YAĞIZ AVCI

...

Yağız Avcı, ralli şampiyonu baba Nejat Avcı’nın şampiyon oğlu. Hayata otomobil sesleri arasında başladı. Henüz 26 yaşında olmasına rağmen unvanlar listesi hayli uzun. İki kez Türkiye Ralli Genç Pilotlar Şampiyonu, en genç Türkiye Ralli Şampiyonu ve iki yıl üst üste Ralli Şampiyonu. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da birinciliği kimselere kaptırmadı.

EN GENÇ ŞAMPİYON: BU YAŞTA BU UNVANLARDAN MUTLUYUM

Ben 18 yaşında başladım yarışmaya. Dokuzuncu senem bu sene. Güçsüz otomobillerle yarıştığım için genel klasmanda kendimi gösteremiyordum. Daha çok genç pilotlar kategorisinde yer bulabiliyordum. Geçen sene sekizinci sezonumda şampiyonluğu yakaladım. Tabii hepsi imkân meselesi, başa koşacak otomobillere kavuşunca mücadeleci olabiliyorsunuz. Biz de geçen sene güçlü bir otomobille yarıştık. Türkiye Ralli Şampiyonluğunu yakalamayı başardık. Bu sezon da aynı şekilde oldu. Bu yılki aracım Ford Fiesta 2000 ile de iyi bir ikili olduk. Sürücüye daha fazla iş düşüyor, kullanması biraz daha zor ama keyifli, sağlam bir otomobil. Kendimize de güvenimiz tamdı. Hata yapmadan bütün yarışları elimizden geleni yaparak tamamladık. Bu yıl sekiz yarışa katıldık, altısında en yüksek puanı aldık. Yeşil Bursa Rallisi’nde yedincilik bile şampiyon olmamıza yetiyordu. Orada da birinci olarak Türkiye Ralli Şampiyonu olmak ayrı bir mutluluk oldu. Tabii ki çok büyük mücadeleler yaşıyoruz. Çok güçlü rakiplerimiz var, kolay olmuyor kazanmak. Bu yaşta, “En genç Türkiye Ralli şampiyonu” ve “İki kez üst üste Ralli Şampiyonu pilot” unvanlarını elde ettiğim için mutluyum. İmkânları iyi değerlendirmeye çalıştım. Zirvedeyim demek yanlış olur. Geçen seneki başarıyı koruduğum için mutluyum. Ama başarıları katlayarak devam etmek gerekiyor.

CO PİLOTUM: YARIŞTA KULAĞIMIZ GÖZÜMÜZ OLUR

Ersan Alkır, çocukluk arkadaşım. Babalarımız da 30 senelik arkadaş. Onunla 2002’de başladık ve sekiz sezon beraber yarıştık. Geçen sene şampiyonluğu da onunla beraber aldım. Bu sezon Avustralya’ya gitti, hem okumak hem çalışmak adına. O nedenle yeni birini bulmam gerekiyordu. Bahadır Gücenmez, birçok pilotla yarışmış, deneyimli bir co pilot. Açıkçası sezon başında biraz zorlansak da sonradan çok iyi bir uyum yakaladık. Devam edeceğiz inşallah. Co pilotun, otomobilin içinde görev payı yüzde 51’dir. Co pilotun, pilotun temposuna göre not okuma hızını ayarlaması gerekiyor. Yarışta kulağımız, gözümüz oluyor.

KODLARLA KONUŞURUZ: OTOMOBİLİN İÇİNDE ÇIĞLIKLAR ATARIZ

Yarış esnasındaki konuşmalarımızda kodlar vardır. Mesela 50 dediğimiz zaman o bir düzlük. Herkesin kendi göz kararınca belirlediği bir düzlüktür bu. Her pilotun kendine göre kullandığı karakterler vardır. 50 sağ 6 dediğimizde benim notuma göre en hızlı viraj oluyor, ayağınızı gazdan kaldırmadan dönebilirsiniz. 5, 4, 3, 2 diye gittikçe sertleşiyor. En son u viraj var. Ayrıca bir sürü ek geliyor, işte 4,5 dikkat, kaygan, mıcır, kesme, içinde kal, kes gibi. Tepeüstleri, yarışların en heyecanlı kısımlarıdır. Uçtuğumuz, arkasını görmediğimiz tepelerde viraj döndüğümüz de oluyor. Babamın “En çok Tepeüstü sağ 6’dan hoşlanıyorum” dediği arkasını görmediğiniz, tam gaz olan viraj. Ayağınızı gazdan kaldırmadan o tepeyi geçmeniz gerekiyor. O yüzden içerde çok büyük heyecan oluyor. Ben tepeli virajları ve süratli parkurları çok seviyorum. Çok heyecanlı oluyor gerçekten. Yarışlarda ilginç anılar da oluyor. Kazandığımız zamanlarda otomobil içinde değişik sesler çıkarabiliyoruz, bağırıyoruz. Genelde yarış kazanınca babam yemek düzenler, kalabalık bir ekiple yemek yeriz.

