ŞÜPHECİ EDİTÖRLÜK

...

Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Tom French, yazılarını kontrol için bir yöntem geliştirmiş. Teslim etmeden önce yazdıklarının bir çıktısını alıyor, renkli bir kalemle satır satır okuyup, her iddia ve bilginin yanına işaret koyarak doğruluğunu iki kez kontrol ettiğinden emin oluyormuş.

San Jose Mercury News’un idari editörü David Yarnold da “Doğruluk kontrol listesi” adını verdiği bir uygulama geliştirmiş:

- Haberin ana öğesi yeterince desteklenmiş mi?

- Haberde geçen telefon numaraları, adresler ya da internet sayfası adresleri başka biri tarafından ikinci kez kontrol edildi, arandı ya da ziyaret edildi mi?

- Haberi anlamak için gereken arkaplan tam mı?

- Haber belli bir tarafı destekliyor ya da üstü kapalı değer yargıları barındırıyor mu? Bazı insanlar bu haberi olması gerekenden fazla mı sevecek?

- Eksik bir şey var mı?

- Tüm alıntılar doğru mu ve düzgün biçimde referanslarına yönlendirilmiş mi? Kişilerin demek istediğini gerçekten kapsıyorlar mı?

Bu sorular, 30 muhabir ve editörden oluşan bir ekibe verilmiş. “Doğruluk kontrol listesi” ile haber hazırlayanlar, listesiz haber yazanlardan yüzde 20 daha az düzeltme yapmak zorunda kalmış. Bunun üzerine, editörler listeyi bilgisayarlarının kenarına yapıştırmış, haberleri kontrol ederken kılavuz olarak kullanmaya başlamışlar.

Haber doğrulama tekniklerini araştırırken, Bill Kovach ve Tom Rusenstiel’in yazdığı “Gazeteciliğin esasları” adlı kitapta rastladım aktardığım bu bilgilere. Böyle bir araştırmaya girişmemin nedeni ise Sultanahmet’teki bombalı saldırıyı düzenleyenin kimliği ile ilgili haberlerdeki curcuna.

7 Ocak’ta, Milliyet ve Habertürk’ün manşetinde, “Canlı bomba”nın “DHKP-C’li Elif Sultan Kalsen adlı kadın terörist” olduğu yazılmış, kadının fotoğrafı da konulmuştu. Aynı “bilgi” Zaman, Akşam, Cumhuriyet, Taraf, Birgün, Aydınlık, Türkiye, Vatan ve Takvim gazetelerinde de haberin içinde yer aldı. Bazı gazeteler ise isim yazmakla birlikte Emniyet’in doğrulamadığını vurguladılar.

Hürriyet’in aynı gün yayımlanan “Sultanahmet’te canlı bomba” başlıklı haberinde adres ve kimlik verilmiyordu. Sadece “Kadından, kimliğinin tespiti için kan ve doku örnekleri alındı” denilmiş, DHKP-C’den de bahsedilmemişti.

Hürriyet, sosyal medyada dolaşıma giren söylentilerin üzerine atlamamış, DHKP-C’nin açıklamasını da şüpheyle karşılamıştı. Bu editoryal kararın doğruluğu çok geçmeden ortaya çıktı; saldırganın DHKP-C’li Elif Sultan Kalsen değil, Dağıstanlı Diana Ramazanova olduğu anlaşıldı. Hürriyet de bu gelişmeyi ilerleyen günlerde okurlarına aktarmakla kalmadı; saldırganın ilginç öyküsünü de 16 Ocak’ta “İstanbul’da sır 11 gün” manşetiyle haberleştirdi.

Sonuçta gerçek açığa çıktı ama bu vakaya basit bir “hatalı yayın” olarak bakamayız. Haberlerin editoryal denetimi konusundaki boşluğu gözler önüne serdi bu yanlışlık. Sorun, aceleye gelmesinde değil, medyamızda Yarnold’un “Doğruluk kontrol listesi” gibi klasikleşmiş yöntemler olmamasında. Editoryal kontrol daha çok içgüdüsel yöntemler ve kişisel birikimlerle götürülüyor. Görüldüğü gibi bu da yetmiyor artık.

Editoryal kontrol yöntemlerindeki eksikliği gidermek, her satırı, her bilgiyi yeniden sorgulamayı esas alan “Şüpheci editörlük” yöntemleri geliştirmek şart. Yoksa Sultanahmet’teki gibi bir fısıltıya yenik düşer gazetecilik.