme kararı geliyor dersem abartmış olmam. Sanırım diğer haber siteleri de benzer durumda. Bunun nedeni de Türkiye’nin hemen her yanındaki Sulh Ceza hâkimliklerinin erişim engelleme başvurularını neredeyse otomatik olarak kabul etmeleri. Yayıncı kuruluşun görüşünü almadan, hatta çoğu kez yayından kaldırılması istenen içeriği bile yeterince incelemeden engelleme kararı verip, Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne (ESB) gönderiyorlar. Haber siteleri de engelleme kararlarını oradan öğreniyor; savunma imkânı bulamadan kararları yerine getirmek zorunda kalıyorlar. Hatta bazen ESB, doğrudan kendisi haber vermeden o sayfalara erişimi engelliyor. Hâkimlerin 5651 sayılı internet ortamında yapılan yayınlarla ilgili yasaya dayanarak verdiği bu kararlara yedi gün içinde itiraz mümkün. Ama itirazların kabul edildiği pek de görülmedi bugüne değin. Erişim engelleme kararlarının garipliklerine bir örnek vereyim. Nurana Bagieva adlı oyuncu, rol aldığı diziden çıkarılınca bir gazeteye "öpüşme sahnesinde oynamayı kabul etmeyince bir ölüm sahnesi yazıp kendisini diziden attıklarını" söylemiş. Sonra da kariyerine zarar vereceği kaygısına kapılmış olsa gerek ki birçok sitede yer alan bu söyleşiyi ortadan kaldırmak istemiş. Sildirmek istediği kendi sözleri. Yalan yok, yanlış yok ama Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği hemen kabul etmiş isteğini. Aralarında hurriyet.com.tr’nin de bulunduğu 129 web sayfasına erişim engelleme kararı vermiş. Gerekçesi de "Bagieva’nın kişilik haklarının ihlal edilmesi"! Anladığım, Bagieva söyleşi yaparak kendi kişilik haklarını ihlal etmiş… Aynı söyleşinin yer aldığı 29 internet sitesi için erişim engelleme isteğinin reddedilmesi de enteresan. Hâkimlik "aynı içerik olduğunu tespit edememiş." Oysa içeriğin aynı olduğu başlıklarından bile belli. Tek farkları ufak tefek sözcük değişiklikleri yapılmış olması... Erişim engelleme kararlarıyla ilgili garip örnek çok. İnsan hakları hukukçusu akademisyenler Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak, hemen her gün ilginç erişim engelleme kararları paylaşıyorlar sosyal medyadan. Akdeniz, Anayasa Mahkemesi’nin, "yetersiz gerekçelerle erişim engelleme kararı verilmesinin basın özgürlüğüne aykırı olduğu"na dair kararına dikkat çekiyor, "erişim engellemede dünya rekoru kırıldığını" vurguluyor. Yine de erişim engelleme kararları hız kesmiyor. Biliyorsunuz, booking.com ve Wikipedia’ya erişim hâlâ yasak ülkemizde…   Olay yeri gizli Vahap Munyar’ın gazetecilik refleksinin ne denli canlı olduğunu gördük geçen hafta. İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar’ın yaşamını yitirmesinin ardından hemen harekete geçti. O gecenin öyküsünü, Çağlar’ın ortağı Adnan Ersoy Ulubaş’ın ağzından aktardı, hastane sürecine dikkatleri çekti. Eminim Munyar’ın 12 Aralık’taki yazısını okuyan her okurun zihninde "Gaz sancısı ve karın ağrısı şikâyeti" ile hastaneye giden Çağlar’ın kalp krizinden ölmesinde hastanenin ihmali olup olmadığı sorusu uyanmıştır. Bu yazıya ilk sayfada atılan "Göz göre göre öldü" başlığı da bu soruyu pekiştirmiştir. Lakin yazıda Çağlar’ın yaşamını yitirdiği hastanenin adı yoktu. Oysa haberciliğin temel olan "5N1K" kuralına göre, haberde "Nerede" sorusunun yanıtının olması gerek. Olay yerinin adının yazılmaması ciddi bir eksiklikti. Daha önce trafik kazalarıyla ilgili olarak da yazmıştım. Biz gazeteciler, ne yargıç veya savcıyız, ne de bilirkişiyiz. Kimseyi suçlamadan, yargıda bulunmadan ve de zan altında kalan tarafın da görüşünü alarak yazmalıyız. Çağlar vakasında da doğru olan hastanenin adını, hastane yetkililerinin görüşünü alarak yazmaktı. Nitekim ertesi gün İbrahim Çağlar’ın eşinin anlatımı ve hastane yetkilisinin açıklaması, hastaneyle ilgili şüpheleri epeyce dağıttı. Sağlık Bakanlığı da hastaneyle ilgili "değerlendirme ve inceleme" başlattı. Fakat 13 Aralık’ta yayımlanan cenaze töreniyle ilgili haberde ve Vahap Munyar’ın yazısında da hastanenin adı yoktu. Hatta hastanenin medikal direktörünün ismi de hastanenin adı verilmeden yazılmıştı. Halbuki "söz konusu hastane"nin adının Medipol olduğu sosyal medyada yayılmış, bazı gazete ve internet sitelerinde de yer almıştı. Hastanenin adı artık herkesin bildiği bir sırdı.