HEDEFİM: DÜNYA RALLİSİNDE YARIŞMAK İSTİYORUM

Bundan sonrası için hedefim yurtdışı odaklı. Spora başladığımda da en büyük hedefim dünya ralli şampiyonasında yarışmaktı. Yaşım biraz geçse de hâlâ şansım olduğunu düşünüyorum. Orada 18-20 yaşında en üst seviyede yarışanlar da var. Türkiye’den daha zor oralara çıkmak. Çok popüler bir spor olmadığı için sponsor bulmakta zorlanıyoruz. Bu sene Ford Otosan’ın ralli takımıyız. Castrol de ana sponsoru takımın. Henüz konuşmadık ama seneye umuyorum Castrol Ford Team Türkiye olarak yurtdışında bazı projelerde yer alırız. Ralli pilotluğu, yapabildiğim en iyi şey dünya üzerinde. Mümkün olduğunca yarışmak, 45 yaşına kadar devam etmek istiyorum. Sonra yine bu alanda farklı organizasyonlarda yer alabilirim. En çok istediğim şeylerden biri sürüş teknikleri ve ralli okulu açmak.

BESLENME DÜZENİ: MAKARNA VE PİZZAYLA BESLENİYORUZ

Sezon aralarında üç dört ay boşluğumuz oluyor. Tabii sporu da bırakmamak gerekiyor. Otomobilin içi bazen 60 dereceyi buluyor. Sürekli hareket halinde olduğumuz için kas ve nefes kondisyonumuzun iyi olması gerekiyor. Beslenme düzenimiz daha çok karbonhidrat ağırlıklı. Karbonhidrat enerji açısından çok önemli. Tuz suyu tutan bir madde, o nedenle sıcak yarışlarda tuzlu şeyler de yiyoruz. Ama daha çok makarna ve pizzayla besleniyoruz.

BABAM: BABAMIN RALLİ TECRÜBESİ BÜYÜK

Babam yarışmaya 83 senesinde başlamış, ben 84 doğumluyum. Demek oluyor ki, doğduğumdan beri bu işin içindeyim. Babam kendi aracıyla yarışırdı, o zamanlar öyleydi. Ben de onun yarışlarına gidip gelirdim. Babamın hiçbir zorlaması olmadı. Tamamen kendi hür irademle bu spora başladım. Babam desteğini hiç esirgemedi. Yarışlarda da her zaman başımızda oluyor. Etap sonlarında bizi bekliyor, zamanımızı kontrol ediyor. Babamın tecrübesi büyük. Beş sene Avrupa şampiyonasında yarıştı. 97 Avrupa Ralli Şampiyonu oldu. Nejat Acı’nın oğlu olmak yarışlara başlarken bir avantajdı. Babam bir markanın pilotluğunu ve takım direktörlüğünü yapıyordu. Oradan bir otomobil kiralayarak yarışa girdim. Babamın bu tip bağlantıları etkili oldu. Sonrası bana bağlıydı. Sonuçta kendimi geliştirerek bu günlere gelmeye çalıştım. Ben yeteneğimi gösteremeseydim bugüne kadar devam edemezdim. Babamla olduğumuz zamanlarda genelde otomobilden rallilerden konuşuruz.

