Erdoğan'a cuma namazı sonrası müthiş soru: Yeni yaşınızdan beklentileriniz neler olacak?

...

   Bir zamanlar bu ülkede politikacılar, devlet insanları, başbakanlar, cumhurbaşkanları, Cuma namazına gittiklerinde fotoğraf çekilmesini istemezler; mümkün olduğunca gazetecilere görünmeden giderlerdi Cuma namazlarına. Süleyman Demirel’den, Alparslan Türkeş ve Turgut Özal’a kadar hemen tüm liderler böyle davranırdı. Hele cami içinde fotoğraf çekilmeye kalkıldığında çok sinirlenirlerdi.

   Cuma namazlarının kamu görevleriyle ilgili olmadığı, namaz kılmanın bir şova dönüşmemesi gerektiği ve namazın siyasi faaliyetlerin bir parçası gibi görünmemesi kaygısından kaynaklanırdı bu tutumları. Basın da çoğunlukla onların bu tercihine saygı duyar, Cuma namazlarının siyasilerin özel alanlarında kalmasına özen gösterirdi. Bazen cami çıkışında fotoğraf çekilse de çok büyütülmezdi bu haberler.

    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise Cuma namazlarını ve hatta camiyi Cumhurbaşkanlığı ve siyasi faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Camilerin içinde de konuşuyor, cenaze namazlarında da. Tabutun üzerine elini koyup mikrofonlarla konuşmalar yapıyor. Sürekli camilerde görüntü veriyor.

    Cuma namazları sonrasında cami önünde ayaküstü basın toplantıları da Erdoğan’ın haftalık rutini haline geldi. Zaten cami önleri, Erdoğan’ın basın toplantısı düzenlediği tek alan. Pandemi öncesinde bazen yurtdışına gidişlerde havaalanlarında basın toplantısı yapardı. Şimdi o da yok. TBMM’de Grup Toplantısı’ndan çıkışta yürürken bir iki sorulabilirse ne âlâ. Onun dışında gazetecilerin Erdoğan’a birkaç soru sorabileceği tek yer Cuma namazı çıkışındaki basın toplantıları…

  Hedef gösteren muhabir

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, namaz sonrası camiden çıkarak önceden hazırlanmış kürsü ve mikrofonların önünde geliyor, gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Fakat cuma çıkışı basın toplantılarında bugüne değin dişe dokunur bir soru sorulduğunu ya da açıklama yapıldığını duymadım.

     Çünkü muhabirlerin ne soracakları önceden belirleniyor, onaylanıyor; muhabirler gündemdeki her konuyu akıllarına geldiği gibi soramıyorlar.  Karanlıkta kalan bir konuyu sorularla aydınlatma çabası içine girilemiyor. Genel sorularla Erdoğan’a dilediği gibi konuşması için “pas” veriliyor.

   Fakat muhabirlerin soruları, bazen Erdoğan’a dilediğini konuşması için “yardımcı olma” rolünü de aşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “çanak soru” soracağım derken gazeteciliğin sınırları iyiden iyiye zorlanıyor.

   5 Şubat günü, bir muhabirin, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylemlere ilişkin soru sorarken kullandığı ifadeleri gazetecilik olarak savunabilmek mümkün değil. Soru sormuyor, isim vermeden Prof.Dr. Ayşe Buğra’yı hedef gösteriyordu:

   “Gösterilere katılan ve destek veren bazı akademisyenler tespit edildi. Aralarında Osman Kavala’nın karısı da var. Operasyon devam ederken Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine bildiri imzalayan akademisyenler de var. Boğaziçi olaylarını nasıl yorumluyorsunuz?”

  Muhtemelen Yeni Akit muhabiriydi konuşan. Çünkü bir gün önce Yeni Akit, Osman Kavala’nın eşi Prof.Dr. Ayşe Buğra ve dört kadın akademisyeni manşetten “terör destekçisi militan” ilan etmişti.

     Cumhurbaşkanı Erdoğan ise memnun olmuştu muhabirin Prof.Dr. Buğra’yı yargılayan bir dille soru sormasından. Erdoğan, yanıtına “Değerli arkadaşlar tespit etmiş durumdasınız” diye başladı.  O da Prof.Dr. Buğra’yı adını vermeden “provokatör” olarak damgaladı:

    “…biliyorsunuz şu Osman Kavala denilen, bu ülkede Soros adeta ofisi olan, temsilcisi olan kişinin karısı da yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesinde bu provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır.”

     Ardından muhabirler Erdoğan’a, Boğaziçi dışında muhalefet liderlerinin görüşmelerini ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Libya ile ilgili açıklamasını sordular. Her iki soru cümlesi de “…nasıl değerlendiriyorsunuz” diye noktalanıyordu. Üç soru dışında da başka soru yöneltilmedi ve ayaküstü basın toplantısı böylece bitti.

    Aslında o gün gündemde çok önemli konular vardı. Erdoğan’ı bir gün önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ziyaret etmişti ve Yüksek Mahkeme’nin CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun Meclis’e dönmesiyle ilgili kararının uygulanıp uygulanmayacağı tartışmaları sürüyordu. Bu konu sorulmadı, sorulamadı.

    “Yeni yaşınızdan beklentileriniz neler olacak?”

     Cuma sonrası düzenlenen basın toplantıları hep aynı havada geçiyor. Bazen muhabirin sorusunu bitirmeden Erdoğan’ın deyim yerindeyse havada kapıp hemen yanıtlaması da soruları önceden bildiğini, cevapların hazırlanmış olduğunu gösteriyor.    

     Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün de Büyük Selimiye Camisi’nde kıldığı Cuma namazı sonrasında basın toplantısı düzenledi. Ben de merakla izledim ama yine gündemde olan önemli konulara giremedi muhabirler. Sadece dört soru soruldu. Ermenistan’da askerlerin Başbakan Nikol Paşinyan’a muhtıra vermesi, koronavirüsle ilgili önlemlerin gevşetilmesi ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul ile ilgili sözleri soruldu. Ama en müthiş soru sonuncusuydu:

     “Doğum gününüz kutlu olsun. 67 yaşına girdiniz. Özellikle sosyal medyada çok paylaşım yapıldı. ‘İyi ki doğdun miletin adamı’ etiketi kullanıldı. Hem onlara neler söylemek istersiniz. Yeni yaşınızdan beklentileriniz neler olacak?”

     Zaten gazeteciler bir saat kadar önce Kısıklı’daki evinden çıkarken Erdoğan’ı durdurmuş: Türkiye bayrağı, Osmanlı arması ve Erdoğan’ın varaklı bir koltukta otururken çekilmiş bir fotoğrafıyla süslenmiş bir pastayla yeni yaşını kutlamışlardı. Soru sorarken doğum günü kutlaması bir tekrardı. “Yeni yaşınızdan beklentileriniz neler olacak” sorusu da ülkenin gündemiyle ilgisizdi.

     Herhalde bunu soran gazeteci, Erdoğan’ın gözüne girmek, şirinlik yapmak istedi. Yoksa böyle bir soruyla Erdoğan’dan çarpıcı bir yanıt almayı amaçlamış olamaz. Gazeteci yanıtı belli soruları sormaz ama bu sorunun yanıtı zaten baştan belliydi.

    Nitekim Erdoğan da “Ben de tabii ki onların hizmetkârı olmak için çok daha fazla çalışmanın inşallah gayreti içerisinde olacağım” yanıtını verdi gülümseyerek. 

   Asıl sorulması gerekenler

        Halbuki gündemde sadece Erdoğan’ın yanıt vermesi gereken o kadar çok soru vardı ki. Basın toplantısını dinlerken, “Gazeteciler bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ne sormalıydı?” diye düşündüm. Aklıma gelen sorulardan bazıları şunlar:

-        Pandemiyle ilgili olarak “Rehavete kapılamayız. Gevşeme yok” dediniz ama partinizin kongrelerinde binlerce insan sizin deyiminizle salonları “lebaleb” doldurdu. Kalabalık cenaze törenlerine de katılıyorsunuz. Yaptıklarınız ile söyledikleriniz çelişmiyor mu?

-        Berat Albayrak’ın bakanlığı sırasında çok başarılı olduğunu söylediniz. Başarılı ise neden bakanlıktan alındı? Uyguladığı ekonomi politikalar doğruysa, neden şimdi o politikalardan vazgeçildi? Berat Albayrak yeni bir göreve getirilecek mi?

-        Daha önce belediye başkanlarını da “metal yorgunluğu” gerekçesiyle istifa ettirmiştiniz.  Şimdi de parti kadrolarının büyük bölümünü değiştiriyorsunuz. Partinizdeki “metal yorgunluğu” ne gibi olumsuzluklara yol açtı? Kendinizde yorgunluk hissediyor musunuz?

-        Necmettin Erbakan’ın 1976’da temelini attığı Ilgın Şeker Fabrikası’nın kapanması sizi de üzdü mü?

-        CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Gara operasyonu ile ilgili sorularını neden yanıtlamıyorsunuz? Örneğin “Bölücü terör örgütünün tam 5.5 yıl elinde tuttuğu vatan evlatlarını kurtarmak için başbakan veya cumhurbaşkanı olarak ne yaptınız?” sorusunu yanıtlamayı düşünür müsünüz?

  Eminim Cumhurbaşkanını izleyen muhabir arkadaşlar, diledikleri her soruyu sormakta serbest olsalar bunları sorarlardı. Belki başka çarpıcı sorular da bulurlardı. Ama maalesef soru sormakta özgür değiller. O nedenle de Erdoğan’ın cami önü basın toplantıları bir propaganda şovu olmaktan öteye gidemiyor.

     Gazeteciliğin gerekleri ve gerçekler

    “Gösterilere katılan ve destek veren bazı akademisyenler tespit edildi” diyen ya da “Yeni yaşınızdan beklentileriniz neler olacak” sorusunu yönelten muhabir gibi düşünenlerin, Cuma namazı çıkışındaki basın toplantılarının izinli ve onaylı sorularla bir gösteriye dönüşmesinden şikayeti olmayabilir.

    Ama eminim genç meslektaşlarımın çoğu bu durumdan rahatsızdır. Zira yapılanın gazetecilik olmadığı açık.  Soru sormadan, sorgulamadan, didiklemeden, karşısındaki kişi kim olursa olsun onu sıkıştırmadan gazetecilik yapılamaz. Gerçek gazetecilik sorularının sorulmadığı bu tip “sözde” basın toplantılarıyla gazetecilik yıpratılıyor, toplumun bilgi edinmesi engelleniyor.

    Durumları gerçekten çok zor. Bir yanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hoşlanmayacağı ya da önceden izin verilmeyen bir soruyu sorup da akreditasyonlarının iptal edilmesi riski var. Öbür yanda da gazeteciliğin gerekleri.

     Gündemdeki soruları iktidar sahiplerine soramamanın rahatsızlığını hisseden genç meslektaşlarıma önerim, onaylanmış soruları da sormamaları. Susmak hiç olmazsa “mış” gibi görünmekten kurtarır. 

    Faruk BİLDİRİCİ / 27 Şubat 2021