ÇAĞRIYA UYDUM

...

"E-Postamıza polis girmiş" haberi, İstanbul’un da aralarında bulunduğu beş ildeki milyonlarca e-posta adresini izlemek isteyen polisin, 2009 yılında mahkeme kararı aldırdığını duyuruyordu.

Suçlanan polis şefleri ve onları destekleyen kesimlerden habere tepki geldi. Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak da bu haberi eleştirdi, yazısını da "Herhalde Hürriyet Ombudsmanı Faruk Bildirici konuya açıklık getirecektir" diye noktaladı.

Ben de bu çağrıya uyarak haberi ve ilgili mevzuatı inceledim. Haberi hazırlayan ve insan hakları alanındaki çalışmalarıyla tanınan İsmail Saymaz ile de görüştüm.

Ilıcak’ın habere yönelik temel eleştirisi, "haberde adli dinlemeler ile istihbari dinlemelerin karıştırıldığı", "önleme amaçlı istihbari dinlemelerin bir soruşturma olmadan" yapılabildiği yönünde…

Adli ve istihbari dinleme/izlemelerin farklı olduğu konusunda Ilıcak haklı ama bu fark, kendisinin vurguladığı gibi "istihbari dinlemelerin soruşturma olmadan yapılabileceği" anlamına gelmiyor. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun 5397 sayılı kanunla düzenlenen ve "İstihbari izlemeler" ile ilgili Ek 7. Maddesinin dördüncü fıkrasına. Ki, haberde belirtilen mahkeme kararı da bu maddeye dayanarak alınmış. Aynen şöyle yazıyor orada:

"Kararda ve yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tesbite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir."

Açıklamam gerekirse, yasa maddesi "istihbari faaliyetlerde" polise bir soruşturma konusu olmadan iletişimin izlenmesi yetkisi vermiyor; tam tersine istihbari faaliyetlerde de iletişimi tespit edilecek, izlenecek kişilerin isimlerinin açık olarak yazılmasını öngörüyor. Bu da Saymaz’ın haberindeki "soruşturma konusu olmadan izleme yetkisi verilmesinin yanlış olduğu" tespiti ve eleştirisinin yerinde olduğunu kanıtlıyor.

Bir an için yasayı, oradaki sınırlamaları unutalım, olmadığını varsayalım. Bir gazeteci, polisin hiçbir somut kanıt göstermeden, hiçbir isim vermeden, hatta soruşturma açmadan beş kentteki bütün insanların elektronik postalarını izleme yetkisi almasını savunabilir mi? Bir yargı kararı bile olsa, suçla hiçbir ilişkisi olmayan insanların iletişim özgürlüğünün ihlal edilmesini meşru kılar mı?

Bence hayır. Demokrasilerde özgürlük asıl, sınırlama istisnadır. Özgürlük güvenlik dengesinde ağırlık güvenlikten yana olursa orada ipin ucunun kaçması kaçınılmaz olur. Nitekim bu haberde keyfi uygulamalara dair ipuçları yer alıyor.

Bu keyfilikte polis şeflerinin, kimi yargıçların ve de hükümetin ortak sorumlulukları olabilir. Gazeteci bir yanlışı yazmakla o sorumlular arasında taraf tutmuş olmaz ki…