FUTBOL OYNARDIM: PLAY STATİONDAN VAZGEÇEMEM

Kendimi bildim bileli yarışları izlerdim. Aslında ben futbolcu olmak istiyordum. Mahalle aralarında maçlar yapardık. Hatta Galatasaray’ın alt yapı seçmelerine katılmıştım. Fakat sonra ralli ağır bastı, futboldan elimi ayağımı çektim. Galatasaray hayranıyım. Hâlâ futbolda kendime güvenirim ama uzun zamandır oynamıyorum sakatlık çıkmasın diye. Bir de çok sert oynamazdım, benim için handikaptı o. Daha çok teknik oynamayı severdim. Masa tenisini çok seviyorum. Okulda takımdaydım. Yelken sporuna merak saldım, vaktim oldukça öğrenmeye çalışıyorum. Play station vazgeçilmez hobilerimden biri. Özellikle ralli otomobili kullanmaya yakın olan simülatörler çok faydalı oluyor. Hem konsantrasyon hem de refleksler açısından. Gerçek hikâyelerden alınan filmleri izlemekten hoşlanıyorum. Korku filmlerini severim. Motor sporlarının bütün branşlarını takip ederim. Kitap okumayı çok sevmem.

BABAM ÖĞRETTİ: TRAFİKTE SÜRAT YAPMAM

Annem tabii babamdan dolayı alışıktı. Yine de evladının yarışması daha başka. Çok korkuyordu ilk başlarda. Baktı ki vazgeçmeyeceğim o da destek vermeye başladı. O da bütün yarışlarıma geliyor. Hatta bir sezonda yemeklerimizi Ersan ile benim annelerimiz yapıyordu. Profesyonel takımla yarışmadığımız zaman ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılıyorduk. Annem anlatır, bebekken babam otomobille çıkarıp iki tur attığında direk uyurmuşum. Demek otomobillere tutkum oralardan geliyor. İlk kez 12 yaşında kapalı bir alanda araba kullandım, babam öğretti. 18 yaşında ehliyetimi alana kadar trafiğe çıkmadım. Otomobil kaçırma hevesi hiç olmadı bende. Trafikte mümkün olduğunca dikkatli otomobil kullanıyorum. Sürat yapmak trafikte bana keyifli gelmiyor, diğer insanları da rahatsız ediyor. Bazen acelem olduğu zaman hız yapmak zorunda kalıyorum.

KAZALAR: KAZADAN DERS ÇIKARDIM

2003 sezonunda büyük bir kaza yaptım. Şanslıyım ki burnum bile kanamadan çıktım arabadan. O kazadan yol notunun daha iyi çıkarılmak ve ilk etaplarda biraz ısınmak gerektiğini öğrendim. Kaza riski her zaman var ve tabii ki tehlikeli bir spor yapıyoruz. Ama standart bir otomobile göre oldukça güvenilir. Aslında kazayı düşünmeden gitmek gerekiyor. O zaman konsantrasyonunuz dağılır hata yaparsınız. Ağaçlar en tehlikeli kazaları meydana getiriyor. Araçlar ne kadar korunaklı olsa da ağaç sonuçta çok kuvvetli, araba ezilip kaburgaların kırılmasına, iç kanamalara neden olabiliyor.

ÜNİVERSİTE: ÜNİVERSİTENİN BÜYÜK FAYDASI OLDU DİYEMEM

Makine mühendisliği istediğim bölümlerden biriydi. Endüstriyel tasarım bölümünü çok istiyordum eskiden. Yıldız Teknik Makineyi tutturunca oraya girdim. Aslında üniversite sınavı için de bir hayli çalışmıştım. İyi bir puanla girdim. Biraz uzun sürdü, 6.5 senede bitirdim. Bunda yarışların bir hayli etkisi oldu. Bitirdiğim için mutluyum. Çok büyük faydası oldu da diyemem. Çünkü tamamen pratik işi. Yetenek olmazsa olmaz. Ralli pilotlarının videolarını araç içi görüntülerini çok izlerim. Pilotların direksiyon ve fren hareketleri, kullanış stilleri, viraj dönüşlerini izleyerek çok şey öğrenebiliyorum. Örnek aldığım favori pilotum Sebastian Loeb. Yedi kere dünya şampiyonu oldu. Hiç hata yapmıyor ve çok hızlı. Favori pilotum eskiden Estonyalı pilot Markko Martin’di. 2005 sezonunda co pilotu yarış esnasında hayatını kaybedince yarışmayı bıraktı.

AİLE ŞİRKETİ: PLASTİK ŞİRKETİMİZDE YARDIMCI OLUYORUM

Profesyonel olarak yarıştığımız sezonlar para kazandığımız oluyor. Ama Türkiye’de, yurtdışındaki pilotlar gibi para kazanılmıyor. Sadece bu işi yaparak devam etmek çok zor. Şampiyon olunca da ekstra bir para kazanılmıyor. Sözleşmeler sezon başında yapılıyor. Babam da yarışırken, dedemden kalan plastik işini devam ettiriyordu. Şimdi yarışı bıraktı ve tamamen aile şirketinin başında. Ben de yarışlardan artakalan zamanlarda oraya gidip yardımcı olmaya çalışıyorum. Plastik levhalar üretiliyor, bunlar şekillendirilerek bavul, çanta gibi malzemeler üretiliyor.