    Okurdan kısa kısa:

   Esma Çakır: Hürriyet internette "Özel ekip kuruldu, tacizci aranıyor" haberi yapılmış. Böylece "tacizcilik", "tecavüzcülük" de birer meslek hâline getirildi artık haber kuruluşlarınca. -ci -cü eklemeden taciz-tecavüz zanlısı diye yazmak zor geliyor olmalı! (15 Aralık) Kevni Kuşçu: Sporda Ali Ece’nin yazısında "Bu nasıl Gökhan Gönül?" ara başlığı atılmış. Ancak atılan ara başlıktan yazının sonuna kadar Gökhan Gönül’den kesinlikle bahsedilmemektedir. (11 Aralık)

  C. Halil Çiçek: Manşette "Casus gerekçesiyle mal varlığına el koyuldu" deniliyor. "El koyuldu" yerine, "el konuldu" denilmesi gerekmez mi? Hatta başlıkta da "Casus olduğu gerekçesiyle mal varlığına el konuldu" denilmesi daha doğru olmaz mıydı? (2 Aralık)

Feride Demirelli: Gebze’de yaşıyorum. Hürriyet’in erken baskısını okuyoruz. İstanbul baskısı neden buraya gelmiyor? İş ilanları, emlak konuları bölgemizle ilgisiz.

Adnan Nacir: Web sayfanızda ve mobil uygulamanızda haber zannettiğimiz bazı başlıklar oluyor, tıklayınca yazarlarınızdan birinin o günkü köşe yazısı ile karşılaşabiliyoruz. Böyle gözümüze sokmazsanız sevinirim.

Bahri Ovalı: "Çocukla birlikte okumalıyız" başlıklı yazıda "Çocuklarına kitap okuyanların oranı yüzde 20’lerde kalıyor. Yani her beş ebeveynden birinin çocuğuna kitap okumuyor" denilmiş. Doğrusu "Her beş ebeveynden biri çocuğuna kitap okuyor" olmalıydı. (10 Aralık)

Ali Aydoğan: İncili gastronomi rehberini sevinçle karşılamıştım ama bir okurunuz olarak sevincim hüsrana dönüştü. Türkiye, İstanbul-Bodrum-Alaçatı’dan mı ibaret? Neden bu rehberde Anadolu yok? Gazetenizi sadece İstanbul’un elit bir kesimi mi okuyor?

E. Demiroğlu: Son zamanlarda okur görüşlerine pek yer vermiyor, internete gönderiyorsunuz. Kaç kişi acaba gazeteyi bırakıp, "Şu okuyucu görüşleri neymiş bakayım" diye internet sayfasına gider? 30 küsur sayfa arasında haftada bir gün iki üç sütun yer bulunamıyor mu?

Erdoğan Okay: Hürriyet internet sayfasında bir zamandır hem reklamlar, hem de sayfa tık sayısını artırmak için yaptığınız bir haberin 25-30 sayfalık galeride verilmesi beni zorlamaya başladı. İnternet sayfası reklamla yaşıyor biliyorum. Ama reklamlardan kaçıp kurtulma hakkı da olmalı bir okuyucunun.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET / 18 ARALIK 2017