ÖLÜMCÜL BİR MESLEKİ HASTALIK

...

Soru sormadan gerçeğe ulaşmak mümkün değil, dolayısıyla gazetecilik yapmak da. “TOMA’lardan sıkılan, ilaçlı bir su ama kimyasal nitelikli bir su değil” diyen İstanbul Valisi H. Avni Mutlu’ya soru sorulamadı basın toplantısında.

Halbuki Vali’nin “kimyasal olmayan ilaç” sözleri açıklanmaya muhtaçtı. En azından “Nasıl bir ilaç? O ilaç kimyasal değil mi?” diye sorulabilmeliydi. Ya da neden ilaç katıldığı sorusuna yanıt aranmalıydı. Sorgulanmadan izleyenlere aktarıldı Vali’nin bu çelişkili sözleri.

Bereket o akşamki gazetecilik açığı, ertesi gün polislerin TOMA’lara bidonlarla sıvı biber gazı boşaltırken çekilen fotoğrafları yayımlanarak bir ölçüde giderildi. Vali’nin “ilacı”nın ne olduğu böylece anlaşıldı. Fakat gördüğüm kadarıyla sözlerini tekzip eden fotoğraflar hatırlatılıp, “neden kamuoyuna doğru bilgi vermediği” de sorulamadı Vali’ye.

Gazetecilerin soru soramadığı (ya da sormadığı) eleştirileri son yıllarda iyiden iyiye yaygınlaştı. Sadece siyasette de değil, polisten diplomasiye, spordan magazine kadar hemen her alanda gazetecilerin, muhataplarına soru soramadığını gösteren örnekler göze çarpıyor.

Bence “ilaç değil kimyasal” vakası, eleştirilerin haklılığının yeni ve çok önemli bir kanıtı. Reuters muhabiri Birsen Altaylı’nın tavrından ders alınamamış. Altaylı, o gün, Başbakan Erdoğan’ın sinirlenmesine rağmen ezilip büzülmemiş, gazeteci serinkanlılığı içinde sorusunu sormuştu. Yapılması gereken de oydu. Altaylı, o gün o soruyu sormamış olsaydı, Erdoğan’ın Tunus’tan döndükten sonra “Samimi gençlerin mesajı alınmıştır” sözlerinin bir değişimi ifade ettiği anlaşılamazdı.

Maalesef durum bu. Soru sormak, sorgulamak, araştırmak, didiklemek konusunda bir zaaf oluştu gazeteciliğimizde. Artık “Neden?” sorusuna yanıt aramalıyız. Neden gazetecilik bu ölümcül mesleki hastalığın pençesine düştü?

Sadece sahadaki gazetecilerin mesleki yetersizlikleri gerekçesine sığınmak hem arkadaşlarımıza haksızlık olur, hem de bu kadar yaygın olmasını açıklamaya yetmez.

Sorunun kaynağını gazetecinin gücünde aramalıyız. Soru sormak bir tür iktidardır aslında. Muktedirlerin karşısına geçip, onlara soru sorabilmek için gazetecinin kendisinde o gücü bulabilmesi gerekir. Sırtını dayadığı kurumunun ve meslek örgütlerinin gücünü arkasında hissedemeyen hatta tersine örnekleri gören gazeteci soru soramaz hale gelir. Gazetecinin gücü, çalıştığı medya kuruluşunun ve ülkesindeki gazeteciliğin gücü kadardır. Zincirin zayıf halkasını yanlış yerde aramamak gerek.