UĞURUM: NAZAR BONCUKLU KOLYEMİ HER YARIŞTA TAKARIM

Çocukluğumdan beri taşıdığım bir kolyem var. Ucunda bir muska asılı, dua ve nazar boncuğu var. Annem hediye etmişti. Her yarışta mutlaka takarım. Onu kullanmadan hiçbir yarışa çıkmadım daha. Antrenmanlar ve testlerde de takarım. Oldukça inanıyorum. Zaten inandığınız zaman oluyor bu tip şeyler. Ben de onun bana bir uğur getirdiğine bir katkısı olduğuna inanıyorum.

TUTKU: BU SPORU ÜNLÜ OLMAK İÇİN YAPMIYORUZ

Sokakta beni tanıyan çıkmıyor. Takip edenler de sima olarak değil de isim olarak biliyorlar. Magazin ünlüleri gibi gösterilen bir ilgi yok. Çünkü ralli sporu gazete ve televizyonlarda çok yer almıyor. Bu sebepten açıkçası hepimiz üzgünüz. Ford’un kendi çabaları ve verdiği ilanlarla şampiyonluğumuz gazetelerde yer alabiliyor. Keşke bu spor medyada daha çok yer alsa otomobil sporcuları da futbolcular gibi tanınsa. Ama bu sporu ünlü olmak için değil tutkulu olduğumuz için yapıyoruz. Otomobil kullanmayı seviyorum ama esas tutkum otomobil sporları ve özellikle de ralli.

HAYAT: CEM YILMAZ’IN DVD’SİNE KAHKAHALARLA GÜLÜYORUM

Şu an oldukça mutluyum hayatımdan. Bu sporun daha yaygın olduğu İtalya, Finlandiya gibi bir ülkede olmak daha iyi olabilirdi. Finlandiya’da neredeyse ata sporu otomobil sporları. O tip ülkelerde daha farklı şeyler yapabilirdik ralli adına. İstanbul’da yaşamayı da her ne kadar şikâyetlerimiz olsa da seviyorum. Türkiye’yi yurt dışında temsil edebilmek o zaman hayatım daha da güzel bir yola girecek. Hayata bir kez geliniyor. Her anı sanki son anmış gibi yaşamak gerekiyor. Beklemediğim bir anda yapılan espriler ve çok ince olmayanlar beni güldürür. Cem Yılmaz’ın son dvd’sini tekrar tekrar izliyorum, her seferinde kahkahalarla gülebiliyorum.

GİYSİLER: YARIŞ KIYAFETLERİMİZ PAHALI

Özel giysiler kullanılıyor. Özel içlik giyiyoruz, teri emmesi için. Tulumlar 30-40 saniye kadar yanmayı önlüyor. Bazısı ince oluyor, bazısı soğutma özelliğine sahip oluyor. Giysilerin belli bir kullanım süresi var, daha sonra yenilenmesi gerekiyor. Malzemeler özelliğini yitiriyor. Özellikleri olduğu için giysiler oldukça pahalı. Kasklar da öyle. Güzel bir yarış tulumu 1500- 2 bin euroya alınabilir, kask da öyle. Tabii sonuçta aşırıya kaçmaya da gerek yok.

RALLİ İZLEMEK: TÜRKİYE’DE RALLİ SEYİRCİSİ ÇOK AZ

2008’de İtalya’da üç yarışa katıldım. San Remo rallisini kendi sınıfımda birinci bitirdim. Orada iş çok başka boyutta. Seyirci ve medya ilgisi inanılmaz. Servis alanında neredeyse yürüyecek yer bulamıyorsunuz. Gece etabında bile virajı bir dönüyorsunuz, dağda yamaçta yarışı izleyenleri görüyorsunuz. O bambaşka bir motivasyon katıyor. Ben de çok seviyorum ralli izlemeyi. Canlı olarak izlemek başka bir keyif. Türkiye’de seyirci çok az. Belki de meşakkatli olduğu içindir.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 7 KASIM 2010