EMİNE ÜLKER TARHAN

...

Emine Ülker Tarhan, yargı saflarından yükselen en aykırı ses. Yarsav (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) başkanı olduğundan beri sakin ama kararlı, kendinden emin tarzıyla dikkat çekiyor. Mücadelesinin getirdiklerinden şikâyeti de yok, sadece “muhaliflere karşı vahşi yöntemler kullanıldığı”ndan yakınıyor.

İDEALİM HUKUKTU: TANRISAL BİR GÜÇTÜR HÜKÜM VERMEK

Ailemin baba tarafı Girit’ten gelmiş. Çocukluğum nasıl sürüldüklerini ve o yolculukta yaşadıklarını dinlemekle geçti. Ailemin geçmişindeki bu haksızlık, mağduriyet öyküsü etkili olmuş olabilir. İyi bir hukukçu olmak istiyordum. Ailemde hukukçular vardı. Amcam Danıştay üyesiydi. Hukuk tek idealimdi. Tek isteğim, Ankara Hukuk Fakültesiydi, oldu. Mezun olduktan sonra bir süre serbest avukatlık ve kamu avukatlığı yaptıktan sonra yargıçlığa geçtim. İlk İslahiye’de çıktım kürsüye. İslahiye’nin, terör ve sınır bölgesi olmasından doğan özel sorunları vardı. Hukuk açısından çok geliştirdi beni. Sonra Sandıklı’da devam ettim. Kadastro, sulh hukuk ve cezanın her kademesinde, ağır ceza, asliye, sulh ceza mahkemelerinde görev yaptım. Yargıçlık büyük bir mesleki tatmin duygusu verdi bana. Gözünüzün içine bakıp sizden adalet isteyen insanların, hayatlarına dokunma, iyileştirebilme gücünüz vardır, hükmedendir yargıç ve Tanrısal bir güçtür hüküm vermek. Adalet duygum çok gelişmiştir. Haksızlıklara tahammül edemem. Türkiye’nin pek çok yerinde zor koşullarda çalıştık. Son günlerde bize başka bir ülkenin yargısıymışız gibi düşmanca davrananlar var, ona üzülüyorum. Oysa biz halkın içinden geldik. Yargıç ve savcılar da memur, işçi, esnaf çocukları. 2001’de Yargıtay’a geldim. Seçme şansım olsa kürsüyü tercih ederdim. Şu anda 4. Ceza Dairesinde tetkik hâkimiyim. Eşim de Yargıtay üyesi.

EVLİLİĞİM: HUKUKTA OKURKEN ANNE OLDUM

Eşim Umur ile Hukuk Fakültesi ilk sınıfta tanışıp, ikinci sınıfta evlendik. Aşk evliliğiydi. Son sınıfta kızımız oldu. Kızımıza babaannemizin adını da alarak Birsel Tuğçe adını verdik. Öğrenci annelik zor ama zevkliydi, hep birlikte büyüdük. Oğlumun ismi de Alaz. Alaz alevin ucundaki dilidir. Alaz, sıcağa, ateşe çok ihtiyaç duyduğumuz bir gün doğdu. Erzurum Tortum’da iş makineleri yolu açarak beni doğuma yetiştirdi. O yüzden Alaz adını verdik.

TARSUS’TA BÜYÜDÜM: AİLEM DEMOKRAT PARTİLİYDİ

Tarsus, başka yere benzemez, çok renkli, çok kültürlüdür. Çocukluğumda sokağımızda küçük bir kilise ve gayrimüslim arkadaşlarım vardı. Paskalyada sokakta çörek kokusu hissederdik. Anjel teyze ve babamın komşusu Artin amca vardı. Müthiş bir hoşgörü ortamıydı. Dedem, ayakkabı zanaatını bir Ermeni ustadan öğrenmiş; babam da devam ettirdi. Gayrimüslimler 1974’ten sonra terk edince Tarsus’ta o doku zenginliği kalmadı. Anne tarafım Demokrat Partili bilinir, hatta annemin amcası DP milletvekiliydi. Babam da aynı çizgide olmakla birlikte aktif anlamda siyasetle ilgilenmedi. Çocukken babam ve annem işlerini bırakır bizi Cumhuriyet bayramlarına götürürdü. İdealim, Mustafa Kemal’e layık olmaktı. Ülkem için yararlı ne yapabilirim diye düşünerek büyüdüm.

