ÇETECİLER BAYRAĞI AŞAĞILADILAR

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 67

ÇETECİLER BAYRAĞI AŞAĞILADILAR

Kuşkusuz Amerikan bayrağı dünyanın en çok tanınan bayrağıdır. Amerikan bayrağındaki yıldızların sayısını, renklerini dünyanın her bir köşesinde yaşayan bütün insanlar bilir.

Amerikan bayrağı, sadece bayrak direklerine çekilmekle kalmaz, farklı amaçlarla da kullanılır. Kimi zaman montların omuz başında, kimi zaman bir tişörtün göğüs kısmında görürsünüz Amerikan bayrağını.

Amerikalıların kendi bayraklarına bakışı başka ülkelerin saygı anlayışından epeyce farklıdır. Giysilerini Amerikan bayrağı ile süslemekle de kalmaz, en akla gelmedik yerlere layık görürler kendi bayraklarını. Bikini de üretirler bayraktan, kadın iç çamaşırları da...

Kimseler kalkıp da "Nasıl olur da bayraktan külot yaparsınız, bu bayrağa hakaret değil mi?" demez. Aklına bile gelmez böyle bir soru.

Bilir ki, bayrakla bezeli külot giyen kadın da, bayraklı kaban giyen de genç de Amerikan bayrağına hakaret, aşağılama amacı gütmemektedir. Tam tersine bayrak, farklı ulusal kökenlerden gelip Amerikan vatandaşlığı çerçevesi içinde bütünleşen insanların ortak paydasının kutsal simgesidir.

Nitekim 11 Eylül sonrası, Amerikalıların bayraklarına olan sevgilerini açık bir şekilde kanıtladı. İki itfaiyecinin, saldırıyla yıkılan "İkiz Kuleler"in bayrak direğine yeniden bayrak çekmesiyle ilgili fotoğraf, Amerikan vatandaşlarının dayanışma ruhunun simgesi haline geldi.

Bayrak satışları patladı ve hemen her yer bayraklarla donandı. Neredeyse "bayrak fetişizmi"nden söz edebilecek kadar yaygın bir "Amerikan bayrağı sevgisinin yükselişi"ne tanık olduk.

Bu durum, bayrağa olan sevgi ve saygının, o bayrağı bikini ya da elbise yapmakla ilgisi olmadığının, bütün dünyaya, bu arada Türkiye’ye de örnek olması gereken bir kanıtı.

Malum, Türkiye’de bayraktan elbise yapmak, kahve fincanlarının üzerine yapıştırmak falan yasaktır. "Türk bayrağı kanunu" yasaklar ile doludur:

"..Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez."

Eskimiş, çağdışı kalmış bu anlayış, o kadar garip sonuçlara yol açıyor ki, örneğin ulusal bir futbol karşılaşmasından sonra sevinç gösterisinde bulunurken Türkiye bayrağını eline alanlar bile yargılanıyor. Hatırlarsınız, manken Merve İldeniz, 1996 yılında Türkiye-Galler ulusal maçından bir gün önce, özel bir televizyon kanalında bikinili iken eline bayrak alıp, Türkiye lehine tezahürat yaptığı için hakkında soruşturma açılmıştı. "Nasıl olur da bayrağı çıplak vücuduna sararsın?"

Suçunu anlamakta güçlük çeken İldeniz, kendini savunurken, "rüzgârı" suçlamıştı:

"Bayrak elimdeydi. Hava rüzgârlı olduğu için vücuduma sarıldı."

Bayrağı vücuduna dolayan manken hakkında soruşturma açıldı da ne oldu, bayrak korunmuş mu oldu? Kesinlikle hayır.

Zaten bu soruya olumlu yanıt verebilmek için -en azından- aynı yasa maddelerinin bayrağı eline alıp, yasaları hiçe sayan anlayışlarına meze yapan çetecilere de uygulanması gerekirdi. Öyle olmadı.

"Efsane yarbay" teraneleriyle yakın tarihimizdeki gerçek rolü unutturulmaya çalışılan Korkut Eken, cezaevine girerken, evinin önünde onu uğurlayan destekçilerinin elinde Türkiye bayrağı vardı. Bayrağı dalgalandırıp, ""PKK dışarı, Eken içeri" diye bağırıyorlardı.

Emir komuta zinciri içinde çete kurdukları için kendi kendileriyle gurur duyanlar güruhu, bu devletin Yargıtay’ının verdiği karara rağmen utanmadan o bayrağı ellerine alabilmişlerdi. Ne demişti Yargıtay?

"...Terörle mücadele adı altında yola çıkıp, bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek, her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimsemişlerdir."

Uyuşturucu, kumarhane işine karışacaksın, çetecilik yapacaksın, terörle mücadele diye yargısız infazlara girişeceksin ve sonra da o güzelim bayrağı eline alıp dalgalandıracaksın...

Ağla vatandaş ağla haline.. Ay yıldızlı bayrağın hiç bu kadar aşağılanmamıştı...

Faruk Bildirici / Tempo / 14-20 Mart 2002