HAYAT İLKEM: ORHAN PAMUK’TA BORGES’TEN İZLER BULDUM

Doğallığa, sadeliğe ve bilginin gücüne inanıyorum. Bu benim hayat ilkem. Ben ne olduğunu kavramış, ne yapacağını ve geriye ne bırakmak istediğini bilen bir kadınım. Birer iz bırakacağız muhakkak ama ben hayatı aslında çok da ciddiye almıyorum. Felsefeden çok anlamam ama Jorge Luis Borges’in dediği gibi “Hayat ne kadar karmaşık ve uzun olursa olsun aslında bir andan ibaret, o an da aslında kim olduğunuzu anladığınız ve ne olmaya karar verdiğiniz an.” Borges’i çok severim, tüm kitaplarını okudum. Latin edebiyatını seviyorum. Büyülü gerçekçilik beni sarıp sarmalar. Orhan Pamuk’un da bütün kitaplarını okudum. İyi bir yazar. Siyasetin edebiyata zarar vermesi rahatsız edici. Pamuk’un da Borges’ten etkilendiğini düşünüyorum. Mesela Beyaz Kale’de iki insanın tek insana dönüşmesi hikâyesi vardır. Benzer saptamalar, Borges’te de var.

SPOR YAPTIM: ATLAS DERGİSİ KOLEKSİYONUM VAR

11 yaşından üniversiteye kadar basketbol eğitimi aldım. Okul takımında ve Mersin Amatör Atletizm kulübünde basketbol ve hentbol oynadım. Atletizm yaptım. Spor beni hep mutlu etmiştir. Şimdi vakit bulursam bisiklete biniyorum. Ne yazık ki, artık uzun yürüyüşler yapamıyorum. Coğrafyaya, tarihe çok meraklıyım. İlk günden beri Atlas dergisinin okuyucusuyum, tek sayısı bile eksik değil. Dağları çok severim. Belki Toroslar’ın çocuğu olduğum içindir.

HAYALİM: CUMHURİYETİN 100.YIL KUTLAMALARINA KATILMAK

Hayalim demokrasinin güçlenmesi ve çocuklarımızın Cumhuriyet kazanımlarını kayıp vermeden geleceğe taşımaları. Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşlı bir kadın olarak çocukluğumdaki coşkuyla kutlamak istiyorum. Hiçbir kariyer planım, hiçbir beklentim yok. Yaşam nereye götürürse oraya gideceğim. Çalışabildiğim kadar mesleğimi yapmak ve sonra da sevgili eşimle birlikte emekliliği yaşamak isterim. Emeklilikte bahçeye, ağaçlara, çiçeklere döneceğim.

GİYİM TARZIM: TAKILARDAN HOŞLANMIYORUM

Giyim tarzım hep böyleydi. Günlük yaşamımda spor, iş yaşamımda sade ve klasik giyimi tercih ederim. Gösterişli takılardan kısacası fazlalıklardan hoşlanmıyorum. Giyimde dikkat çekici parlak renkleri sevmiyorum.

MÜZİK: OUEEN HAYRANIYIM

Queen hayranı olduğum söylenebilir. Halk türkülerini severim. 73 model, sarı bir Volkswagen’im var. Bir de 64 model her tarafı orijinal bir vosvosumuz var, eski artık. Onu koruyoruz. Cumhuriyet bayramında yapılan vosvos şenliklerine katılıyoruz. Arabamla sadece kısa mesafelere gidiyorum, kasetçalarına Livaneli’yi koyarım bazen alışverişe giderim. Zülfü Livaneli’nin müziği, o ses temiz hava gibi geliyor bana. Küçükken, flüt ve mandolin çalmaya çalıştım, bazen oğlumdan gitar öğrenmeye çalışıyorum ama olmuyor. Keşke çalabilsem...

KİTAP KURDUYDUM: ÇOK GÜLDÜĞÜM İÇİN HOCA DERSTEN ATTI

Çok zeki ve komik çocuklarım var. Beni çok güldürüyorlar. Ortaokul yıllarında Aziz Nesin ve Gırgır dergisi de çok güldürürdü. Gırgır okuyup çok güldüğüm için hocalarımın beni dersten attığını hatırlıyorum. Artık mizah dergileri o kadar güldürmüyor ya da biz çok büyüdük artık. Bir kitap kurduydum çocukken. Satın alacak param olmadığı zaman kiralardım. Okuldan çıkar kütüphaneye giderdim. Klasiklerden başlayıp 9 Işık’tan tutun Kapital’e kadar elime ne geçtiyse okudum. 12-13 yaşındaki çocuğun bunları anlaması mümkün değildi ama deliler gibi okuyordum. Darbeden sonra babam zarar göreceğimiz endişesiyle kitaplarımızı yaktı. Koliler dolusu kitabıma üzülürüm hâlâ.

MEDYA TACİZİ: YIPRATMAK AMACIYLA ARIYORLAR

Şimdi AB masteri yapan kızım Birsel Tuğçe 24 yaşında. 4 yıl önce kısa süre çalıştığı işyeri sigortası yaptırmış. Beni yıpratmak amacıyla çok aramış bunu bulup haber yapmışlar. Muhalif ses çıkaranlar, medya destekli kampanyalarla taciz ediliyor. Bakıyorsunuz birinin yıllar önce bir arkadaşıyla yaptığı konuşma basına yansıyor. Bunlar vahşi yöntemler. Yargıya her gün saldırmanın, taciz etmenin, yargıç ve savcıları yasadışı dinletmenin, haklarında veri toplamanın tek nedeni, yargı üzerinden demokrasiyi aşındırmak istemeleri. Doğru bildiğimizi söylemeye, yargı bağımsızlığı ve demokrasi mücadelemize devam edeceğiz.

KİTABIM: HAKARETTE SÖYLEYEN VE SÖYLENEN YER DE ÖNEMLİ

Mesleki birikimimi başkalarına aktarma isteği duydum ve bir adli tatilde oturup kitabımı yazdım. Nasıl bir şey ortaya çıkacak diye merak ederek yazdım. İlk basıldığında “Tehdit ve hakaret suçları” adlı kitabımın kokusu çok hoşuma gitmişti. Bizim kuşak için kağıda dokunmak çok önemli. Tetkik hâkimi olarak bazen kendi kitabımdan yararlanıyorum. Hakaret suçlarına bakan bu dairenin bir yargıcı olarak diyebilirim ki, bir sözün hakaret teşkil edip etmediği konusunda, heyet kılı kırk yararak karar veriyor. Bir sözün hakaret olup olmadığının saptanmasında söyleyen, söylenen yer, zaman ve konjonktür de çok önemlidir.

HAYATIMIN YOL AYRIMI: BEN MUTLU BİRİYİM

Hayatımın yol ayrımı, öğrenciyken evlenmeye karar vermemdi. Asla pişman değilim. Ben mutlu biriyim. Hayattan beklediğimi buldum. Ben her zaman işin mutfağında çalışıp üretmeyi tercih ederim. Ama Yarsav bana öyle bir hayatı taşıdı. Ön planda olmaktan çok hoşnut değilim. Medya bazen kadın olmamı vurguluyor, bundan da hoşnut değilim. Her söyleşide, “Lütfen kadın olmamı öne çıkarmayın” diyorum. Fakat kırmızı çizginiz olduğunda hemen onu öne taşıyorlar. Halbuki ben sadece olduğum gibi görünmeye çalışıyorum o kadar.

APOLİTİK KUŞAĞIZ: BAŞKAN OLUNCA YAŞAMIM DEĞİŞTİ

Biz apolitik bir kuşağız. 80 sonrası üniversite eğitimi gördüğüm için hiçbir siyasi yapıda ve öğrenci derneğinde yer almadım. Siyasi geçmişim olsaydı muhakkak çıkartırlardı. Kendimi tanımlarken siyasal argüman kullanmam, bir kategoriye dahil etmem. Bunlar bana sevimsiz ve sınırlayıcı geliyor. Yarsav, ilk sivil toplum deneyimim. Yarsav’a başkan seçildikten sonra yaşamımda büyük değişiklik oldu. Aileme daha az zaman ayırabiliyorum. Çalışkanlığıma ve disiplinime güvenirim. Rapor hazırlamam, karar yazmam gerekiyorsa uykusuzluğa günlerce dayanabilirim. Faal çalışan, haftada bazen 50 dosya sunan bir yargıcım, işten muafiyetim yok. Bazı endişeler ve yargının götürülmek istendiği yer nedeniyle de ayrıca uykularım kaçıyor.

OSMAN CAN’IN DERNEĞİ: AÇTIĞIMIZ YOLDAN GİDİYORLAR

Bir kadın yargıç olarak Cumhuriyet değerleri ve kazanımlarına bağlıyım; bu varlık nedenim ve bu konuda tarafım. Avrupa’da yargıçların ilk örgütlenmesi 1907’dir. Biz de bunun eksikliğini duyuyorduk. Yargıya müdahaleler arttıkça ses çıkarma zorunluluğu doğdu. Yarsav, Dünya Yargıçlar Birliği ile Demokrasi ve Özgürlükler için Avrupa Yargıçlar Birliği’ne üye kabul edilerek siyaset dışı bir örgüt olarak tescillendi. Bizim açtığımız örgütlenme özgürlüğü yolunda herkes devam edebilir. Umarım (Demokrat Yargı ile) ortak noktamız, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin sağlanması olur. Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında kaçak yolcu muamelesi görebilir ve gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller.

SUÇLAMALAR: TELEFONLARIM DİNLENİYOR

Yarsav’ın kurucu üyesiyim. Son süreçte Genel sekreterdim. Ömer Faruk Eminağaoğlu, bu derneğin bugüne gelmesine en büyük katkıyı vermiş saygın bir hukukçudur. Bakanlığın, Ömer Faruk Bey hakkında 65 suçlama getirmesi genel kurul iradesini etkiledi. Benimle ilgili de bana ulaşmış bir suçlama yok, ama bu olmayacağı anlamına gelmez. Kanıt gösteremem ama derneğimizin dinlendiğini biliyoruz. Yönetim kurulunda eller kalktığı anda aşağıdaki kalabalıktan “Emine Ülker Tarhan seçilmiş” sözünü duyduk. Bu kesin değil ama yeterli bir gösterge. Telefonlarımın dinlendiğini de tahmin ediyorum.

12 EYLÜL: SİVİL VE ASKERİ DARBENİN FARKI YOK

12 Eylül darbesi olduğunda 16 yaşında bir lise öğrencisiydim. Sonraki günlerde, biz gençler, darbe öncesinin sorumlularıymışız gibi dışlandık. Korku toplumu yaratıldı. Bu kötü günleri, yargıya ağır müdahaleleri getiren de o darbe. Bugünle o günleri örtüştüren şeyler var, bugün de ülkemizde bir korku ortamı yaratmaya ve bundan yararlanmaya çalışanlar var. Bu ülkede, bir daha asla darbe olmasın, üniformalısı da, üniformasızı da. Sivil darbeyle askeri darbenin bir farkı yok.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ: SİSTEMİN YAPI TAŞLARIYLA OYNANIYOR

Anayasa değişiklik paketi, bizi bir parti devletine götürme tehlikesi içeriyor. Yargıcın iş yükü, çalışma koşulları, halkın adalete erişimindeki tıkanıklıkların aşılması için yargı reformu şarttır. Fakat bugün denetimsiz bir yasama ve yürütme gücüyle laik hukuk sisteminin yapı taşları oynatılmaya çalışılıyor. Ancak Türk aydınlanma devrimi ile hesaplaşmak için Türk halkı kimseye ruhsat vermedi. Emperyalizme karşı büyük bir kurtuluş mücadelesi vermiş olan ulusumuz, bu zor süreci de aşacaktır. Ben umutluyum.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 18 NİSAN 2010